Wednesday, November 28, 2007

Bu da benim cevabim

Cevap da degil ya. Ragip Amca gafil avladi beni ama karsilik vermek gibi degilse de, hem ayni seyleri soylerken, hem de ona katildigimi anlatmaya calisacagim. Sanilmasin ki uzun yazacagim. Insanin ona boyle bir yazi yazdirmis oldugu icin sevinip, saygilar dileyip aradan cekilesi geliyor.

Benim yazinin pek cok yerine iserim zaten yine o ayri ama ozunu sakli tutayim, ya da simdi bakinca hala ayni dusundugum seyleri yazayim. Kenarina cicek, kalp, kelebek cizilesi bir yazi olmus sanki zaten bu ilk gam yazisi. Delisinden. Gun gelir bu ikinci gam yazisina da iserim. Eski yazidan simdiye rahatlikla tasiyabilecegim seyler sunlar. Mesela “Ben diyorum ki gamsiz olmak icin got donulen seylerin kotegini yemek gerek. Gamsizlik ne bilgeliktir, ne de salt kayitsizliktir.” Hala boyle dusunuyorum.

Gamlilar uzerine biraz daha farkli seyler soyleyebilirdim belki; zaten Ragip Amcam’in yazisinin bilgeligi beni buna mecbur da etmekte. Bu yazida soyler miyim bilemiyorum ama belki de soylerim. Zira benim gamsiz, icinde gamli kendini de tasir, gururla, severek. Mesafeli, seviyeli bir sevgidir ama bu.

“Gamlilar, gamlariyla bireysel olarak bogusurlar, boyle aga dolanmis salak bir sinek gibi” demisim. Kolektiflik gamliyi gamsiza donusturebilir. Iyi bir donusumdur bence bu cogunlukla. Cogunluk icin, benim gibiler icin. Kolektiflikse, yazinin aktivistlere gonderme yapmasi yuzunden, yalnizca eyleme dayali bir kavram olarak dusunulmemeli. Kolektiflik birbirini gama ragmen korkmadan sevebilmektir ayni zamanda.

Gamsizligin cesaretine, alayciligina, meddahligina ihtiyac var.

Joni Mitchell demis ki, “there’s comfort in melancholy”. Gamsiz olmak, melankoli ister, bu da “comfort” getirir demek istedim. Zeki olmaya, kelime oyunlari basarmaya calismiyorum.

Gamli olmasaydik eger, gamsiz olurduk demissin Ragip Amca. Nasil bu kadar kesin konusulabilir ki? Nasil emin olabilirsin? Yasadigin seyi, bir kelimenin bilinir anlamina nasil boyle hapsedersin? Kelime birkac ekle genisler ama siniri vardir neticede. Senin sonsuz olman lazim. Sonsuza eklenmen lazim. Kelimenin bile kendisi degil anlamidir zaten sonsuz olan. Senin elestirin, gamsizligin kelime anlamini sasirtmamaysa anlarim ama gamsizligin bana gore ne oldugunu anlattigimda, aslinda senin de soylediginin bir baska turlusunu soyledigimi nasil gormezsin? Gordun de, benim hala dusmeyen bir jetonum mu kaldi, anlamiyorum? Gamli olmama hali, gamsizlik degildir her zaman; gami buyur etmediysen, anlamadiysan buna ne denir oyleyse? “…Karanlik ortse de ustunu, gece de devam eder renk” demis Can Yucel ama gam sen anlamasan da var olur mu? Senin icin en azindan gam denir mi ona? Duygularin yaratilmasinda, var olmasinda bizim hic mi payimiz yok? –siz olma hali, -li olmanin irfanini, anlamayi gerektirir bence. Mesela burada eski yaziya gonderme yapabilirim. Her insan boyle olamaz demisim. Gamsizligi mutlulukla karistirir onlar, umursadigin, seni gam-li yapacak bir sorun yok sanirlar. Gamli ve gamsiz arasindaki ortaklik sorumluluk almama demissin sen Ragip Amca. Ezgin gamlilik ve ucari gamsizlik disinda bir sey yok mudur? Senin olumladigin gamliysa, benim olumladigim gamsiza giden yoldur bence. Isik-golge, yumurta-tavuk. Aralarinda boylesi bir ortaklik vardir benim gozumde.

Aktiviste senin taniminca gamsiz demedim. Gami bilip, kucaklayip, gama ragmen gamsiz olabilen, vurdumduymazlik degil, pozitif bir donusum, harekete meyledis yasayan demek istedim. Belki de pasif gamsiz ile aktif gamsiz diye ayirmak gerekir. Hadi buyur, simdi de bunu tanimla Aylin.

Muzik ve acilmak isteme benzetmesi yapmissin. Bu misal benim gam-gamsiz tanimlamama, anlamda oynamalar yapmaya calismama, verili anlami algilamayi reddetmeme benzetilebilir. Bu da dedigin gibi bence iki uctan birinde oynamak degil, ortada kalmaktir. (Bu ortada olma, politik goruslerin ortada kalani gibi degildir, en azindan benim icin).Ortadadir zira her iki uctan da guc alir, beslenir, kanca atmistir her ikisine, ceker kendine dogru ve denge kurar kendinde. Gorunurde kolay ama gercekte zor olan budur iste. O yuzden herkes harbi gamsiz olamaz. Gamli olmak ise kolaydir.

Gamlilik bilgelik, gamsizlik heyecan kiyilari benzetmene katilamiyorum. Alternatif anlamlara musade etmeyen, sertlesmis bir tanim bu. Gamsizlik kayitsizlik, aldirissiz olma demek degildir. Her gamsiz, benim gamsizim gibi de degildir. Onlara gamsiz demek dogru mu bilemiyorum, benim sozlugumde kayitsiz denebilir. Onlarin da kayitlari tutulmaz bu dunyada zaten; hayat adil bir karsilik verir yani. Benim icin budur cunku ben gamla kilitleniyorum, gamsizliksa beni itiyor, guluyorum, umut doluyorum, patlayacak gibi oluyorum, agliyorum umuttan. Benim gibi birini az da olsa gorunce, yasiyor, var diye, yapisiyorum yakasina. Bana bunlari gam degil oteki yaptiriyor.

Aktivistlere dusunce adamligini, eylem ve dusunceyi bir arada goturmeyi cok gormek nicindir? Bu senin dedigin, akademide, ozellikle sosyal bilimlerde, onemli bir kavrama yasayan, toplumsal bir soruna bambaska yaklasarak belki de bir cozum olasiligi tespit etmeyi basarabilen bir akademisyenin, eyleme gecmemesi (ki bunu aktivist olarak da yapabilir kesinlikle), onu insan olarak hem hayattan hem de toplumdan koparmaz mi? Toplumda kendine boyle yabanci bir rol bicene iki yuzlu denmez mi? Nedir ilgisinin sebebi oyleyse? Oyle bir akademisyene gore bu bir ayricalikli roldur mesela yabanci rolu degil. Bunu ayricalik olarak gordugu icin zaten kendini ayri tutar. Bir donem felsefenin dustugu tespit edilen sorun da bu degil mi? Gamin gucuyle dusunce eylemini gerceklestiren insan, gamsizligin verdigi cesaretle ve umutla (gami bilen ve taniyan bir gamsiz olarak) eyleme yonelmez mi? Ustelik bu eylem dusuncenin ta kendisi de olabilir. Eylemini dusunceden nasil ayri goruruz? Hem kimin boyle bir luksu olabilir? Gam bilmeyenlerin, gam bilmedigi, dusunmedigi icin ancak kayitsiz ve kaderci olmayi basarabilen kisinin belki de hakki vardir. Ki bu bir hak degil, mahkumiyettir. Gami bilen gamsizin gozunde bir mahkumiyettir tabii. Zira mahkum oldugunu veya kimin, neyin onu mahkum ettigini bilmeyenin gozunde bu sadece bilinmeyendir, kaderdir, baskalarinin sucudur, ama her durumda ondan bagimsiz, gayri bir seydir.

