Thursday, April 17, 2008

Militarizm uzerine

Rasyonel dusunce adina bir gereklilik oldugundan konsept olarak yaklasildiginda, dikkat edilmezse toplum, insan ve elbette bunlara bagli gundelik hayattaki turlu cesitli yansimalari onemsizlesebilecek, fasist ideolojilerin, sistemlerin ogretisidir. Sahip olma ve getirdigi guc (misal ABD’nin Irak’ta var olmasi yaygin olarak petrol icinmis gibi dusunulse de, aslinda bolgedeki politik ve tabii ekonomik soz ve eylem gucunu pekistirmek icindir), egemenlik kapasitesi ve manipulasyon yetisi, insanlarin nicin savastigi uzerine hatasiz yerlestirilebilecek nedenler arasinda sayilabilir. Kavramlari sosyal gercekliklerinden veya ornek-uygulamalarindan ayri tutarak veyahut bu iliskiye gerekli vurguyu yapmayarak olusacak siniflandirmalar, analizler, konuya yalnizca terminolojik yaklasma hatasinda bulunup, epistemolojik ongoruden yoksun kalabilirler. Zira militer sistemlerin gozbebegi orduyu meslek icra edilen bir kurum, askerligi de profesyonel bir meslek, uzmanlik alani haline getiren rejimler ile; insan dogasina atfedilerek tartismasiz kabul goren, insanin dogasindan bilinen (orn. savasmak), yansiz ve nesnel oldugu inanci sistem tarafindan cesitli yollarla yayginlastirilmis (dominant) bilgiyi olusturan iktidarlar aynidir. Bunu gozden kacirmak, orduya yuklenecek nostaljik ve de hissi niteliklerin daha da kutsallastirdigi profesyonel is tanimlarini desifre etme yetisini bizden alir goturur; Michel Foucault’in deyimiyle gizlenen soylemsel yapiyi iyice kemiklestirir. Savasin ve kaynagi olan militarizmin mesrulastirilmis motivasyonlarini cozmek icin de bu iktidar ve bilgi iliskisi ve hatta iktidar ve inanc iliskisi her daim aklimizda olmalidir. Zira militer mentalite, kesinlikle mumkun olan alternatif toplum duzenlerini, dogaya aykiri ve dolayisiyla imkansiz gosterme kabiliyetini bu iliskilere ve bunu goremeyen bizlere borcludur. Can kayiplarinin, sehitlik mertebesiyle sereflendirilmesi; olenlerin olmeden once, savasta yakinlarini kaybedenlerin de sonradan (veya her daim) sorduklari ‘nicin savasiyor(uz) sorusunu kafasi karisik, gerceklikten kopuk duygusal bir patlamaya donusturur, bogar. Soruda israr edilmesi halinde cevap milliyetcilikten, vatanseverlikten, ummetcilik veya (enustunculugu de –supremcy- icine dahil etmekte bir beis gormedigim) bireyci ozgurluk inanclarindan gelir, bu yolla yakinanlar sisteme geri kazandirilir.

Bildigimiz anlamda savas, iddia edilenin aksine dogada yer almaz. Hele ki kendi cinsini yok etmek ne bir icgudu veya durtudur, ne de insan dogasina aittir. Kapitalizm, emperyalizm, fasizm vb sistemlerse, kendinden olani veya herhangi bir varligi hayatta kalma amaci harici bir sebeple yok etmeyi, dogada var olan sarta bagli oldurmeyle es tutarak, dogallik argumanini besler. Militarist sistemlerin bir baska stratejik basarisi da bence militarist toplum belirtecleri olarak yalnizca askeri yonetimleri veya ordu mensubu olmaya devam eden devlet baskanlarina sahip olmayi one cikarmalaridir. Boyle olmayan sozum ona demokratik, bariscil ve hatta tarafsiz devletler, ordularini goreve cagirma nedenlerini business jargonuyla (ve/veya ulusal tarihle yakindan baglantili duygusal soylemlerle) anlatir, sirket modelinde yurutulen ulke yonetiminin optimum verim alinabilecek karari gibi gosterirler. Iste bu nedenle de, militer soylemleri saklandiklari deliklerinden cikarmak, afise etmek icin bu kulturlerin ardindaki konseptleri, bu konseptlere sikica bagli militarist gostergeleri, bilgi kaynaklari, bilgi paylasim yontem ve aglarini, bilgi onderlerini incik cincik etmek gerekir.

Konu buradan devletlerin ortaya cikisi, ulus devletlerin devreye girmesiyle, ajite edici cesitli sebeplerle mesrulastirilan (veya buna gerek dahi gorulmeyen) fetih amacli savaslarin, yerini daha sofistike ve devletce yasallastirilmis sebeplere birakmasina gelebilir. Bu ‘yasal’ yani mesru sebepler arasina, basi ceken milliyetcilik harici, mesela vatanseverlik, emperyalizm, totalitarizm, cinsiyet ayrimi, ustunculuk ve irkcilik da rahatlikla eklemlenebilir. Guc iliskilerinden kaynakli sebepler harici savas, ayni zamanda bireyler uzerinden toplumun genelini devlete (ekonomik sebeplerle mecburen) bagimli ve (milliyetcilik sayesinde duygusal nedenlerle) adanmis kilar (varlik, ondan daha yuce, kolektif oldugu yalaniyla olusturulan bir ust varliga armagan edilir). Bu adanmislik ve bagimlilik icin yaratilacak veya var olani cilalayacak iliskiyi Aldous Huxley “an encyclopedia of pacificm" kitabinda sahane kuruyor ve diyor ki, “milliyetci putperestlik, kisisel asagilik hissini yatistirir, keser.” (Buradan spor izleyicileri, ozellikle futbol maci izleme rituellerine selam cakiyorum.)

Iradesiyle kan bagi kesilmis insan, ulus devlet, sinif, irk soylemleriyle, ‘digerleri’ uzerindeki hem bireysel hem de komunal ustunluk ihtiyacini tatmin eder, bir tasla iki kus vurmus olur. Milli guvenlik ve kisisel guvenlik aynidir ve ordu sayesinde korunmaktadir. Bu nedenledir ki militarizm tesiri son derece kuvvetli, ideolojik bir yurutectir. Burada araya teknolojik gelismeyle kafayi cizdirtici bir paralellik gosteren vahset uygulamalari da eklenmelidir. Bu noktada da Hannah Arendt’e basvurabiliriz. Siddet uzerine kitabinda Arendt, rasyonalist militarist amaclardan bahseder ve militarizm lehinde ikna yontemlerinin zafer soylemlerinden barisin en etkili koruyucusu olarak caydirma politikalarini koyar. E tabii bu noktada en guzel orneklerin basinda nukleer silahlanma gelir. Hepi topu caydirma amacli bir silahlanmadir, butunuyle barisa hizmet eder (!) Devlet de elbet tehdit olarak iddia edecegi bir durum ortaya ciktiginda bu imtiyazini guc kaynagi olarak kullanacak ve savas acacaktir.

Aslinda benim en cok ilgimi ceken militarist ikna yontemlerinin basinda cinayet / vatana ihanet tantanasi gelir. Azicik bundan da bahsedip istemeden uzun olan bu yazimi sonlandirmak istiyorum. Yani aslinda kisaca, hatirlatmak maksatli ortaya atacagim sey sudur: geliskin modern toplumlarda ve gelismekte olanlarda kisinin vatanina ihanet etmesi, cinayet islemek gibi yuz kizartici, adi ve affedilmez suclarla dolayli yoldan kanunen bir tutulur. Bu carpik ve akil almaz durum, ne yazik ki yalnizca yasalarla degil, ondan da kuvvetle toplum tarafindan, kisisel onurla bir tutularak (mesela namus borcu) korunur. Iste bunu demek istedim. (Aslinda bu vesileyle, savas zamani tecavuz vakalari Pippa Bacca tecavuz ve cinayetine super baglanir ya, ben sadece boyle kancikca bahsetmis olayim).

Sunday, April 13, 2008

Pippa Bacca

Bunu sozluge de yazdim. Dolayisiyla aradaki 'yazar', 'baslik' vs gibi sozleri yabancilamayin.. Bunu belirtme sebebim de, soz konusu kelimeleri ve onlara bagli ifadeleri duzenlemeye usenmemdir. Yoksa sozlukte yaziyorum diye duyurma niyetinde degilim, zira yazmiyorum. Yazdim saniyorum, caylakligin raconu bu. Sonsuza kadar san. (Yuttum vallahi bu son sozleri, gulug gulug yuttum)

elimden geldigince benden once yazilanlari okudum, hani tekrar tekrar bir seyler soylemeyeyim diye ve fakat gordum ki, en azindan bu baslik altinda cok da onemsenecek bir sey degil bu. zira ofkeyi duyurmaya, dokmeye, yer yer de serbetlemeye ihtiyac var. hepimizin uzuntu dolu mesajlari, olayin vuku bulabilmis olmasindan dolayi degil ama turkiye ve turkiye benzeri ulkelerin, diger ulkelere nazaran, boyle bir olayin gerceklesmesi icin tum politik, sosyolojik ve hatta sosyal psikolojik sartlara sahip oldugunu bilmemize ragmen kafamiza inen saskinliktan kaynaklanmaktadir, bana sorarsaniz tabii.