Eylem insanlarinin ellerini tasin altina soklamalarini takdir etmis ama “yine de bu, eylem insanlarının, hakkı verilmiş bir zihni sürecin içinden geçtiklerini göstermez” demissin. Gecmediklerini de gostermez oyle degil mi? Hatta, “çoklukla böyle bir zihni ve ruhsal süreci yaşamadıklarını gösterir” demissin. Nasil olur, nasil bilebilirsin? Nasil eminsin? “Eylem insaninda dusunce faaliyeti derinlikli degildir, olsa cabuk hareket etmez, eylemine derinlik katardi” demissin. Bu noktada, belirli bir eylemden veya bir kisiden bahsettigine neredeyse eminim artik. Kimdir veya nedir o? Kimdir aklindaki aktivist, eylem adami sana bunlari soyletiyor? Eylem insanlari adina onemli ozelestirilerin gerekliligini gostermesi bakimindan son derece bilgece bulsam da, yorumlarinda ciddi oranda onyargi da var bence. Nedir bunun kaynagi veya kimdir merak ettim. Inek demissin eylem adamina! Nasil olur? Benim, belki de degersiz bir zihin jimnastiginden ote bir sey degildir ama, boyle dusunmemde buyuk payi (belki de en buyuk payi) olan sen, beni niye anlamiyor gibisin? (Aglarim simdi, yumusadi mi kalbin?)

Gamsiz ve herkesle birlikte olmanin guvenligine sahip olma demissin. Bunu eylemci, dusunen gamsizin kolektife inanci olarak da gorebiliriz. Gerci ben guvenlige sahip olma durtusunu one cikarmazdim.

Gamli olmak, dusunmeye baslamanin belki de ilk adimidir demissin. Cok guzel! Ben zaten gamsiz olabilmek icin birincil, mutlak sartin oncelikle gamli olmus olmak oldugunu soyledim. Bu evreden gecersin dedim. Bu evre baslar ama bitmez ama gamsizligin icinde yasamaya devam eder dedim. Gamini tasimayan, sahiplenmeyen gercekten gamsiz olamaz dedim. Farkli kelimelerle ama tam da bunu soyledim. Dusunce eylemi gamla baslar belki evet ama sonunda varilan gamsizliktir. Gamin olgunlasmasidir, olgun halidir gamsizlik. –siz olma, yokluk degildir. Ancak, kayitsizlik bir yokluk olabilir. Gamsizliksa gam olmadan var olamaz. Dusunme eylemi basladi mi, asla bitmez. Yogunlukta oynamalar olabilir ama sonlanmaz. Umut tukenmez zira, gamini tasiyan gamsiz sayesinde. Gamsiz durusttur bu yuzden, komiktir, alaycidir bazen de. Gamsiz olan, diger gamsizin icindeki gami gorur ve o yuzden yakindir onlar birbirlerine. Sisifus gibidir gamsiz bir nevi. Tekrar ve tekrar devam eder, bosuna olabilecegini bile bile. Mucadele surdurulur; neticede bir beyhudeligin anlasilmasi riskine ragmen yapilir bu. Olum mudur bu netice, o da bana gore bilinmez bir sey. Olsem de, benden ote devam eden seyler vardir, beni gamsiz yapan gamlarim gibi. Bu devam edise inanma zaten herseye ragmen, gamina ragmen ve onun sayesinde gamsizi guclu, umutlu kilar. Bir arkadasimin dedigi gibi, sisi (o boyle kisalttiydi) “kayayi tepeye tasimak, stabilize etmeye calismak zorunda. Bu ugrasisinda da baskalarina sadece kayayi yukari tasirken yarenlik etmesi icin degil, yukariya tasidiginda sabitleyecek karsi bir guc olusturmasi icin de ihtiyac duyuyor olmali. Sorun aslen kayanin yukariya tasinmasinin beyhudeliginde degil, yukarida kayanin oteki ucundan tutarak dengeleyecek baska birisi olmayisinda. Kayayi dengeleyip, zirvede kayanin cevresinde oturup laflamak da olasi olsun diye baskalarina ihtiyac var, dort elden sarilmak, ve ihtimal, zirvede bitirmek icin. Absurt bir gorev icin bile olsa, boyle bir sonun (ya da ihtimalinin), neseli olacagini kim yadsiyabilir?” Cok guzel dedi, agzina saglik. Iste dengeleyecek bir es, bir grup olsa tatmin olmanin olasiligina inanctir gamsizin inancinin bir parcasi. Bu kolektiflige de bir gondermedir. Bunun ozlemidir. Bu diger insanlara gore daha yuksek oranda bir eylem adaminin; sevdigine, sevgilisine, esine, dostuna kolektif bir sevgiyle bakabilenin asabilecegi bir talihsizliktir. Sisi’nin bir baska talihsizligi de, mit olmasidir. Onu, baska gorerek ve icime alarak da ancak ben talihsizliginden kurtarabilirim.
(Tamamen duygusal)

Gamsiz yazisina Ragip Topaloglu'ndan cevap

Himmm. Benim yazi soyle bir seydi:
Pazar pazar niye aklima geldi, niye yazdim bunu bilemem tabii ama aklima bugun gelmedigi daha yuksek bir ihtimal olmali. Gamsiz olmak nedir diye dusundum, cok gecen bir kelime oldugundan beri hayatimda. Tanimiyla ilgili simdilik vardigim nokta ne kadar mustesna onu da bilmiyorum. Zihnimin isleyisi okuyanlarin gozunde geriden takip eder gibi mi yoksa ucmus, araziye cikmis gibi mi sekillenir onu da hic bilemem, ama umurumda mi bilirim. Ben diyorum ki gamsiz olmak icin got donulen seylerin kotegini yemek gerek. Ya da tehdidini bir kez olsun ciddiye almis olmak gerek. Gamsizlik ne bilgeliktir, ne de salt kayitsizliktir (Hifzi Veldet V. ve Unsal Oskay bolca kullaniyordu bu salt kelimesini, cok hosuma giderdi, bu yaziya da nasipmis). Gam sahibi olma mertebesinden, olmamaya gecilerek varilan haldir. Bu bir evre degildir ve fakat. Evre deyince sanki herkesin gececegi, kacari olmayan bir dogallik tadi geliyor, oyle demiyorum. Her insan evladi boyle olamaz. Misal, gamsizligi mutlulukla karistiran ve sorunlu gorunmedigin, hatta normalin uzerinde mutlu gorundugun zaman sana ne mutlu insansin, hic derdin yok senin belli diyenler boyledir. Simdi bu gam sahibi olma ve gamsizlik arasindaki iplik; yokluk ve varlik, isik ve golge arasindaki neden-sonuc degil de (ya da belki biraz), yumurta-tavuk hassasiyetle bire bir (abartmayayim, emin olamam, buyuk olcude) aynidir. Gamsiz, gamdan, elemden beslenir. Beirut dinliyordum, yazasim geldi.. Bu memlekette (Amerika oluyor o) melankoli kelimesinin anlami bilinmemekte, bilen sayisi bilmeyen altinda eziliyor. Zira gamsiz insan az.. Cok gamlilar.. Oyle gamlilar ki.. Mutluluk benzeri bir sey hissettigimde (boyle kelebek, kertenkele hesabi) huzunlenmemin, aglar gibi olmamin (hatta aglamamin) sebebi bu da olabilir. Ben gamsiz olabilirim! Bu da en baba ovunmem olsun.