lanetlemeler arasinda misal bir yazar demis ki (kabaca, hatirladigim kadariyla alintiliyorum) ulkede gazeteler ve diger iletisim araclariyla duyuru yapilsa belki bu olmazdi vs. gazeteler ve diger iletisim araclariyla duyuru yapilsa dahi bu olay gerceklesirdi. bir kere zaten pippa'nin gezisinden gazeteler haberdardi. kayboldugu zaman ana basinda yer aldi. toplumda var olan kayitsizlik, 'sorun' insan gruplarini gorunmez kilma, elbette "toplumun aynasi" kitle iletisim araclarinda da var. baska sorular da bu noktada akla gelmiyor degil. mesela haberlesme araclari kac hanede var, kac kisinin hanesi var, kac kisi bunlari dinliyor, okuyor veya okuma biliyor, kac kisi bu haberleri umursuyor, kac kitle iletisim araci bu tur haberleri bas sayfadan, gorulebilecek buyuklukte veya dikkat kesilinebilecek uzunlukta veriyor?

burada konu insanlar sekse doysun yeter artik da degil. olmamali. sukunetimi bozacak gucte zirvaliklar bunlar. boylesi bir cozum onerisinin, her mahalleye bir okul acilsin, her seyin basi egitim ve/veya her seyin sorumlusu egitimden farki yok. gebze ve benzeri bolgelerde yasayan insanlarin, kendilerine birkac saat mesafedeki daha temiz pak ve ‘insan’ gibi sartlarda yasayanlara bakisinin, temiz paklarin onlara bakisindan farki yok. islenen sucun, adli ve ahlaki buyuklugu su goturmez; dogrudur, katiliyorum. fakat bunun yaninda mesela suclu kisinin sosyal sartlari hafifletici neden olarak gosterilemez denecektir. hakeza hafifletici neden bulmak derdiyle yanmiyorum, ne var ki bu sosyal sartlar, yani fiziki yasama kosullari, calisma sartlari (tabii bir is soz konusuysa), bir takim adi suclardan, bu suclarin ardindaki motivasyondan ayri dusunulemez. bu sebeplerin hicbirine luzum olmadan islenmis 'ayni' suclari koltuk altindan cikarmak da cok kolay elbette. ama burada amacim kefenin bir tarafina yuklenmek degil. kefenin bir tarafini parmagimla isaret edip, dikkat cekmek.

gebze'ye gittiniz mi hic bilmiyorum. ben bir ara sik sik darica'ya giderdim ve bunun icin yolum gebzeden gecerdi (toplu tasima araclari kullanmak kaydiyla). kendi basina ve haline birakilmis bolgelerdir bunlar. sekilsiz yapilasma dolayisiyla fakirlik goze batar. elbette bu fakirligin arasinda, 'bana bulasma da ne halt edersen et' diyen devletten ustaca koparilmis 'gayri-resmi' haklar ile olusturulmus tam da o fakirlige gore bir orman kanunundan guc alarak kalelerini dikmis, bolgeyi parsellemis cikar babalari ve capulcular da vardir. bunlarin cogu da, bir zamanlar ayni siddette fakirlik cektigi komsularini, eslerini dostlarini sogusleyen, ust tabaka fakirlerdir. bu bolgelerin kendi kurallari var dedim, soyle bir ornekle aciklayayim. bakimsiz, ilgiden yoksun evler nasil curur veya disaridan bir goze uyumsuz gorunse de kendi ic dinamiginde nasil carpik (ama yikilmak uzere) bir uyum yakalamis olursa; bu bolgelerde yasayan, kendi kaderlerine terk edilmis, ‘gorunmez’ kilinmis insanlar da, goze gorunen ve itilmelerinde garip bir sekilde onemli bir rol oynayan fiziki goruntulerine vurmus fakirlikleri ve 'cahillikleri' bir yana, kendi bolgelerinin (veya siniflarinin) kanunlariyla dovulmus ruhsal ve ahlaki halleri cercevesinde bir suregenlige sahiptir. caresizlik, hinc ve yalnizliktan beslenen bu carpiklik, pippa orneginde oldugu gibi kendini disariya duyuracak yollar bulur, olaylar yaratir. yaratir ki, bu carpikligin disinda kalanlar, carpikligi daha da itsin, ondan daha da tiksinsin.

sonu sevimsiz bitmemis bir baska ornek de, misal bir ara tv magazin programlarinin gerilimi durtukleyen muzigimsi bir seyle verdikleri ‘tinerci cocuklar arzu yanardag’a saldirdi’ haberi ve yanardag hanimefendinin ‘insan degil bunlar’ diye bagir bongur hezeyanlaridir (bu yanardag haberinden ayri olsa da, genel olarak televizyondan bu cocuklarin imdadina kosan da, onlari ayni hizda polise ihbar edebilen savas ay olmustur malesef). yine de ummak, dilemek insana mahsus. umuyorum ki, pippa’nin basina gelenler, beyaz gelinlikli mujde ar esprilerinden, ictenlikleri su goturmez ama bir yere varmayan, ic bosaltici serzenislerden oteye gecer. sacma bir insanlik gosterisi yapip suclu kisinin ezilmis, itilmis bir zavalli olarak bagra basilmasi da elbette normal olmaz. ve fakat turkiye oyle turkiye boyle, ah bu magandalar, avrupa burada biter arkadas gibi masa basi sohbetlerini de artik kesmek ve gozleri acmak lazim. sikayet edebiyati, su benden onceki 12 sayfada mutekerrir sekilde hatirlatilmis benzeri tecavuz ve/veya cinayet orneklerinden de anlasilacagi gibi, bir ise yaramamis olacak ki bu olaylar sikca tekrarlanmistir. ki turistlerin oldurulmesi harici bir ornek de verilmemistir, veya gozumden kacmistir bilemedim; ama misal kan davasi nedeniyle oldurulen yuzlerce genc kiz ve genc erkek de vardir, bunun harici baska benzeri cinayetler de mevcuttur, hatta bunlara faili mechullar, faili belli ama mudahale edilmeyenler de dahildir. bunlarin ozde birbirlerinden hicbir farki yoktur. genis (olcekte) bakmamiz, genis olcekte hareket etmemiz gerekmektedir. bu adam pippa'ya nasil tecavuz edebilmis, oldurebilmis ve sonra da gomebilmisse ve bunu yaparken bariz bir ahlaki yoksunluk icindeyse, bence biz de ayni hizla adami, adamin nezdinde de tum 'maganda', 'kiro' sifatina layik gorulen adamlari kiniyoruz ve bunu yaparken de bariz bir akli yoksunluk, buna bagli olarak mudahale ve eylem aczi icinde oluyoruz. mudahale gucu, akil tutulmasindan kurtulus, akli mengeneye almis, kendinden olani, yaratilmasinda payin olan 'canavar' bolgeleri gormezden gelmene sebep olan gucleri, sistemleri gormeyi gerektirir.

Thursday, April 10, 2008

Sozlukten arak: Annem kurt, babam arap, ben turkum

Sozlukten arakladigim bu basligin altina, yine sozlukte muzmin ve bir o kadar da gorunmez bir caylak olarak yazdigim kisa yaziyi buraya koyayim istedim. Zira konuyla hafiften alakali bir haber de okudum bugun Radikal'de. Tam su an, Atlanta Havalimani'nda beni Virginia'ya goturecek ucagi bekliyorum. Elimde kahve, onumde bilgisayar, karsimdaki basik ekran TV'de David Petraeus, Amerikan ordusunun Irak'tan nicin cikmamasi gerektigini anlatiyor. Uyumadim yine bir gun once, dolayisiyla iki gunum birbirine baglandi, bulandi. Havalimanlari da malum araf gibidir. Oyle takiliyorum. Sozlugun gorunmez 9. nesil caylaklarindan biri olarak, kelamimi buraya da atayim dedim. Malum gorunuyorum. Yahu arkadas ne onemliymis, nasil tatli bir egoymus, ne bicim bir aliskanlikmis gorunur olmak? Buyurun kucuk harfli Ibrahim Tatlises alintisi yorumum:

irak'taki egemen etniklerin adeta bir ozetini veren tumce. kurt de var, arap da var, turk(men) de var. 2003 isgali oncesi birbirleriyle gayet iyi gecindiklerini, komsuluk iliskilerinde bir husumet olmadigini ama bu isgalin, hem isgal kuvvetlerinin, hem de ulke icindeki uyuz danalarin cikarlarina pek guzel hizmet etmesi dolayisiyla islerin sarpa sardigini biliyor muyuz? biliyoruz tabii. (gerci sunu da eklemek lazim ki, bu etnik mesele, 90'larda dahi temcit pilavi islevi gormustur ama irak'ta yasayan halklarin birlikte yasayabilme icguduleri, ancak bir icgudu olarak yasayabiliyor olsa da, yerli yerindedir).buyuk orta dogu politikasi, plan procesi tanir mi etnik metnik, hepimiz turkuz gibi bir sey lazim. hepimiz irakliyiz diyecekler misal. tatli tatli gecinir gideriz, cesit cesit adet, gelenek var ne guzel saftorozlugundan nasyonel birlik beraberlige, rasyonel kapitalist demokrasiye gecis yapacak bir gun irak da. (uzun bir vakit alabilir elbet, zira kaos irak'in dogasi oldu artik); boylece de, tipki komsulari turkiye gibi, onlarda da farkli etnikler bir arada yasarken, kendilerine irakliyiz biz demezlerse hassas dengenin, ulke butunlugunun sarsilabilecegi inanci iyice oturacak, konu (farkli etniklerin bir arada var olma durumu) kendi katiksiz ve spontane kontekstinden alinip, modern millet-devlet soyleminde muhimlestirilecek, icinden korku teorileri uretilecek, herkes gizliden gizliye kendi grubunu (etnik, sirket, millet vs bunlar benzer seyler) destekler iken, sahtekarligin da bir adabi vardir mottosuyla eskaza kantarin topuzunu kaciranlar olursa hepimiz irakliyiz diye tum milleti sagduyulu olmaya davet edecekler, her iyi vatanseverin de yapacagi gibi. kaldi ki, komsulari turkiye gibi ulkenin ismi, ulkede yasayan egemen halk grubununun isminden turetilmemistir; dolayisiyla safti iyice kaymis bir milliyetcilige cok da fazla bel verilmeyebilir. ve fakat her iki durum da abd'nin isine gelir hale cevrilebilir. yani ister etnik ic savas olsun, ister hepimiz irakliyiz istikrarini bozmaya yeltenen, ses yukselten azinliklar problemi olsun. her yola gelir, esnek bir projedir orta dogu projesi. konu da oyle petrol metrol degildir tabii; artik nihayet bilindigi uzere konu bolgede bir sekilde politik bir guce sahip olmak, daha dogrusu var olan gucu pekistirip arttirmaktir. petrol bonus. tek bir irk veya etnik altinda birlesmek veya en cok kendi grubunun hakkini savunmak, oncelik kavgasina girmek, bu noktada aslinda ayni yola cikar, ayni amaca hizmet eder, ayni kaynaktan beslenir. bizde de (turkiye) durum bundan farkli midir? pek de degildir bence. dolayisiyla birakiniz kim nasil isterse oyle tanimlasin kendini. mujde ar da misal dunya vatandasiyim diyor. laf geldi mi? ar'in iyi niyetini seziyor olsam da, liberal ve kaypak kisilerce de rahatlikla motto haline getirilebilecek bu cumle, cumleyi sarfeden kisiyi bariscil mi kiliyor? e bu durumda tatlises, oyleyken boyle ama ben turkum dediginde niye $arlansin? o da kendince bir baris mesaji veriyor; bunu varligini dominanta baglayarak yapiyor ve adamcagizin aciklamasina butun olarak bakildiginda, soz konusu ifade birlik mesajiyla taclanmis bir bildiri gibi duruyor. aslinda demek istedigi turkiyeli'yim. mustafa kemal'in ne mutlu turkum diyen sozunu, yok o aslinda turkiyeli olmayi kastetti diye savunabiliyorsak, tatlises de bu aciklamasiyla savunulmayi hak ediyor. ilelebet populer, ilelebet ezici turkluk soylemi, turkiyeliyim deyince yumusuyor ve fasist bir soylem olmuyor nasil olsa, degil mi? ben de bu durumda, cumlede gecen turkum kelimesinin son iki harfini aliyor, kendi cebimden tatlises'e -iyeliyim'i hediye ediyorum. hayirli, ve de ugurlu olsun.

guncel guncel edit ve de ekleme:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=252646&tarih=10/04/2008pek sirin, pek barisa davet edici bir mesaj degil mi? 30 bin asker de herhalde irakli olmanin oneminin iyice idrak edilmesi icin talep edilmistir?

Redaksiyon sart: Su anlamda sart: Kurt, Arap ve Turkmen diye bahsederken Irak halkindan, diger ayrimlari, misal mezhebi fraksiyonlari da soylemek gerekirdi zira onlarin arasindaki gerilim, savas oncesinde de az cok var idi. Saddam rejimi zamaninda siddeti cokca hissedilmis ayrimlardi bunlar. Simdi de misal, artik herkese malum oldugu uzere, silahlari el altindan Sii ve Sunni taraflara kardes payi yapan Amerika mevcut. Bu gerilimlerin savas donemlerinde ayyuka ciktigini da, herhangi bir arastirmaya basvurmadan tahmin etmek mumkun olabilmelidir. Bunu boylecene not duseyim dedim.

Saturday, March 15, 2008

Bir yol macerasi

Tabii bu sadece bana mi macera, bana mi komik bilemiyorum ama yazasim var gectigimiz hafta gittigim NY'dan Miami'ye dondugum geceli gunduzlu yolculugu. Hafizamda ani henuz tazeyken yazayim dedim, zaten uykulu, bas agrili ve hayal meyal hatirladigim bir gun. Komik, sinir bozucu ve belki de benim kuruntum bir ani yumagi olacak bu hikaye.

Simdi ben Cuma sabah 8 ucagina yetisecegim tamam mi? Persembe gecesini Cuma'ya baglayan saatlerde de hala Drom'dayim. Arkadaslarim da gelmis, egleniyoruz, Gypsy All Star enfes caliyor, yanlarinda da Kazakistan'dan bayaaa ilginc uc muzisyen, dogaclama yapiyorlar. Ben gunlerce cay icmisken o gece rakiya talimim. Yav ne olacek! kafasindayim. Neyse gece bitti, ben eve vardim sabah 4 sanirsam. Hirsiz gibi girdim, zifiri karanlik ev. Ortama alisayim diye de bir sureligine kapadim gozlerimi oyle dolasiyorum. Hafif oynak bir kafayla da oyuna dondu is, ama neyse ki kikirdayip ev ahalisini uyandirmamam gerektigini biliyorum hala. Sonra cantami toparladim. Internetten online olan ve bulasan arkadaslarimla biraz lafladim. Super shuttle cagirmisim gunduzden, sabah 5 ceyrek gibi gelecek, onu bekliyorum. Neyse ben toparlandim. Son yarim saatimi de, patlayacak gibi agriyan basim ve icine sisler sokulan gozlerimi dinlendireyim diye uyuyarak gecirdim. Acinacak haldeyim. Boyle uzun uzadiya anlatiyorum ki sonraki anlatacaklarimda ne halde oldugumu hayal edebilesiniz. Sonra ben uyandim kendi kendime, zaten pimpiriklendim uyanamayacagim, ucak kacacak uhuhu diye. Giyindim, sirtlandim esyalari, tam asagi inecem ev telefonu calmaz mi? Calar!! Salak ben super shuttle'a cep degil de ev telefonu verirsem calar! Nasil astim salonu ve telefonu buldum bilemiyorum (ki buyuk mucize iki gozum onume aksin ki) ama buldum ve sak diye actim, ahizeyi popoma tutup alo dedim. Otomatik mesaj geldi kulagima, gonul rahatligiyla kufrettim. Sonra asansorle asagi indim, ev kapisini mecburen carparak kapadim. Sen o kadar bale yap kimseyi uyandirmayacaksin diye, sonra kapiyi carpmak zorunda kal.