Ekleme: Sanilanin aksine aktivistler, gamlilari mutsuz eden, sevimsiz konulara dair mucadele veriyor, tepki koyuyor olsalar da, notr veya aktif olmayanlardan daha cok umut dolu ve optimist olabilirler veya aktivistler gamsizdir da diyebilirim. Gamsiz olma umutlu ve optimist olmak mi emin degilim gerci. Yakin ama ayni degiller; ama bu boyledir cunku aktivist olmalarinda itici bir guc olan 'degisime inanc' ve umut vardir. (Absurt olma pahasina :) ) Diger insanlar daha umutsuzdur, cunku gamlidir onlar. Gamlariyla bireysel olarak bogusurlar, boyle aga dolanmis salak bir sinek gibi; sevimsiz ve bazen de salaktirlar (uyyyyy, cok agresif!) Aktivist, yalnizca protestocu, elinde pankart, bez afis yuruyus yapan eylemcileri kapsamaz. Aktivist melankolik ve gamsiz insandir. Bilge olma ihtimali yuksektir.

Asagidaki yazi da, guncel ve fistik atmalik bir olaya gonderme yapmaktan geri durmayan basligiyla, Ragip Topaloglu'nun, benim biricik, canim amcamin cevabi:

GAM ÜSTÜNE ÇUL SERMEYELİM !
Her insanın kendince hayata karşı bir duruşu var. Bu biraz yapısal kökenden (söz gelimi aileden), biraz kültürel oluşumdan ve çokça da kişilik yapısıyla belirlenen bir şey. Tabii bu belirlemeler genel nitelikte olup, çoğu kez de içini hakkıyla dolduramadığımız ama kulağımıza, kabul kapasitemize de uygun gelen, içine ne doldursan sığacak kabilinden şeyler. Ancak tüm bunlar, hayat karşısında takındığımız tavrın önemini ortadan kaldırmıyor.

Önce hayata karşı duruştan neyi anlamamız gerektiğini açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Bu tabii yaşam boyunca karşı karşıya kaldığımız her türlü olguyu nasıl algıladığımıza ve buna karşı nasıl bir tavır geliştirdiğimizle yakından ilgili. En temelde ise, hayat karşısında nasıl bir sorumluluk seviyesini içimizde barındırıyoruz; bu ilk sırada yer alıyor. Hayatı ne kadar ciddiye almışsak sorumluluk algımızda o kadar yüksek olmalı. Yok eğer hayatı, bu bize bir piyango; nasıl olsa bir şekilde yaşayıp gideceğiz şeklinde bir algıyla karşılıyorsak; davranış kalıplarımız, yaşamdan olabildiğince keyif almayı önceleyecektir. Sorumluluk anlayışını önceleyen insanda, bu sorumluluğun getirdiği kaygı, tedbir ve çözüm bulma çabası daha bir ön plana çıkacaktır. Diğer halde ise hayat, emek sarfetmeden büyük ikramiyeyi kazanmış insanların har vurup harman savurması kabilinden tüketilecektir. Elle gelenin düğün bayram olduğu bu davranış kalıbı gamsızlık olarak da adlandırılabilir. Bu bakış ile gamsızlık, sorumluluk üstlenmemeyi, bunu başkalarına devretmeyi - çünkü yaşamını keyfine uygun ve istediği şekilde yaşayabilmesi ancak o yaşamın kendisine bir imkan olarak başkaları tarafından sunulmasıyla mümkün - gerektirdiği için kendi kendine yeterli olamayan ya da asalaklık tanımlamasına uygun düşecektir. Bu yönüyle gamsızlık düşüncesizliktir, düşüklüktür.

Alınan sorumluluk altında ezilmek ise gamlılık değil, yine gamsızlığın negatif bir yansıması olarak kadercilik, kederciliktir. Bu hal en çok çaresizlik hali olarak görülebilir. Bu durumda kişinin kendi sınırlarının hiç bir şeye yetmiyeceği; sonuçta da kendisini bir hiç olarak algılaması söz konusudur. Elinden hiç bir şeyin gelemiyeceği inancıyla, kendini büzülmüş olarak kabuğuna hapseden insanla, elini hiç bir taşın altına sokmayan uçarı insanın buluştuğu nokta “sorumluluk almaktan kaçınma”dır. Yapabileceği hiç bir şeyin olmadığını düşünen insan gamlılığı; iradesini kiraya veren insan tutumu gibidir. Kendine olan inancı kaybolmuş, dahası karşı karşıya kaldığı sorunların nedenini hep kendi dışında faktörlerde arayan, sonuçta da çözüm için kendisinin yapabileceği bir şeyin olmadığını düşünen insan gamlıdır. Gamlıdır; çünkü sorunlar, onun sorumluluk çerçevesi içinde sadece üzülünecek şeylerden ibarettir. Çözüm daima kendisinin dışındadır. O sebepten de, kendisinin inisiyatif alması söz konusu olmayıp, olanlar karşısında yapılabilinecek tek şey, olan biten hakkında kaderci, kederli ve isyankar ancak isyana kalkışmayan yorumlar yapmaktır. Bu durumda varılan sonuçta elbet; sıkıntıya sebep olanın, çözüm için de harekete geçmesi gerektiğidir. Eyleme geçmesi gereken kişinin kendisi olmadığı da , bu düşünceye göre gayet açıktır. Gamlı kişi, zaten çözümün imkanları kendisinde olmadığı için, gamlıdır. Eğer bu imkan- velevki sorunun kaynağı kendisi olsaydı- kendisinde olsaydı, elinden bir şeyler gelecek ve harekete geçecekti. Başkasının günahını üstlenemiyeceği için de, elinden bir şey gelmiyecektir; artık gamlanmaktan başka da yapacak bir şey yoktur.

Hayat karşısında ezilmekle, hayatı kelebek gibi algılamak arasında, sorumluluk alma bakımından büyük benzerlik söz konusu. Her iki insan yaklaşımı da kaçmayı, kaçınmayı bir tutum olarak benimsemişdir. Hayata karşı ezgin olmakla, hayatın üstünde bulutlar arasında dolaşma arasındaki ortak nokta, hayatın size verili olduğunun kabulüdür; hayat sizin kuracağınız bir şey olmayıp, sizi ezen veya size verilen bir müjde olarak, sizin dışınızda ancak sizin için belirlenen bir şeydir. Ezgin gamlılık ile uçarı gamsızlık bu bakımdan aynı kaynaktan beslenirler; karamsar ve hovarda iki kardeştirler.

Gamlılık tedirginlik duyma halidir. İnsanın en temel arayışlarından birisinin güvenlik içinde olmak, güvenliğini sağlamak olduğu açık. Tedirginlik en başta güvenliğin tehlikede olduğunu söyleyen haldir. Bu nedenle tedirginlik uyarandır. Gamlılık ilk bakışta her ne kadar, sadece kasavet içinde bulunmayı ihsas eden bir hal gibi görünse de, insan harekete gamlılık üzerinden geçer genellikle.Gam duymasaydık belki de hiç harekete geçmezdik...Sadece mevcut halimiz ne ise onu korurduk. Bu belirleme, fizikteki “bir biçimli hareket”e, davranış kalıplarımızın açıklanması bakımından tipik bir benzetmedir denilebilir. Gamlılık bizi motive edebildiği ölçüde, çözüm üretme yollarını bulmaya zorlayan bir etkendir. Yoksa daha önce belirttiğimiz durumla buluşuruz. Gamlı olmasaydık eğer, gamsız olurduk ki; bu da eylemimizin bir bilince karşılık gelmediğini, tam tersine bilinçsizliğimizi, havailiğimizi bize ihsas edecekti.

Müzikte gam, tiz’den bas’a va bas’tan tiz’e doğru iki yönlü bir akışı gösteriyor. Bastan tiz’e giderken, müzik sanki neşelenir, tiz’den bas’a doğru ise, bir ağırlık çöküyor gibidir. Hayata ne çok tiz’den basıp, tiye almalı; ne de bas’ta demir atıp, boğulmalıyız. Fa ve sol notaları bu nedenle olsa gerek, müziğin dengeyi bulma notalarıdır. Bu seslerle biz müzikte orta şekerli ses hareketlerini, yani normali yakalarız. İnce do ve kalın do, bizi ya çığırtkan yapar ya da boğurtkan. İki nota da bizi zorlar!. Ne var müzik icra edeceksek eğer; sesimizi incenin ve kalının tonlarına doğru seğirtiriz. Burada zor olan normalde dolaşmaktır. Çünkü müzik genelde sıradan olanı değil, içimizdeki sıradan olmayan ruh halimizi yansıtır. O nedenle orta karar ses tonlamaları genelde konuşma hal ve dilidir. Onun için bu tonda total olarak müzik pek olmaz. Bu tonlar müzikte çoklukla geçişleri, bağlantıları sağlama işlevine sahiptir. Çünkü normalde yani genelin ortalalama kulvarında durduğunuz takdirde, müziğin heyecanı kalmaz görünür, onun için müzik yapmak istediğimizde açılmak, aşağı ya da yukarı yayılmak isteriz. Görünürde kolay olan gerçekte zor olandır. Müzikte en zor şey belki de sadece fa’lardan ve sol’lerden ilginç ve güzel bir müzik parçası oluşturmaktır. Hayat biraz da müzik gibidir; kolay olanı yaşamak isterken, bize ilginç ve çekici gelen kenarlarda olanlardır. Müzik için daha ince ve kalın notalara doğru yolculuk yapmak isteriz. Onlar bize ilginç ve zor görünürken, esas zorluk merkezi değerlendirebilmektir. Çünkü zor müzik parçaları asıl buralarda icra edilebilirler. Onun için olsa gerek, hayallerimiz iniş ve çıkışların bulunduğu yerlerde seyreder. Ancak çoğunlukla merkezde ve fakat renksiz ve heyecansız yaşarız. Çünkü merkezi renklendirmek, orayı bir cazibe merkezi yapmak gerçekten en zor şeydir. Gamlılık bize bilgelik gibi görünüp, gamsızlık ta heyecan kıyılarında dolaşmak gibi gelirken, ikisi birden bizi yanıltmakta adeta yarışa girmiş gibidirler. Onun için olsa gerek dünyamızda, meşhur düşünür ve sanatçılar hep uçuk kaçık gibi görünen kıyı ve köşelerden bize seslenirler. Çünkü onlarda bilirler ve kolaya kaçarlar; merkezde bir şeyler yapabilmek ne onların ne de başkalarının harcı değildir. Meşhur düşünür ve sanatçılar küçük olamadıkları için büyük değildirler. Zor olan merkezde durup, oradan olağanın üstünde bir şeyler yapmaktır.

Sanıldığının aksine eylem adamları, belki bunlara aktivistler de denilebilir, gamdan hareketle, eylemi çözüm olarak öne almış insanlar değillerdir. Aktivistler bir şey üzerinde çok düşünmeyi gereksiz gördükleri için eyleme öncelik tanıyor olabilirler. Bunu yaparken, düşünceyi eyleme taşıdıkları gibi bir görüntüyü bizler, onların gamlılığın ataleti yerine eylemin çözümleme karakterini öne çıkardıkları gibi bir algılamayla değerlendiririz. Bence bu yanıltıcı bir değerlendirme. Eylemcilerin pek yaman görünen eylemcilikleri, düşüncenin derinliğinden kaçıp, eylemin çözüm kolaycılığına tav olmalarındandır. Gerçekte zor olan eylem; düşünme eylemidir. İnsan çoğunluğu bu eylem türü en zor olduğu için, düşünmeyi başkalarına, sonuçlarından istifadeyi ise kendilerine uygun bulmuştur. Sorunlar karşısında hemen harekete geçen insanları elbet takdir etmek gerekir; kedergâm gamlıların utanılası bekle ve gör politikası yerine, ellerini taşın altına sokma gözüpekliğinden çekinmedikleri için. Ancak yine de bu, eylem insanlarının, hakkı verilmiş bir zihni sürecin içinden geçtiklerini göstermez. Hatta tersine çoklukla böyle bir zihni ve ruhsal süreci yaşamadıklarını gösterir. Ataklıkları cesaretlerinden dolayı değil, tam tersine fazla cesur olamadıklarındandır. Gerçekten de bir kişilik özelliği olarak fevriliğin, inceden ve derinden gelen bir düşünce ürünü olduğunu söylemek zordur. Evet ortada bir düşünce faaliyeti vardır; ancak bu süreç eylem insanında, sanıldığı kadar bir derinlik taşımaz. Taşısaydı; zaman kaybetme telaşesine eylemini kurban etmez; eylemine derinlik katardı. Eylem adamının eylem pratiğinin başlıca kaynağı, pragmatizmdir. Eylem adamı kısa vadeli yararlar peşinde koşan, ne var ki, stratejisi olmayan kişidir. Bunun için eylem insanlarından uzun soluklu, ince hesaplanmış, tartılıp biçilmiş davranışlar beklenmez. Ancak yararlıdırlar. Uzun vadeli, ince hesapları olanların, hesaplarının tutmasına yardımcı olurlar. Beyinlerinden çok kaslarını çalıştırırlar. Ve gerçekten çok çalışırlar. Başlarını meranın otlarından hemen hiç kaldırmayıp, sürekli otlayan ve çot süt verenlerdendirler.