Neyse bindim ben super shuttle'a. Sofor, sirin mi sirin bir amca. Boyle Bill Cosby ile Gazanfer Ozcan arasi. Tek ben varim. Bana dedi ki 7 kisi daha alacagiz sonra Laguardiya. He tamam benim ucaga daha var dedim. Gectim en arkaya. Usuyorum ama buna ragmen sizmak uzereyim. O sirada etrafimda ne oluyor, ben neredeyim, araba hareket ediyor mu, durduk mu, kapi acik mi degil mi, bu sirin sofor amca bana niye el sallayip bir sey uzatiyor on koltuktan... Ha! Ya. Evet bu sirada uyandim, kendime geldim. Adam bir sey demeye calisiyor. Dedi ki, piyango sana vurdu, one gel ve benim co pilotum ol. Bu GPS aleti yeni, ben bilmiyorum kullanmayi sen biliyon mu? Dedim evet. Yalan soyleyebilecek her kanalim yayina kapali o sirada. Gercegin ta kendisiyim: Ben ve boynumun uzerinde bas diye tasidigim kaya parcasi. Gittim tabii one. Ufff kesin calistiramayacagim aleti ya, rezil olacam hay dilimi esek arilari derken ben calistirdim gps'i. HAH! Amca (bundan boyle adamin adi amcadir zira ismini bilmiyorum, demistir belki, sevimlilik ve yakinligimizi temsilen de ona boyle hitap edilecektir yazida). Evet amca bana ilk adresi soyledi. Simdi bunu yaz oraya dedi. Ben girdim hoop once McDonalds bilmem nesine gidiyoruz Manhattan'da. Oradan aldik iki kisi. Girdim ben sonraki adresi hooop Brooklyn'e gidiyoruz. Aletten bize hitap eden kadinin sesini ikimiz de ayni anda begenmedigimizi belirten sesler cikarmaya baslayinca, musterek bir sekilde Ingiliz Kemal tadinda bir sese tav olduk, hah dedik gulustuk. Kebap. Neyse gittik aldik yeni musteriyi ve fakat kimse benim gibi dakik degil. Soyleniyoruz caktirmadan biz amcayla. Aldik buradan bir kiz yolcu, yola devam. Herkes bana hayretle bakmakta kimdir nedir diye. Zira muhtemeldir ki gozlerim kotu halde, stiv vondir gibi kontrolsuz bakislar atiyor olabilirim etrafa; uzerine bir de yol tarif ediyorum. Evet ediyorum zira amca gps'e her an bakamiyor, yolu kaciriyor. Ben bir cesaret aldim aleti elime, sol yap sag yap diye muavinlige basladim. NY benden soruluyor o sira. Sonra Bronx yaptik ama yol cok uzadi, ben bir fenalastim. Uyuklayayim dedim koseme cekildim aleti amcaya teslim ederek. Cooook uzun bir surus sonrasi yeni yere vardik, musteriyi aldik, yola ciktik ki amca bir anda yine beni puslu dunyamdan cikardi. Where's my life saver! diye bagirdi bir an. Herkes gibi ben de uyandim. Yoklama verdim, aleti geri aldim Laguargiya'yi kodladim ki gidek artik havalimanina diye. Heyecanliyiz, gun isimis, NY'u, Manhattan'i sisli puslu sanki sahne isikli gormusum keyfim gicir. Hala basim kulce gibi ayri, ama kabullenmislik var uzerimde. Neyse vardik havalimanina, vedalastik amcayla indim ben terminalimde. Hemencecik cek in yaptim, elimde bording paslarim gittim gorevlinin yanina, guvenlik seysi icin. Ayakkabi cikiyor vs ya. Neyse bu lavuk bir bana bir pasaportuma yaklasik 5 kez bakti. Sonra bir dakika dedi, beni kenara aldi, arkamda da sasirtici uzunlukta bir sira. Herkes bana bakmakta, ben de ilgiden hosnut olmayarak sinirlerimi germekle mesgulum. Adam geri geldi, bir form doldurmus, suradaki gorevliye gidin sonra suradaki kafesimsi seye girin bekleyin demez mi? Ben de o uykulu halde nedir ne oluyor, aciklama yap kardesim niye bekliyorum dedim. Bana sormayin dedi ve kicini dondu gitti. Tiiiinnnnn. Gerildim. Sonra cam kafese girdim, ayakkabilar kemer kupe vs cikti tabii, dedektorden geciyor onlar. Bir kadin polis geldi, eline mavi eldivenleri gecirdi sak diye saklatarak lateksi. Nedir gote parmak mi yiycez? Yok, oksadi her tarafimi sonra buyuk bir ciddiyetle, goz temassiz suraya diye baska bir adami isaret etti bana. Gittim ayakkabilarimi giydim. Adam cikar bir dakika daha ayakkabilara bakmadik dedi ve o noktada ben kelimenin tam anlamiyla kendimi kaybettim ve bagirmaya basladim. Ne diyerek basladim, ne diye bitirdim bilmiyorum ama adam kacti, biriyle konustu, sonra kipkirmizi geldi ve ozur diledi. Biz hata yapmisiz, daha dogrusu o ilk arkadas yanlis anlamis hoy hoyt dedi. Ben susamadim, dolmusum, basim agrimis.. Olmaz boyle sey, embesilleri koymayin goreve madem, ne hakla sen beni bu hale sokarsin rrrrrrrrrrrrrrrr diye hirladim ben bir muddet daha. Sonra aldim esyalarimi gittim. Yanimda biri olsa benden utanabilirdi o an, bunu dusundum. Ama basim dik, gururla gittim gate'e. Sonra ucaga bindim ben. Cam kenarindayim, kafayi dayayip uyuyacagim diye hayallerdeyim, mutluyum nihayet. Bir gittim kizin biri oturmus benim yerime. Dedim ki 7A benim yerim bir zahmet kalksan. Kiz muzik dinlermis, beni gorunce korktu (!) ve elindeki kahveyi once onundeki koltuga ve koltukta oturan adamin kafasina, sonra da kendi kucagina ve kitabina boca etti. Sonra da sinirle kendi biletini cikarip benimkinin uzerine pisti yapti! Ucak zaten mikro bir sey. Arkamda yine yiginlar var, ucagin en arkasindaki erkek hostese goz kas el yaptim. Geliyorum bi saniye yapti sanirsam o da. Ben de kizin yanina ilistim, belki 7C gelmez mmm diye. Geldi tabii. Adamla gozustuk, gulustuk ben kalktim. Herkes farkinda ayni koltuga iki bilet satildiginin ve disarida kalanin ben oldugumun. Yani siddetle uyuyayim, kimse bana bakmasin, siktirsin insanlar bi etrafimdan dedigim gun olanlara bak. Once terorist olaraktan arandim, simdi de daracik bir ucakta ayakta kalakaldim. Beni 10 dakika kadar diktiler oyle. Bagirmayacam bu sefer, e-maillen girisecem diye soyleniyorum sessizce ama yapmayacam biliyorum da. Bana en arkada bir koltuk verildi, hafif -bence- deli bir cocugun yaninda. Zati asagisi olamaz bu kadar sey uzerine degil mi? Laptop'i tepeye koymak istedim, bana yeni koltuguma kadar eslik eden kibar hostes el attigim ust goze kartal gibi mudahale ederek, bunlar imorcinsi olmaz! diye bagrindi. Bagirdin mi? diye sordum ben. Hayir kusura bakmayin, bunlar kullanilmaz dedi. E nere koyayim dedim, hepsi dolu kucakta tasisan dedi. Ehe.. Sahane de mi? Sonra ben laptop'i on koltuk altina, sirt cantami da yastik gibin kucagima aldim. Bir diger uyuz hostes -ki kendisi benimle muhatap olmadan hemen once bir bebege agucu bugucu yapiyordu- geldi yanima cantanizi one het hot dedi. Tamam biliyorum dedim. Dikildi kaldi. Yapin oyleyse dedi. Yapacagim dedim ve inatla bakmaya devam ettim. Hepiniz bana mi yazildiniz bugun laaaaaan! diye Ozcan Deniz nidasi atmak istemekteyim. Sakaklarimda damarlar atiyor hissediyorum. Ben kazandim ama, ilk once o bezdi ve gitti. O sirada bir sey daha oldu ve amanin bunu unutmamaliyim yazayim defterime diye dusundum. Defter ayak altimdaki cantada, yorgunum ama kesin hatirlarim bu super komik oldu diye dusunuyorum. Zira o yorgun halimle guluyorum falan; yanimdaki de nasilsa deli ya, rahatim yani kendi kendime takilmakta. Unuttum ama iste. Kahretsin unuttum, yazmadigima cok pismanim. Sonrasi oteki ucaga transfer ettim kendimi. Iki iri adamin arasinda Miami'ye vardim. Otobuse atlayip mahalleme geldim, sirtimda back pack yemek ismarladim, esyalari eve birakip ismarladigim yemegi aldim tekrar eve dondum. Yedim ve sizdim. Bu kadar degildi bu hikaye, bir kadin vardi beni cok guldurdu ama nerede nasil gordum ve hatta gercek miydi zerre hatirlamiyorum. Budur.

Tuesday, March 11, 2008

Buyukanit

Yahu cok sinir bozucu. Buyukanit'in Fenerbahce maciyla ilgili soyledikleri de artik alintilaniyorsa, populer kisilik olmustur demektir. Yaratilabilecek imajin arkasindaki strateji uzerine cesitli tahminler getirilebilir ama buyukanit'in bu imaji tasiyabilecek sevimlilik, ilginclik veya sikici da olsa bir orjinaliteye sahip oldugunu sanmam. Yine de eglenceli metinler ve gozlemler bunlar. Buyukanit'tan misal 'cocuklar beni tanirsiniz..' tadinda hulya avsar agizli girizgahlari gazeteciler "siz duygusal bir insansiniz.." tespitleriyle karsiliyor artik. Bu durumun kafada gorsele donmesi ve uzerine baska abeslikler ekleyerek ve biraz da adamcagizi maymun ederek aslinda daha komik durumlar yaratilabilir. Burada halihazirda mevcut komikligin dozunu artirmaktan bahsediyorum; misal tonlamasi uzerinde oynayarak, ve bu tonu jestlerine de isleyerek vs. Cunku zaten olayin ozunde taze ve guzel bir malzeme mevcut.

Ordu-devlet, ordu-hukumet, ordu-muhalefet, ordu-halk, ordu-secmen, ordu-dunya iliskileri bereketli bir donemde.

Wednesday, March 5, 2008

Evrensel siyasi tutarlilik

Giderek daha da katlanilmaz oluyor gazeteleri takip etmek ve Turkiye'de olup bitenleri okumak. Bunu 'allakaretmesin bu ulkeyi, bu siyasileri, iyi ki Amerika'dayim, biktim valla, okuyamiyorum gazeteleri, es geciyorum' gibi anlamasin kimse. Sadece hissettigim ofkenin yan etkileri budur, midem gercek anlamda buruluyor ve kusmak istiyorum. Tepkilerim asiri uclarda oluverir benim bazen evet, bunun da etkisi vardir ama durum bu. Kaypaklik, yuzsuzluk ve kor goze parmak ifadeler cileden cikartiyor beni. Tarihin tekerrur edisi, siyasette, ona bagli olarak savaslarda umut kirici.

MHP'nin, AKP tarafindan (ya bu da fenomenolojik bir vaka bu arada.. Kafami mikiyor), Kurtler'e saglanacagi soylenen sosyal ve politik haklar icin "ihanet projesi" demesi, ilimli siyaset, insan olmaya basladilar, bakiniz edebiyle sag partiler artik, ulku ocaklarinin pencere pervazlarini saksida cicekler susluyor yalanlarini, ucuz propagandalarini bir anda yerle bir ediyor; tabii gormek isteyen goze. Bu anlamda iyi bir sey. Misal Radikal'den direkt alintiliyorum AKP hakkinda MHP'den gelen aciklamanin bir kismini:

"...AKP'nin "PKK'nın siyasi gündemine dayanan siyasi açılım sürecini kademeli olarak hayata geçirmeye hazırlananlarla" nikâh tazelediğini savundu."