Gamsızlık olan biteni hiçe saymak olduğundan, aklı kıt ancak kibir sahibi olanların harcı olmak durumundadır. Akılları kıttır; düşünmek onlar için katlanmaya değmeyecek bir eylemdir. Kibirlidirler; olanların içindeki aklı göremeyecek kadar rahatlarına düşkün, olan her şeyin kendilerine sunulu olduğuna inanacak kadar da kendi içlerine yöneliktirler. Her şeyi kabulündeymiş gibi karşılayan gamsız, soru sorma acziyeti ile malüldür. Eylemlerinin nedeni gamdan kurtulup, ona çözüm bulmak değil, herkesle birlikte olmanın güvenliğine kolayca sahip olma arzusundandır.

Gamlı olmanın ayarı yerinde olduğu takdirde, davranışlarımız aklımızla o ölçüde birleşecek ve sinerji yaratılacaktır. Bunun dışında ise, ya hep süt vereceğiz ya da verecek bir sütümüz hiç olmayacak. Gamlıyım ancak kasvetli değilim, gamsızım ne var; başıboş değilim...

Gamlı olmak, düşünmeye başlamanın belki de ilk adımıdır. Tasalanmak çözüm için, içinden geçilmesi gereken bir aşamadır. Çok tasalanmak ise, tasalanma halimizi koruma altına almak demektir. Giderek gamlılığımızı istikrar içinde devam ettirmek suretiyle, onu muhkem bir şekilde muhafaza altına almak; uyanmamak için derin bir uykuya dalmak gibidir. Uyurken düşünmediğimiz ama rüya gördüğümüz de muhakkak. Derin uyku, düşünceden derin bir şekilde sıyrılma değil midir? Soğuk havada yorganımızın kalınlığıyla ısınıp, gördüğümüz sıcacık rüyanın cazibesine aldanmayalım. Bitmeyen rüya hiç olmadı şimdiye kadar. Gamımızın üstüne çul sermeyelim, böylece rüyamızın bizi ayartmasına izin vermeyelim.

*** (Bu uc yildiz, devami gelecek demek. Gozumu korkutmak maksat.) Ben de yarin birseyler seetcem bakalim.. Edemeyebilirim de tabii.

Tuesday, November 27, 2007

suraciga bi koyayim


yazi guzellessin diye...

Iki gun uyumamanin dili cozucu bir etkisi veya buna destegi var. Sunu soyleyebilirim ki, sacmalayabilmek, burada ozellikle, elbette fark ederek, cok iyi bir sey. Guzel bir sey. Kibirli geldi ifade ama Yildiz Tilbe kadar icten yemin ederim ki farkinda degilim, samimiyim. Hayatima dahil herkes icin onemliyim. Ozelim. Iyi bir insan oldugum soyleniyor, bana da oyle geliyor. Kotulerimi biliyorum bu da var. Cok da yorgunum. Ozene bezene sacmalamak istiyorum. Ayni anda hem kucaklamak, hem itmek istiyorum. Yorgunum. Cok dertliyiz sen niye burada degilsin diyorlar. Bilmem ki, ben de dertliyim ve yorgunum. Annem ariyor sik sik, seni cok ozledim cabuk bitir gel diyor. Bulaniklasiyorum boyle bir. Seni hak edecek, mutlu edecek cik cik cik diyor annem. A certain choice of solitude as the recognition that the terms of one's intelligibility are not welcome to others -at least not as the basis for romantic investment in any present other whom these terms nominate as eligible is, what the idea unknownness comes into my mind anne ya.. Mukemmelim, cok akilliyim, super duyarliyim diyorum. Viva Cavell! Herseye ragmen yani.

Sigarayi biraktim aylar oldu, ustelik de rahatim bu konuda, ama her gun paket bitmis gibi agriyan bogazimla uyaniyorum. Uykumda efkarlanip, ruyamda tutturuyor muyum ki? Ruyamlarim gunumden farksiz ve bu yazi giderek absurtlesiyor. Komik yazardim daha once niyeyse yazamiyorum epeydir oyle. Takma isim mi almali yine? Ah, takmisim ama degil mi burada da? Oyle degil, Ada Kaptanoglu gibi boyle ya da Semize gibi, cokgormusunden. Ortacgil guzel seyler soylerken simdi bilgisayardan bana dogru boyle seyler yazmak ayip geliyor. Imlayi birakalim, sapkali a yalan. Hoparlorum iyi, baslar guzel geliyor, merhem gibi boyle, kulak cubugu mubarek. Nedir muzik, beste cok mu muhtesem. Yok degil. Ne dedigini anlamayan biri sesi de kayda deger bulmayabilir (bulabilir de).. Guzel konusuyor, dizine yatmisim bana birseyler anlatiyor gibi.. Sevgilim degil. Ya da masada oturmus iciyoruz karsilikli. Ben sarhos oldugum her zamanki gibi konusmuyorum, dinliyorum ama, cok guzel dinliyorum. Anlatasi geliyor bakanin. Sonra sarhosken fotograf cekmeye calisirim yine. Hicbirsey olmamasinin hafifligi ne guzel. Bugun gazetelere bakmadim. Bugun politika dusunmedim, onume Israil-Filistin yazisi geldi, yan gozle bile bakmadim, halbuki bir gun once dusunduydum cokca. Dunya meselelerini, ciddi konulari (enfes ifadelerdir, leziz insanlardir dunyayla kendini ayiranlar, bayanlar baylar, kaydiraktan kayanlar) azicik birak, hayata bak diyenlere 3 no'lu bakisimi yolluyorum selametle. Hafifce siktirip gitsinler. Cahilsek de, bu yazilardan ibaret degiliz icabinda; kuculeyim de cebine gireyim Bulent Abi.

Ya bu Daktir Rothman'da bir durum var. Ne zaman bir yonetmenden bahsetsem, bilmedigi, hic duymadigi, ertesi gun elinde o yonetmenin tam da benim bahsettigim filmi geliyor, al sana kopyaladim, varmis bende bir sekilde diyor. Izledin mi yok. Niye demiyor ki gece buldum bilmem nereden indirdim bastim sana da bir tane. Bilen konusur bilmeyen de konusur, bilen konusur ama bir baska de mi Bulent Abi? Simdi Marifli ya o da, abi demem icap eder.

Ya keske Eylul aksami gibi olsa hayat, yani ben fark etsem, fark edip heyecanlansam. Hayatimi dizi gibin izlesem arada, kuruyemis yiyerek. Anneannem iti ile piti'yi anlatsa bana yine, babaannem kafami kasisa sakinlesiyorum diye. Buyukanneannem Nafia Hanim muhacir destanina girse yine, okuzun bi heybesinde ben, bir heybesinde Enis Artvin'i birakiyoruz geride, gidiyoruz diye. Ben bakip onlara boyle, hep aglasam sonra uyuyakalsam. Buyukbabam yazdigi piyesleri yine gozleri dola dola okusa bana. Uzerine bahse girilen, Ataturk'un hortlamasini isteyenlerden biri olsam, o ciksa gelse, dese ki ben boyle pustum, soyle gotluk yaptim ama bunun bunun icin yaptim, uyarsa yerse diye.. Sonra soyle koseye gecip izlesek ne olacak diye.

Findik ozlu, sivi el sabunu aldim, ellerim findik ezmesi gibi kokuyor. Ben cok severim findik ezmesi, sokellayi sevmem o kadar. Bir de peynir, her tur peynir. Ayak kokanlar bile guzel ayak dusunmeyince. Bir seye veda ediyorum gibi ama neye?

Sunday, November 25, 2007

Buyukler icin cocuk sarkilari


-Foto koyasim geldi-


Fikret Kizilok ve Bulent Ortacgil'in TRT'ye yaptiklari sarkilar bunlar. Kizilok'un olumunden sonra oglu babasinin arsivinde bulmus bunlari. Kayitlar temizlenmis, album olarak basilmis. Dinliyordum da simdi yine. Birinin sozleri soyle:

Ister misiniz, bir gun uyansak ve cok sasirsak
Gokyuzu mavi, orman yesil degil; dunyayi bastan boyasak

Iste deniz, ister misiniz? Ruzgar pespembe
Kirmizi yelken, sabah erken, gunesi sariya boyasak

Bulutu tutup collere koyup, yagmur yagdirsak
Guzelleri birakip, kotuleri beyaza boyasak

Olmadi deseler de, bir silgi bulup silseler de
Aksam erken yatip, sabah erken kalkip; yeniden boyasak

Bir tanesi de soyle:

"Bir varmis bir yokmus, evvel zaman icinde, kalbur saman icinde, bir kocamaaan dev varmis. agzini acti miii..."

Inanmayin cocuklar boylesine masallar,
Karanlikta oculer, gokte ucan halilar
Buyuler, buyuculer, deve olmus pireler, puf deyince icine altin sacan lambalar,

Cadilar, supurgeler, kirk gun suren dugunler
Bir sopa darbesiyle saray yapan periler
Bir dudagi gokteymis, bir dudagi yerdeymis
Tuttu mu cocuklari ham diye yutar yermis

Inanmayin cocuklar, gercegin kendisi var
Lambalari acinca karanligin nesi var
Varsa yoksa cocuklar gercegin kendisi var
Sevgiyi, kardesligi kiskaniyor cadilar

Bir elin sesi yoksa, iki elin sesi var
Iki kere iki bes etmiyor ki co-cuk-lar

Hele bir de "Anlatabilsek" diye bir sarki var. Nakaratta cocuklar katiliyor Fikret Kizilok'a. "Anlatabilseeeek anlatabilseeeek" diye bilmis bilmis boyle, cibir cibir..
Hepsi oyle guzel ki. (Sarkilari kastediyorum)

Gelenlere not / Note for new comers

Tedirginim, uzerime gelmeyin. Isim uzerine yapacak bir sey yok, cikti oyle. Gorunumle ilgili sikayetleri google'a iletmek gerekmektedir. Muhatap ben degilim, onlar ve benim tembelligim. Template de degisiyor olabilir arada. Son hali mekani bir "kiz blogu" (varsa oyle bir sey) haline getirmis de olabilir. Hepsi mumkun.

It's in Turkish my dear friends. No worries, not a distinguished selection of words anyway.

Saturday, November 24, 2007

Nezih bir eylemden donuyorum

Bugun Miami'de bir eyleme katildim. Birkac hafta once cenazesine gittigim Gracia "BG" Beaugris ve oldurulen diger 3 siyah kisi adina, polis merkezi onunde yapildi eylem. Onemli ve guzeldi elbette ama daha once dahil oldugum, gormeye alistigim eylemler gibi degildi. Kuralina uygun yapilinca dikkat cekme ihtimali o kadar dusuk ki eylemlerin.. gibi geldi bana hep. Yanlis dusunuyorum belki de, emin oldugum seyler parmakla sayilabiliyor artik. Baska bir yer burasi. Fasist polis yazma dediler, basimiza bela aliriz. Ben fasist diye bagirmaya aliskinim ama? (diyosun) Fasist diye bagirabilmek ozgurluk mu peki?

Quilapayún'un El pueblo unido jamas sera vencido'su Ingilizce versiyonuyla tekrarlandi defelarca. The people united will never be defeated seklinde. (Sarkiyi ilk dinledigim zamani hatirliyorum. Ortaokul son sinif. Kadikoy Anadolu'da sol gruba girmisim, gururluyum, toplantilar guzel geciyor falan. Babam da bana devrim sarkilari kasetlerini vermis, dinle diyor. -Duzeltme yapmam lazim. Babam al evladim dinle demedi tam olarak. Bana oyle gelmisti, salon masasinin uzerine sergiler gibi yaymisti. Odamdan gelen sesleri duydugu halde bir sey dememesi, ozellikle biraktigini dusundurmustu bana. Onemli bir detay mi? Olmayabilir tabii- Dinliyorum, cok pis etkiliyor sarkilar ama ne diyorlar bilmiyorum. Bu sarkiyi da ezberlemistim dinleye dinleye. Eniyini volkin ayu volkin ezberleri gibi tabii.) (Uvak! Uvak! likupiir!) Sonra arada What do we want? Justice! When do we want it? Now.. Bu sloganin ritmi bana Karadeniz horonlarini hatirlatti. Daha ziyadesiyle Artvin horonlarini. Miami-Dade, you can't hide, we charge you for genocide da dendi. Killer cops to the jail dendi. Olen 4 kisiyi temsilen kartondan 4 siyah tabut vardi bir de. Torensi bir yuruyusle polis merkezinin kapi dibine, cimenlerin uzerine birakildi. Birkac polis gelip bakti. O arada fotograf cekti herkes. Ben de cektim cek-atimla. (Temel'in biri Amerika'da eyleme katilmis...) Herkes kendine pankartlar hazirliyordu ortaya kurulmus masada. Iste ben de kendiminkini hazirlarkene fasist polis demek istedim, deme dediler. Bildigim eylemlerden farkliydi bu. Temiz, sade ve kendi halinde gibi. Belki de bana oyle gorundu bilemiyorum. Kotu mu ki bu? 3 saat boyunca sinirlari polis barikatlariyla belirlenmis alanda don don durduk. Konusmalar yapildi tabii, olen cocuklardan birinin annesi, polis binasina donup oglunun nicin olduruldugu sordu ciglik cigliga. O sirada BG'nin kardesi yanimda duruyordu. Ifadesiz bir yuzle konusmalari dinliyor, donenleri izliyordu. O donmedi. Ailecek gelmislerdi. Uzerlerinde ogullarinin resmi olan t-shirtler vardi. Caresiz hissettim kendimi. (Niye anacigim ya, nedir bu Cezmi Ersoz hassasiyetin) Mikrofon bozuktu ama kulagim yine de konusulanlardayken, yola yaklastim. E-5 tadinda, gidis-donus bir yol uzerinde oldugu icin merkez, yanimizdan vizir vizir arabalar geciyordu. Otobus soforleriyle kesisti gozum once, el salladim, onlar da korna caldilar. Megafondan slogan cigiranlardan biri bana gelip aferin iyi fikir dedi. O zaman hepimiz el salladik arabalara, pankartlari okuyabilmeleri icin kaldirarak. El salladilar, korna caldilar, hareket cektiler, durup sohbet ettiler vs. Kameralar da geldi bir anda, fotograflar cekiliyordu. (Tabii kameralar biz el salladik diye gelmedi. Yazinin romantik gidisati oyleymis gibi hissettiriyor, aldanmayin). Ben de cektim ama manuelimi getirmedigim icin bir yandan da pisman oldum. Cek-at'la ne yakaladiysam yakaladim artik. Cathy (benim hocanin arkadaslarindan) beni habire birilerine takdim etti. Ilk cumlelerden biri "Aylin is Turkish". Minik bir es ve ardindan saskinlik. Simdi harbiden de bu eylem icin kalkip Turkiye'den geldigimi dusunmemislerdir herhalde ama hani oyleymis gibi bir saskinlik soz konusuydu bazilarinda. Iyi hissettiler ama herhalde, ne diyecegim zaten. "Geciyordum, doneyim sizinle dedim"?