Neresinden tutsan ki simdi bunu? Sirf su cumleden, MHP'nin yapisal ve ideolojik cozumlemesine dair bir makale hatta abartmali ama imkansiz olmayan bir tahmin daha yurutup kucuk capli bir tez bile yazilabilecegini iddia edebilirim. PKK'nin siyasal gundemi, PKK'nin siyasi acilim sureci diyerek bu hareketin, bu orgutun arkasinda bir ideoloji, bir siyaset yattigini, muhtemelen de kazanilmak istenen bir takim siyasi haklarin soz konusu oldugunu kabul ediyorsun. Bu senin icin kabul edilemez bir sey zira fasistsin, otokrasi ister yurecigin, anliyorum seni. Bunu birilerinin kademeli olarak hayata gecirmek istemesi kabuslarinin en buyugudur. Hele ki zaten inandigin irki temsil ettigini iddia ettigin bir mecliste, DTP denen kalpazanlarla ayni havayi solumak zorunda birakilmissin. Bu da yetmezmis gibi simdi daha da fazlasini istiyorlar ve senin hukumetin buna canak tutuyor, firsat verecegini soyluyor. Bir biraksalar atacaksin hepsini, vereceksin eniklerine alenen bu sefer defterleri durulsun diye ama olmaz. Bu tavra da tavim ben, zira tutarlilik devam ediyor, tam bir fasist diye gurur duyasim var; gozlerinden operim. Uzerine bir de nikah tazelemek dedin, tamam oldun. Bize de ancak AKP-DTP iliskisinde hangisi erkek hangisi kiz, kim kimi mikmekte diye bayagi sakalar yapmak duser. Bu durumda hangisi ibne oluyor, gotveren oluyor vs. Uzar bu. Nedir? Adam dogasina aykiri bir sey soylemiyor, fasist dedigin boyle konusur.. Tutarliliklari icin tebrik bile edesim var MHP'yi..

Ya CHP ne oluyor? Yani bana sorsan onlar da tutarli ya; yine de taraftarlari soz konusu olunca bir saskinlik oturabiliyor uzerime. Yani nice CHP'li gordum. Parti ici rezaletlerini cok yakinen bilmekteyim zaten. Ne var ki aklima kendi ailemde, veyahut aileye yakin tanidiklardan kimseler geliyor. CHP'li olup koru korune kemalistleri saymiyorum. Onlar malum. Bir de soyle bir kitle var misal ailemde, cevremde. Hepsini cok seviyorum, cok sekerlerdir vs ama misal genc kizliklarinda, delikanli caglarinda "Avrupalar"da okumuslar (bu lafa da hastayimdir, avrupalar; cogullayinca daha da parliyor anlam); sonra guzel guzel islerde calismislar, "aydin" olmuslar, ulkelerine donunce imrenilerek bakilmis onlara, Mustafa Kemal'in bursla yurt disina yolladigi cocuklar gibiler adeta. Neyse, bunlar haliyle CHP'li. Ve fakat Deniz Baykal'a da kuskunler, sebep sor, net bir sey soyleyemezler. Sonra bunlardan biri, en son yapilan secimler oncesi yaptigimiz bir sohbette agzimi bir karis acik birakti. Hala ne kadar da siyaset safi oldugumu suratima carpti resmen. Sen misin Cem Uzan'i iplemeyen, parayla satin alinan secmen birakir adami yari yolda, arkadan seeder falan diyen. Al sana.. Gunes gibi, altin gibi parlayan saclar, bicak gibi, cakir mavisi gozler fetisiyle buyumus bir millet olarak Uzan, dirseklerime kadar sokacam alt metinli, kollari siyrilmis beyaz gomlegiyle kalplerini kazanacak tabii bu Baykal partisi eskilerinin. Neyse dedi ki bana bu teyzecigim, ben bir de Uzan'i deneyecegim bu secimde. Guzel seyler soyluyor, denenmemis hem. Kepek yapan sampuanini degistirmek uzere raflari dolasan, artik yeni bir marka denemeye hazir musteri gibi. Ayrica da hepsi ayni bunlarin, al birini vur otekine (en klasik ve en berbat secmen soylemdir, gozumde affedilmezdir); Uzan yolsuzluk yaptiysa peki suna buna ne demeli diye de eski gazete bilgileri tazelenir vs. Buyrunuz mevcut CHP taraftarlari. Partideki kaypaklikla karsilastirildiginda tutarsiz degil tabii ama tanidigim bildigim, dogru duzgun, akli fikri saglam, bir de kemalistlik taslamasa harika olacak insanlar var. Onlar niye oradalar? Nicin turban yasagi kalkmasin diye akla hayale sigmaz saklabanliklar yaptiklari yuruyusler duzenliyorlar? Anlamsiz, anlayamiyorum. Amerika dedi diye ciktik, bu ne kepazeliktir diye sinirden dudaklarimi isirmama sebep olan aciklamalar yapmaya devam ediyor Baykal. Bad ass olmaya calisiyor. Kimse beni susturamaz, freedom of speech!!! Tavir bu. Cok rezil, cok igrenc. KI, tutarsiz degil. Zira en basindan beri savasa, askeri mudahaleye susamis soylemleri olan, taraftarlarini ve muhalefeti paylastigi partileri ve de orduyu gaza getiren, durten bir CHP, elbet harekatin bitmesinden memnun olmayacak ve memnuniyetsizliginin temeli, AKP'ye saldirmaci ve artik alenen orduya da bulasici bir "Amerika'nin usagi, kuklasi" suclamasina dayanacak. Askeri mudahale basindan beri yanlisti, sivil cozumler bulunmali, demokratik platforma tasinmali artik bu mesele demesi beklenemez, abes olur. Dogasina aykiri. Oyle bir sey derse artik merkez sagda bir parti oldugu gerceginin anlasilmasi zorlasir. Bu anlamda iyi ki de oyle dedi. Yakininda olmamak sartiyla kendisine uzaktan bir hayfayf cakiyorum!

Ordu da bu anlamda bana gore son derece tutarli.. Buyukanit cok yakisiyor bulundugu yere. Yere goge koyamam onu. DTP'nin sivil cozum uzerine aciklamalarini "PKK soylemi" diye dis gicirtarak, burnunu kaldirarak karsiliyor. Asil kan akiyor damarlarda malum. Kulagima geliyor gibi sivil cozum onerenleri odleklik, nonosluk ve bu ikisine yakisir bir nitelik olarak vatan hainligiyle suclamalari. Ustune bir de Buyukanit demis ki, harekatin Amerika soyledi diye bittigini kanitlasinlar, uniformami cikaririm. Sahane. Cikar uniformani bence her sartta, olmasin uniforma ama nasil laftir bu.. Benim aklim sen boyle deyince zaten uzerindeki resmiyeti ister istemez siliyor, uzerine mavi cizgili, beyaz atletini teshir edici gogus dekoltesiyle 'baba' pijamasi giydirip eline de cay verip balkona koyuveriyor. Mizansen cesitlendirilebilir. Ayrica da nasil ispatlasin insanlar? Sen 1. meclis kayitlarinin uzerinde bile hala kuluckadayken? Bu da tutarli. Sag olsunlar, var olmasinlar.

AKP konusu cok enteresan. Bir surec olarak incelenmeye deger nadide partilerden; hareketlerden. Tee MSM doneminden baslanmali, uluslararasi siyaset ve Orta Dogu'daki hallerle yakin baglantili olarak hem de. Ne ise, onlarin da orduyla ilgili enteresan aciklamalari var tabii. Misal kahramanlik yaparak ordunun, harekat bitisi ve "olasi" ABD mudahalesi (bu "olasi" ile baslayan ne aka ne boka haber metinlerine de bayiliyorum, kullanmak istedim) suclamalarinin disinda tutulmasi gerektigini, iyelik eki kullanarak icine soktugu "Silahli Kuvvetlerimiz'in" siyasi polemigin icine cekilmemesi gerektigini, siyasi muhatabin kendileri oldugunu soylemis. Kara Murat benim'in daha da yoz hali bu. Ordudan bir aferin hak ettiler bence de. Ne var ki kus tutsalar agizlariyla ordudan bundan ote yakinlik goremezler; uvey evlat veyahut besleme gibi kalacaklar. Bu aciklamanin bir diger yansimasi da, ordunun her tur kamusal, tuzel kurumdan, tum ideolojilerden ote oldugu, kutsal varligi, bagimsizligi, amacina hizmet eden her yol mubahtir ayricaligi soylemi. Riyakar bir kendini begenmisligin, korkunc bir egonun parlatilmasi. Mideme kramplar giriyor.

Saturday, March 1, 2008

Gazete, siyasi partiler, Irak harekati, Bulent Ersoy, kuzen sohbeti ve Winter Soldier II

Bunlar iyice kafayi kirdi! Gazetelerde harekatin bitirilmesi uzerine partilerin ettikleri laflar siralanmis. Bakinca cok sevimsiz ve komik hissediliyor. Artik zorlaniyorum bu konuda ne hissettigimi anlatirken.

"Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'a yönelik kara harekâtını sona erdirmesi Ankara'da şaşkınlıkla karşılandı." Oysa ben de sasirmalarina hic sasirmadim. Elbet sasiracaklar, elbet sasirdik diyecekler. Oyle demek zorundalar. Niye baslandigi "adamakilli" sorgulanmayan, sorgulatilmayan ama hukumetsel, ordusal, egosal ve turksel ekmeklere yag bal olan harekatin bitmesi de, muhalefet partilerinin en babalarinin parmak banacagi birseye benziyor. Simdiden MHP ve CHP soz birligi edip, ordu ve hukumetin 'erkekligi'ne laf atmis bile. Kibarca tabii zira orduya kolay kolay laf cakamazsin. (Burada bir duzeltme-aciklama yapmam lazim. CHP ve MHP'nin dogrudan orduya yonelik bir laf atma eylemi yok; biri ordunun elinde dogmus, digeri pisekarligini yapiyor. Yedigin kaba sicmak olur aksi bir durum ama bu iki parti bence istemeden, konusmalari sirasinda bir tukuruk damlasi konduruvermis ordunu yuzune. Yakin temas yuzunden.) Demisler ki "ABD istiyor diye çekiliyorsak, doğru olmamıştır". Yani onemli olan harekatin bitmesi, TSK'nin askerleri geri cekmesi (pardon boyle de dememek lazim, yoksa mecburiyet havasi olusuyor lafimin etrafinda, halbuki Buyukanit dediydi, ne zaman canimiz isterse o zaman diye. Simdi istemis demek ki) ve/veya geri cagrilmasi degil, Amerika'ya karsi el pence divan durdugumuzun "talihsiz" olarak yorumlanan bir "tesadufler zinciri" ile ortaya cikabilir olma korkusu degil mi? Ama CHP ve MHP bunu da AKP uzerinden isleyerek, biz olaydik hayatta da cikmazdik yarim agizligiyla soyluyor. Cok onemli mi, belki degil; kimse farketmedi mi, mutlaka fark edilmistir ama bu tur stratejilerin, laf oyunlarinin siyasetin geregi oldugu inanci arkadan saglam destek aldigi icin onemsenmemistir. Turkiye'nin ABD karsisindaki domalik pozisyonu ve bundan hoslanmamasi, aksini ispatlayabilmek adina zaman zaman boyle gereksiz, sacma aciklamalar yapmasina sebep olabiliyor. Su turk askerlerinin basina cuval gecirilmesi hikayesi de boyle bir sey degil miydi? Neyse gazetelerden devam.

Baska partilere geciyor gazeteler sonra; misal DTP'liler "Operasyonların çözüm olmadığı anlaşıldı. Siyasi çözüm yolları aransın" demis, biz de arabulucu olalim diye de eklemisler. Zaten bugunku gazetede (Radikal'e baktim bir) bu siyasi cozum yollari konusunda tanidik onerilerden bahsediliyor. Bu kez umuyorum ki bu oneriler ciddiye alinir. Kurt halkinin varligini kabul etmek, dil, egitim, ifade ozgurlugu saglamak, (hem belki onlara saglanirsa, Kurt olmayan diger halklar ve vatandaslar da sebeplenir, bize de bize de derler) gibi. 85 yildir sivanmis yalanlar, boyle igrenc bir harekatin ve sinir kaldiran 'erkek' soylemlerin ardindan bir anda nasil gecilir siyasi cozumlere bilmiyorum. AKP de 'Hedeflere ulaşıldığı için operasyon bitmiştir' diye kendini savunmus. Hedefler ne idi? Acik konusulmayacak; ama umuyorum ki bir seyler daha alenen konusulmaya baslanacak. Gecen Mustafa'yla da konusuyorduk. Mustafa benim super kuzenlerimden biri. Bende kuzen bol bilinir.

Neyse, Turkiye'deki vicdani retcilerden biri Mustafa. Ulusal basinda vicdani ret uzerine olumlu yazilar cikmasi, konunun aslinda Bulent Ersoy'la bir anda parladigi uzerine konustuk. Ersoy'a ve askerlik uzerine sozlerine kuru siki saldiranlardan bahsetmeye gerek yok; olacakti bu ve Ersoy da buna zaten alisiktir zira cinsiyetini kendi tercih etme curetini gosterdigi icin oldukca sik taslanmistir, taslanmaktadir. Her dedigi guzel midir, iyi midir? Degildir elbet ama bu mesela askerlik uzerine kimsenin alenen soylemeye cesaret edemedigi sozlerine golge dusurmemelidir. Neyse Mustafa'yla konusmamiza geri donuyorum. Askerlik uzerine konusurken Mustafa, askerlige, militarizme karsi hareketler adina gelisme sayilabilecek, soyleyen kisi veya olayin boyutlari dolayisiyla ses getiren ornekleri hatirlatti. Misal iste Tarkan'in askere gitmek, kursun sikmak istemiyorum demesi. Dogrudan buna bagli degil elbette ama bu 'tartismali' aciklama sonrasinda bedelli askerlik ilk kez gundeme geldi ve yururluge girdi. Ossi'nin (Osman Murat Ulke'nin) AIHM'deki Turkiye aleyhine davasini kazanmasi olay kopardi, Vicdani Ret'i herkes duydu. Ha sonra teror sucu kapsamina girdi ayri.. Hatta TV'deki kendini bilmez adamlar (misal Hulki Cevizoglu) Vicdani Retciler'e PKK taraftari deme densizligini gosterdi. Densizlik de degil, dupeduz aptallik. Silahli her turlu eyleme karsi bir hareketin silahli eylem yapan bir orgutu destekledigini dusunebilecek kadar akli kaymis, tutulmus insanlar bunlar. Tum bunlarin uzerine, gundem baska onemli konularla mesgulken, zart girdik Irak'a ve sonra Bulent Ersoy'un gumlettigi laf. Ha ilk o mu soyledi? Elbette hayir ama herkesi gafil avladi Bulent Hanim, agizlar bir karis acik, kafa mikici, akil tutucu program izlerken herkes, bir anda tokadi basti gibi oldu Ersoy. Aaa ne diyo ayol bu dediler. Ciddi bir seyler diyor, musiki falan demiyor resmen TSK, askerlik falan diyor. Dedi evet; iyi de dedi. O dedigi icin; osurugu, sevgilileri, kocalari konusulan, gulusu, endami taklitlere meze giden Ersoy bunlari soyledigi icin herkes dinledi. Eferim kendisine. Mustafa da bu noktada cok onemli baska bir konuya bagladi bunu: Baska muhalif hareketlerin de savas karsitlari hareketine dahil edilmesi, muhalif hareketlerin birlesmesi ve seslerini yukseltmelerine. Bir muhalif hareketin muhalif oldugu sey zaten toplum icinde var olan bir sikintidir (escinsellik, ulus-devletcilik, vs.). Hareket bu sikintiyi ortaliga aciyor, dedi Mustafa ozetle. Elbette; zaten bu durumda bir muhalif hareket diger muhalif hareketlerle birlikte, onlarla benzer noktalarda varlik gosterebilir ve muhalif olunan tum konular birlikte ele alinarak bu yonde eylem olanlarina girisilebilir.

Turkiye'yle dogrudan alakali degil gerci ama sebep olsun bu yazi, okuyan birileri varsa hem haber vermis olayim, hem de heyecanimi paylasayim. 13-16 Mart arasi Washington DC'deki Winter Soldier II etkinligine gidiyorum ben de. Para toparlayabildim nihayet. Oncesi belki NY ve orada WRL ile gorusme, sonra da otobusle DC. 1972'deki Vietnam Savasi uzerine yapilan Winter Soldier'in ikincisi bu. Irak ve Afganistan'a gitmis savas gazileri (savas emektarlari) basin ve sanirsam halk onunde yasadiklarini anlatacaklar. O yuzden olayin adi ifade vermek, yani testimonials. Bunlar filme alinacak ve onumuzdeki Sonbahar'a yetistirilmek uzere, ikinci bir WS belgeseline donusturulecek. Ben de buna sahit olacagim!!!!! Okuldan kamera alacagim, bir de kameraman istedim ama kimse uygun degil. Tek basima nasil becerecegim bilemiyorum ama ben de, (asker ifadelerini cekmeme muhtemelen izin vermezler) ne bulduysam cekecegim artik. Bu geziden tezime enfes malzeme, bu donem aldigim tarih dersine final odevi bir de kurgulanabilir kalitede goruntu cikarsa ne ala. Haber budur.

Ekleme: Yarin Catholic Worket House diye bir yeri arayacagim. Buradan bir tanidigin dedigine gore orada ucretsiz kalabilirmisim, yemek de verirlermis. :S Bakalim.. Otel param yok, fena olur gunu birlik gitmek.

Friday, February 15, 2008

gecmis ve simdi

Romali tarih bilgini Velleius Paterculus (MO 19 - MS 31) demis ki: "We praise more freely what we hear than what we see; and we regard the present with envy, the past with admiration: and we feel injured by the first (the present), instructed by the latter."

Alexander Pope da, 1711'de Essay on Criticism'i yazmis, hem de yasi daha 21 iken. Simdi boyle seylere sasirmanin bayagiligi ve sacmaliginin farkindayim elbette, Oxford vardi da biz mi gitmedik tonu aranmasin burada. Niyet etsem, kendimi karsilastirabilecegim alan ancak 'cagdaslarim' arasinda (paragraf onunla basladigi icin ve bu metin uzerinden olusacak bir tartisma hayal ederek soyledigimden) mesela Pope bilen, okumus kisilerle olusturulabilir, ki yeni yeni okudugum bu adamcagizi, yazimdaki curete bakarak ne kadar az tanidigimi; bu ve baska katilabilecek nedenlerle de simdilik hakkiyla yorumlamak yetisinden ne kadar yoksun oldugumu gorebilirsiniz. Ne var ki, musade ederseniz, kafam ister istemez (yani siz musade etmeseniz de) kendi cagim, dunyam ve cevrem ile "O" zamanlari, yani eskiyi karsilastiriyor. Paterculus'un dedigi gibi gecmise imreniyorum ama simdiye ozeniyor muyum emin degilim. Simdide var oldugunu gordugum, yani simdide var olan insanlarda gordugum bilgiye, vizyona, irade ve disipline, yaraticiliga, yaraticiliktan ayri dusunulmese de ayri bir basligi hak ettigine inandigim hayal gucune, niceligine bakmadan hayranlik duyabilirim, duyuyorum da. Yine ister istemez haybeye harcanmis, agzi acik gecmis vakitlerim (ki hep az oldugunu dusunurdum, degilmis), sucu biraz da 'zamanelik' niteliklere pay etmek kosuluyla, aklima ususuyor. Boyle bir hesaplasma veya ic sikintisindan kacmak icin uydurulmus en vasat bahane, insan omru uzadi, daha saglikliyiz artik diyen denyolardan cikmistir: Yani o 21'inde yaptiysa, zaten erken de olmus (56), benim de kafadan 40'ima veya en kotu 30'larimin ortasina kadar vaktim var gibi zavalli ve de ustune yanlis matematiklerle otelemeler. Iki nesil arasinda dogru oranti kurunca, Pope'un 21'inde yazabildiklerine teget gecebilecek bir seyleri kac yasinda yazmis veya dusunmus olmalari gerektigini de hesapliyorlardir herhal; e bu durumda kactir bu yas ve bir paralellik soz konusu mudur? Abes ve gulunc.

Ben yazdikca masamdaki ici tasacak gibi su dolu kocaman bardagim da sallaniyor, boyle suyun yuzeyi inanin ki curasikteki gibi pir pir ediyo. Yok bisi de demiyorum halbusem.

Aklima bir suru sey geliyor simdi ama tami tamina 2 bucuk gundur toplam belki 5 saat uyumusumdur. Bulaniklastim iyice, kafami toparlayip ve Pope yazisini bitirip tekrar buraya geri donmek isterim. Haydi muhabbetle.

Ertesi gun ekleme: Geri dondum yazayim biraz daha diye, uykumu aldim ya az da olsa. Ne var ki kafam hala tam yerinde degil. Heyecanim sakli konuyla ilgili en azindan ama Mart 8 zipring tatiline kadar bekleyecek sanki? Keyifli olacagim o zaman tatil ya, bir bu yazi, bir de tatilde ne etsemi dusunecegim sadece.

Thursday, February 14, 2008

Zzzt Mubarek

Dakikligimle ovmesin beni kimse, olamiyorum dakik. Ovmedi de ama belli mi olur? Dakika sevmiyor beni, bilmukabele. Zaman kafiriyim, bir geceyi bir de gunduzu bilirim. Birinciyi kabul eder alir, istedigimce uzatir otekine baglar, uzerine de fiyonk atarim, kardes yaparim birbirlerine. Eslik edenler de bir su kaynatmaya, bir de susmaya bakiyor. Ahmet Hamdi'ye ve Mubarek'e en icten selamlarimla.

Kitap kenarlarina, sayfa boslarina yazdiklarim, benden calinan anlari ebeledigimdir. Rahatlarim boyle bir o zaman. Esyalarla ben bas basayken en guzeli. Evimde yabanci cok sevmem o yuzden. Yabancim olmasin, canimi yesin gelen. Beni de yabanci etmesin ama onun evindeysem, degil mi, bilmukabele. Mesela geceleyin. Esyalar gibi yanimda biri olunca, sessiz sessiz keyif yapinca birlikte, sonra birden ben konusmaya baslayinca, o dinleyince ve beni karsilayinca, beni doldurup sevince, oleyim artik ne guzel diyorum. Oyle bir mest oluyorum, kalipsizlasiyorum yani. Gecenin verdigi zihin acikligi bu bir de. Kalipsizlik yani. Bedenime bas kaldiriyorum gibi, nedir yani istersem ben de duvar panosu veya perde olabilirim? Esyanin tabiatini yerim, emretmesin rica etsin. Demiri bukerim bir bakarsam derler ya, oyle hissederim. En sarilmaya korktuguma sarilmam, en sevismek istedigimi simsiki sevmeme sebep. Bence cibil cibil soyunup ama coraplarini cikarmayandan, saatini cikarmayan daha kotudur. Buyuk hayal kirikligi. Sabah tutukluguna da bir care gordum mu, benden leziz armut olmaz. Ha babam uzanmaktan rahat yuzu gormeyen sirtim rahatlar gece. Dinleyip izlemek en buyuk keyfim.

Tembellik var, vakit hesaplandigindan beri. Problem edilebilsin diye, sanki ozume kufur gibi yaratilmis bir kelime olur tembel. Gece vakit hesaplamayinca, saatimi kolumdan cikarip yatagin uzerine atip uyu sen orada deyince bu hircinlik da kayboluyor, siliniyor gidiyor 'tembel'. Dalgaci Mahmut geliyor aklima, "gokyuzunu boyarim her sabah hepiniz uykudayken, uyanir bakarsiniz ki mavi" der, denizi diktigini haber eder. Herseye bir cevabim var gibi mesreplerdeyim. Bosa atmam, geriye cekmem, ne cekecem?! Oyle boyle kudret degil yani. Herseye inanasim gelir, inanirim. Yasamak cok kolay birlikte aslinda, bir anlasak. Aglarim oyle guzel olur ki, dikerim dudaklarimi birbirine gerekirse, mirildanmanin sevki kacmasin diye. Dilek tutarim, ladeslerim gunduzumu, gece aklimdadir. Bilirim ki o an bir elimle seni tutar, otekiyle havaya kapilar cizer, girer cikarim. Keyif bizim degil mi, oturur soluklanir ikimize bir de cay koyarim.

Monday, February 11, 2008

Kiz yazisi bu

Simdi karsimda kikirdastigim bir kiz varmis gibin yazacagim. Kikirdiyorum zira kendi kendime hala o yuzden. Bugun uzuun bir gun oldu vs. Dekanin dersi vardi yine. Cok guzeldi ama bu sefer. Gecen yazdigim yaziyla ilgili utandim kendimden falan filan. Iyi insanlar hepsi ne ukalalik yapiyorum diye boyle kizdim ama olur oyle neyse. The war of the worlds izledik once buyuk sinema salonunda, cok eglendim, ilk Eskisehir'de izlediydim filmi, yine eglendiydim sevdiydim. Neyse sonra guzel guzel sohbet ettik derste ama eve gec dondum, sonra actim bilgisayari muhabbet vs sonra iste yemek hazirladim. Yemek yerken dizi izlerim, uzerine makale yazacagim Family Guy izleyeyim dedim, internet sorun verdi olmadi. O sirada baska bir dizi gozume ilisti. Bir baktim Claire Danes ve Jared Leto var. Severim ben Danes aaa ne ki bu diye bakayim dedim, son bolumden daldim. Euhehe. Nefis teenage dizisi. Adi da my so called life. Neyse, muhtesem manasiz bir dizi, cok guzel. Cekirdegim ve birlikte izleyecegim bir kiz arkadas yok diye uzuldum. Sonra diziye baslamadan once dur bu gece guzel geliyor ben gidip bir sarap alayim diye ciktim. Market kapali malum Miami'deyiz. Evin dibindeki abidik foxes denen yere gittim, kapisinda tekel gibi bir baraka var. Orada da muhtemelen 1 ay once gidip sarap aldigimda tanistigim Yunan asilli sevimli bir adamcagiz var. Tanidi beni hemen, Turk oldugumu biliyor. Sarap deyince yok dur ben sana raki getirdim dedi, cikardi koydu onume Efe. Oooo yasa sen dedim. Hayirdir ders mi calisacaksin yine dedi. He dedim. Doktor olacan tabii zor isin dedi. (Adam doktor olacak adamin raki icerek ders calismasina sasirmadi veya sasirdigini belli etmeyecek kadar kibar bilemedim). Bir an duzeltecek oldum yok doktor degil doktora yapiyorum diye ama bi durdum. Doktor olayim dedim. Sigarayi biraktigindan, cigerlerinden falan filan bahsetti ben de bilir gibi cigerlerden bahsettim, neremden cikti o bilgiler bilmem. Doktorluguma suphe dusurmeden selam edip ayrildim rakimla birlikte. Simdi icmeye basladim, azar azar. Neyse diziye donelim, cok komik zira, sayin kizlar.