Donuma kadar olmasa da, munasip bir oranda islanmama sebep olan bir yagmur da vardi. Bu insanlarin cogunu henuz ikinci kez goruyorum ama cenazeden beni hatirlayanlar cikti, selamlastik, konustuk. Cenazede bir adam beni boyle kucakladi, elimi sikti uzun uzun, seni gordugume cok sevindim, uzun zamandir gorusmemistik dedi. "Miami aktivist camiasi" ile beni tanistirmaya getirmis sevgili hocam da bonlesti bir kac saniye.. Gozlukleri arkasindan supheyle bana bakti, dudaklarini buzdu. Cok komik gorunuyordu, o yuzden hemen mudahale etmedim. Sonra da "oyle guzel dedi ki, o ben degilim diyemedim" dedim. Durum acikliga kavusunca guldu hoca. Adamcagiz sonra anlar herhalde beni birine benzettigini diye dusundum. Gel gor ki bugun o da oradaydi ve beni gordu ama yine baskasinin anilariyla gordu. (sevgili arkadasim seni bir kez daha aniyorum. Anladiysan sen oldugunu kusuruma bakma, densizlik.) Cok merak ettim bugun ben kimim diye. Bir ara uzaktan bana bakip "seni gidi seni, naber kiz" gibi bir seyler dedi eliyle koluyla. Merakim iyice artti. Kimim ben? Yapilir mi bu bana?

BG'nin kardesi kafama takilmis durumda. (Anacligimi azaltici hap kullanmaya razi olmak uzereyim). 14-15 yaslarinda bir delikanli. BG'ye cok benziyor. Birkac sene once Haiti'den gelmis. Ingilizce'si zayif. Haiti'nin durumu malum, Bir umut Amerika'ya gelinmis (kisaca boyle denebilir ama yetersiz bir aciklama tabii). Little Haiti var Miami'de diye buraya goculmus belki. Stigmanin allahini yasiyor cocuk. Yuruyusu, konusmasi, bakislari herseyi nefret uyandiriyor kardesini vuran gibilerin gozunde. Vesikalik fotolar gibi hayatlari. Suratsiz, tehditkar, terorist, katil bakislar. Ben de oyleyim misal hemen hemen butun vesikaliklarimda. Pasaportumdaki daha da icler acisi. (Nasil aldilar beni bu ulkeye bilmem, hele ki diger vizeler de goz onune alininca). Donmedolap eyleminin pek de etkili degilmis gibi gelmesinin bir sebebi de, icimdeki terorist olabilir. Icinizdeki terorist. Hepimiz teroristiz! Terorist kim? Ben! Ben! Ben! ... (Sonradan ekleme: Ben bu son birkac cumleyi -ve yazinin buyuk bir kismini- tekrar okurken enseden yukari dogru elimi soyle bir teget savurayim, surteyim istedim kafama; cok fena yaziyorum cok. Ibret olsun diye de birakiyorum oylece.) (Akilli ol)

Bende bir huzursuzluk vardi eylemde. Eylemin kendisiyle ilgili bir huzursuzluk bu sanirim. Dilime geliyor ama bilmiyorum hala nedir. Boyle disinde bir sey kalmis alamiyorsun; seffaf sumuk akti akacak, el atamiyorsun; biri arkana saka kagidi yapistirmis; pantolon agin yirtilmis olabilir.. Bu da degil tam.. Yazarken bile ayni sey. Acaba bu Miami'deki neredeyse tum siyahlarin katildigi genis capli bir yuruyus olsaydi, mesela South Beach'de veya bugunku yerde. Ne olurdu? BG'nin kardesi ne yapardi? (Bi sik yapmazdi) Cenazeye gittim diye mi boyleyim? Tas degilim ya etkilendim elbet; BG'yi "view" ettim. Kardesimle ayni yasta -19-, kafadan yedigi iki polis kursununun etkisi basariyla gizlenmis. (Simdi de kafadan degil, gogsunden yemis diyorlar, neticede olmus arkadas) Baptist kilisesi zaten, balyozla saldiriyor sinirlere. Unutamadim arkadasinin tabut basindaki caresiz halini. Bu kitlesel olarak bambaska bir seye donusmeliydi sanki ama. Ya buralar buna musait degil, ya da ben anlamaya musait degilim. (Alismadigimdan da degil, aptalligimdan musait olmayabilirim.) Boyle evimin salonundan biraz daha buyuk bir alanda, edeplice donmek, tam da arkama benimle tasak gecen bir yazi asilmis gibi hissettirdi. Devlet baba basimi oksadi uslu oldugum icin sanki; (bunu Turkiye'de hissetmedim mi? Hem devletten, hem de pankart sahiplerinden pandik yedi oradaki eylemler de elbet). Ondan diyorum bundan daha baska bir sey niye olamadi diye. Gunlerdir dolaniyor eylemin olacagi haberi. 100 kisi anca olunmustur herhalde. Donduk durduk, episodic haber olalim diye kameralara poz verdik. "Story" olduk. Baska birsey olmaliydi. O da degil, bu da degil. Yeni bir sey tanimlanmaliydi. Uyumlu olma sarti aranmayan bir yol. Verilenden gayri. Verileni almiyor bunye ne yapabilirim. Bu mudur icimizdeki ofkeye reva gorulen eylem, gosterge? Sacmaliyorum ben. Fena sacmaliyorum. Sinuslerim agriyor, gozlerim yaniyor. WRL makalesini hala yazmadim. Yazmak ne kelime, dokumanlari tam olarak okuyamadim bile.

Cok cahilim. Kutuphanede yasamak istiyorum bir sure. Bir kahve termosu, uyku tulumu, dis fircasi ve macunu. Kulaklikla muzik dinleyebilecegim herhangi bir sey.. Kutuphaneye her gittigimdet, (veya bir kitabevine ama kitabevine zaten bu niyetle giderim) mutlaka raftan baska kitaplar da almis olarak cikiyorum. (cisimi yaporum, cisimi yapoorum popom kuru kaloo) Boynum, kollarim agriyor. Ruhum daha da agriyor, hepsini okumaliyim, cok cahilim diye. Zaman hic yetmiyor, kutuphane mailler atiyor, getir artik kitaplari, sictirtma diye. Daha beteri, okudugum eski kitaplara ait unuttugum seyler cikiyor ortaya. Cok fena oluyorum. O kitaplara yazdigim notlar, hersey Istanbul'da. Notlarimi istiyorum.

25 Kasim 2007 Miami Herald'indan:

(http://www.miamiherald.com/news/miami_dade/story/319739.html

Ilk yazi

Yazdigi her seyi, kendine yazdigi minik, emir kipli post-it notlar da dahil, acinacak kadar kisa surede yok etmeye meyilli ve de eden biri olarak, sonsuza kadar silme, ebesine kadar yok etme sanrisini bana yasatan yuce internetten daha iyi bir jurnal yuzeyi bulunamazdi herhalde. (Ben kafadan 10 tane kelime buldum gereksiz olan). (Olmaz, gerçek olamaz bu yaşadığımız, ya sanrı ya sanrıya çok yakın bir şey demis Atilla Ilhan ama yok bu oyle degil kuzum beyefendim, basbayagi internet; Yeni gercekcilik, akim gibi.) (Hey yavrum Atilla Ilhan da attirmisim) Daglara taslara yazsan bile ayni degil bunun gibi. Internet polisleri, kolay kaydetme teknikleri, analitik sasma yasayan kimi hekirlar zerre umurumda degil; sanri, gercek olmamasinin verdigi gucle somutlasir. Artik reddetmedigim zavalliligim da engel degil yazmama. (Hamlet sanki) Arastirmalara konu olan blogger'lardan biriyim ben de artik. Arastirmalara konuyum. Anketor gorunce heyecanlanan biriyim. Caresizce iyi ve harbiden kendi cevaplarimi vermeye debelenen, sonra da verdigim cevabin bana nerelerden estigini kesfettigimde, gariban anketoru bulup kagitlarini parcalama istegiyle dolup tasan ben. Tek bir tusa basarak her yazdigimi silebilirim! Niye parcalamak istiyorum? Manyak miyim? Seke seke geri adim atan okurun, sikintiyla bir kalcadan diger kalcaya gecis yapan okurun cani nasil isterse. ( :) )Parcalamak istiyorum evet cunku konusan ben degilsem, nicin konusuyorum diye dusunuyorum. Ben dusunmediysem bunu, sadece inandirici buldugum icin soyluyorsam, anin tatliligina, pazar yeri anketlerini bile baskaldiri masturbasyonuna donusturen bu heyecanimla ben, niye varim diyorum. Laf tasimak icin mi mevcudum? Biri Aylin diye beni cagirdiginda, mesela bir arkadas, burada! diye itaatli bir cevap veresim geliyor. Varligim bu mudur benim? (Simdi buraya kadar mesela sesli ve heyacanli ve de hizli okuyun yaziyi. Cimcoz ile Kenter arasi vasat, amator bir tiyatrocu sahnede monologunu geciyor gibi olmadi mi? Vallahi de billahi de kulagima geliyor, cumle aralari hiiiiih diye nefes alisi, kugu gibi boynunu uzatmis boyle, uzerinde damarlar sisiyor falan... Oy oy.)

Ilk yasayan, ilk dusunen insan ben olmak istiyorum bazen. Herseyi bilmek istiyorum. Imkansizligina ragmen. Imkansizliginin sebebi de, omre sigmayacagindan ziyade, bildikce tukenecegim, colde var olan (nereden gelmis, nereye gider, kim koymus onu buraya, kendi mi gelmis belli degil, orada sadece) bir aciz insanoglu gibi hem su ictigimi sanip kum yutacagim, su ictigim icin susuzlugumun gectigini sanirken aslinda ikinci bardak kumu hupletecegim, icgudusel olarak (bu da ogretilmis ama gercek olmayabilen ve ne udugu belirsiz ama tanri olmayan gucun kendince yaptigi dunya nufus planlamasinin acimasiz bir mutlagi mi belli degil hala-icgudusel olarak yasamak istememiz yani- icgudusel olarak yasamak istemeyenler nedir oyleyse? Parantezleri seviyorum, kosede oturmayi da severim, ortada degil) yasamaya gayret ederken bir sonraki serabi bekleyecegim, uzerine de altin vurus hesabi susuzlugun ictikce gecmeyecegi, artacagidir. Sebep buna benzer birseydir yani.. (Burada, tarziyla her daim dasak gectigim bir arkadasimi anmak isterdim zira aynen onun gibi yazmisim. Ismini zikredemeyecegim, gelir de okursa ayip olur). Bilgiye kum dedim diye bu onu degersiz yapmaz, ben yanilmis olacagim belki de su zannettigim icin onu. Col fonunu degistirmek lazim. Sayfanin kutsal, elektronik beyazligina donmek lazim. Demeye getirdigim, Sokrat'in biraz amiyane bir dille hatirlatacagim bildigim tek sey bi sik bilmedigim sozunden cok da farkli degil. Bildiklerimin kiymeti ve agirligini soyle bir yokluyorum sanirim. (Hafif bir kibir ve kustahlik sezdim ben tekrar okuyunca buraya kadar). (Bir de tekrar okumusum yani ama mudahale etmeye gerek gormemisim, vay anasini). Yani bildiklerim, bana dusundurttukleri (hastasiyim bu -turttuk, -tirttik kiplerimin), bu dunyada mumkun degilse, dusunduklerim daha once dusunulmus ve uzerine bir de curutulmusse (aksi ispat edilmis degil, bildigin manasizliktan, basvurulmamaktan kusup kendi kendine curumusse), sec denilen seylerin ikisi de (veya daha coklu bir ifade de dusunulebilir burada) ayni bokun soyuysa, ozgursun secmeye dendikten sonra baska bir secenege acik degilse, ne diye varim ben? Buna layik miyim ben? (mustahak) Onundeki yemegi yemek istemiyor diye cocuklarin cezalandirildigi bir dunyaya dogmus ben, bu yasimda yine ensemden gelen bir kuvvetle onumdekine itiliyorum. Ne yapmali simdi? Hele de ben simdi bu linki olur da bir yerlere koyarsam ve birileri okur, uzerine de bir sey soylerse ne olacak? (ahaha) Onemsedigim birileri gelirse hem sevinecegim hem de tedirgin olacagim. Onemsemedigim birileri gelirse, onemsemeyecegim iste ama bir sure sonra bokun etrafinda biriken sinekler gibi olacaklar ve ben sineklerden ziyade, harbiden de bok mu lan bu diye dertlenecegim. (Ya...) Yazinin basina gonderme yapayim: Asiri duzeyde silme sendromu gosteren biriyim. Yazilarin akibeti adina hayirli degil bu. Belki de bilmeden yazmamali. Iyi de ben beni ne zaman bilecegim? "Ben niye varim" gibi, klozet kapagini acip icine, yerinaltina dogru bagira bagira sormak istedigim soru varken kafamda, nasil bilecegim? O zaman kendimle ilgili istedigim gibi yazabilmeliyim. Oyle ya, ben bana aitsem. Donup bastan sonra tekrar okumayacagim bunu. Siftah bu, saka degil. (nasil yalan) Hizli yazma kurbani imla hatalari ve dusuk cumleler, genis buzdolabi sebzeliklerine sigan varligimla birlikte milletime armaganim olsun. Metin Fidan beni mi cizdi senelerce simdi? Simdi sormazlar mi seni deli mi sikti? (Vallahi sorarlar)

okuyana not: Insanlik yapip, parantezleri okumak istemeyebilecek okurun takibini kolaylastirmak adina ana cumleyi BOLD yaptim. Cumle cok onemli oldugu icin BOLD olmadi veya cumle BOLD yani gozupek degil, sadece koyu gorunsun diye. (Yav ne okuru ya, ooof of)