Simdi bu Claire abla (dizideki adiyla Angela) Jared'a (yani Jordan) yanik. Hippitik arkadaslari var Angela'nin, ama o gayet standart, saglikli, normal bir aileye sahip, arkadaslarinin aileleri ekstrem. Bu Jordan da okulun en guzel adami ve fakat hem populer hem icine kapanik vs. Liseyi kurcalayalim kizlar tanidik gelecektir Jordan: Boyle yavas konusuyor, bazen geri zekali saniyorsun, boyle gec ogrenen tipler var ya. Neyse, bu da Angela'nin ona ilgisinin farkinda (bi tabii) ve o da kiza kayitsiz degil ve fakat cok da umurunda degil. O da teenage neticede. Diyor ki iste hayat felsefem: ne olacaksa olur (tanidik geldi mi?). Ama cok da seker bir cocuk.. Arada daliyor gidiyor, gozlerini kapatiyor, bazen yalniz takiliyor, ama bazen de hirto arkadaslari var onlarla goruyoruz ama onu asla hirtoluk yaparken gormuyoruz falan, agir bi abi zira. Neyse Angela oluyo bitiyor buna ve biz diziyi Angela'nin agzindan dinliyoruz zaten, kendisi anlatici ayni zamanda. Misal Jordan ile bi gun konusurlarken ve tabii ki Angela sacmalarken ve sacmaladiginin aci verecek kadar da farkindayken, gozu cocugun gomlegine takiliyor, oradaki yirtigi ve gomlegin aslinda yillarin gomlegi oldugunu fark ediyor. Boyle aile durumu, maddi kosullar vs gibi bir anda aklindan geciyor, bir baska gordum diyor, bir karakterlendi iyice diyor kiz tamam mi, ama boyle ayyy fakir la bu degil.. :) Daha da eglenceli olacak bak simdi. Bu Angela pek seker aliklanmalar ve akillanmalar yasiyor zati. Neyse bu bolumde mevzu bahis okul dansi. Kiz oluyor meraktan tabii Jordan gidiyor mu acep, o gidiyorsa ben de gitsem mi falan diye. Elbette Jordan'la konusurken dans mans sacma seyler muhabbetini de es gecmiyor dizi. Neyse fakat gidecek elbet, yalniz birinin onu davet etmesi lazim. Ona yanik bir cocuk var Brian diye, Angela ona gidiyor diyor ki ben de sizinle gelsem, en azindan birlikte gideriz ben sonra dansta yaninizdan ayrilirim. Zira Brian da baska bir kizi goturecek. Fakat eleman Angela'ya yanik oldugundan gidip oteki kiza diyor ki baskasina sozum oldugunu hatirladim kusura bakma.. Kiz perisan. Neyse hikaye karisik. Velhasil kelam, super sikici bu gecenin sonunda iste Angela bir arkadasiyla disarida abi biz amma salagiz, luziriz ha ehehehe diye bezgince takiliyorken bir anda Jordan disari cikiyor arkadaslariyla ve yuruyup gidiyolar. Bu yolun yarisinda duruyor, Jordan yani, (Angela'yi gordu zira ve kiz harbiden tas gibi olmus dans icin, normalde giydigi caputlari giymemis falan; yine tarz ayni ama alimli). Neyse Jordan duruyor ama hala sirti donuk kiza. Kizin gelmesini bekliyor herhalde. Ickili galiba bir de. Senarist kiyak gecmis Angela'ya, kiz sonradan kendi aptalligini hatirlayip, kendi uzerine fazla gelmesin, bahane olarak kullanabilsin diye herhalde abinin kafasinin bir dunya olmasini (tuyo verdim sanki). Neyse kizin arkadasi hade git diyor buna, Angela da gidiyor Jordan'in yanina. Simdi gozunuzde iyi canlandirin sevgili hemsirelerim.. Kopacaksiniz bunu becerebilirseniz. O Angela, biziz sanki, cok kilit bir an. Evet, simdi sahne su. Okul binasinin arkasi. Yol var haliyle onunde, bir de yolun bir tarafi tel orgu. Jordan tel orgulerin orada sirti kiza donuk duruyor. Kiz arkadan yaklasiyor. Kamera artik Jordan'in yuzunu goruyor, oglanin arkasindan yaklasan Angela'yi goruyoruz. Sonra Jordan kiza donuyor. Biz artik omuz cekimden ikisini birbirine bakarken goruyoruz. Jordan yavaaas yavas kizin uzerine dogru gelince kiz tellere dayaniyor. Oglan muhtesem bir hareketle bir elini tellere dayayarak kizi kiskaca aliyor. Acayip guzel gorunuyor o anda ikisi de. Zaten guzel insanlar malum. Neyse kilit diyaloga geldik. Oglan diyor ki, Why are you like that? Kiz kalakaliyor. Like what? diyor haliyle. Jordan diyor ki like the way you are. Tam kiz birsey diyecek ve an cok onemli boyle nefes alamiyorsun falan, kizla kalbin bir olmus. Tam kiz konusacak, arkadan oglanin arkadaslari bunu cagiriyor. Jordan kolunu indiriyor, kiskaci aciyor ve kameraya dogru ilerleyip cerceveden cikiyor. Kiz ve biz bok gibiyiz. Kiz, How am I? How am I?!! diye cubus gibi sesleniyor iki kere biri kisik digeri yuksek seste .. Ama oglan gitti. Angela teenage'ligin en tatli ve en got anlarindan birinde kisili. Ne dedi la simdi bu bana? Niye boylesin, boyle oldugun gibi.. Ne var la bende? Neyim bozuk, yamuk, nedir soyle anlayayim gozunu seveyim diye bakisini oyle iyi anliyorsun ki kizin.. :) Hissettiniz mi ani? Hele bir de benim gibiyse bu Angela, yani son lafi etme takintili ve edemedigi icin de patlayacak icinde. Caresizsin, vatemay mnkyim ya! Uhuu. Cok nefis.. Ne guzel imis bu teenage dizileri. Senlendim, var olsunlar. Simdi ders calisabilirim. Icimdeki Nur Cintay, sen de usulca bas git.

Sunday, February 10, 2008

Bu kadin beni oldurecek

http://www.youtube.com/watch?v=zBz7cFnRFuI

Yasmin Levy.. Israil asilli Ispanyol insan. Ladino soyluyor.. Kirmizi giymis bir de inanilmaz. Deger gordun mu? Ezberledim bunu :)

Bir de bunlar, vakti olan usenmeyip dinlesin..

http://www.youtube.com/watch?v=pMMd7lUFpEg&feature=related
(Bu klip elbet orjinali degil. Takilmayin goruntuye, sarkinin baska kaydini bulamadim, idare edin dinleyiverin.. Topragim yok yurdum yok falan diyor, damar..)

http://www.youtube.com/watch?v=6v9XDthWL7g
Bir de bu :)

Oncekinden devam ediyorum, yer yer tekrarliyorum

"Reflexivity" yok. Turkce'de dusunumsellik gibi tuhaf bir cevirisi var; o yuzden refleksivite diyeyim, olar mi? Neyse iste o yok gibi. Seylerle, kavramlarla hatta kendi oz deneyimlerimizle ne bileyim tozsel, dogrudan bir bag kuramiyoruz gibi. Acik arazideyiz yani surekli, koordinatlari tespit edemiyoruz. Kendi hayatlarimiza, onumuze konan gazete 'hikayeleri' (hatta haber metinleri diyelim), politik carpismalar, gelismeleri artik refleksiviteye donusturemiyoruz. Biraz manasiz geliyor boyle soyleyince, eksik cumlelerle karsiladigim icin dusuncelerimi ama demem o ki, herhangi bir surecin yapisini, gorduklerimizin aslinda gercek hayatin parcasi olmadigi 'gercegini' goremiyoruz. Filmdeki refleksivite budur mesela. Fakat bu ornek, paranoyaklik derecesinde bir kuskuyla karistirilmamali. Olaylari verili haliyle degil, olduklari gibi gorebilme gucu, suphecilik ve bilgi pesinde olma, bilgiye deger verebilme, bilgiyi isleyebilme, epistemolojik tutarlilik ve gucle alakali. Bunun bir de sosyal teorideki yeri, bu politika ve ideoloji tartismasina eklenir guzel guzel. Sosyal teoriye gore, en basit soylenisiyle kendine basvuru olarak refleksivite, gozlemcinin katilimindan bagimsiz olamayacak olan gozlemlerdir. Yani sen gozledigin ve hatta bizzat icinde oldugun bir seyi, durumu etkilersin. Etki tepki hikayesi yani.. Toplu eylemlerin derininde bu ihtiyac da var. Varligini dogrulamak. Ama bu boyle sahte ve gerceklerle tutarsiz 'ideolojiler' veya fikirler uzerinde gerceklestirilmeye calisilinca, acikli manzaralara gecis yapiyoruz. O mitingler, kipkirmizi eylemler, birliktelikler, traji-komik ve manasiz gondermeler (misal, karsi eylemlerde erkeklerin basortusu takmasi) ciddi bir israf. Fikir, akil, beden, hava israfi. Ekonomik ve sosyal israfi cabasi. Mudahil olma gerekliligi ve ihtiyacini karsilayacak, bunun gucune olan inanci insana verecek ideolojiler, 'esitlikci toplum' ve hatta 'komunellik' inanclari, degisim inanci olmadan, israf oldugu kadar tehlikeli durumlar bunlar.

Adorno ve Horkheimer diyor ki, "stereotyped approproation of everything, even the inchoate, for the purposes of mechanical reproduction surpasses the rigour and general currency of any 'real style'..." Yani, mekanik yeniden uretim adina, henuz tam olarak olusmamis da dahil olmak uzere herseyin 'sablonsal' benimsenisi, her tur 'gercek tarz'in titizligine (katiligina) ve genel gecerligine (yani kabul gormuslugune) ustun gelmistir..." . Kotu bir ceviri ama nispeten anlasilir oldugunu umuyorum. Burada bahsi gecen kultur endustrisi ve onun urunleri; uzerinden gittikleri ornek de sesli film ve hatta televizyon. Bu soylem elbette politik gorusler, ideolojilerde de boyle, degil mi? O yuzden cok partililik, birden fazla cep telefonu markasi ile esdeger bir fenomen oluyor artik. Liberalizm yukseliste diyorlar bundan ki lilberalizmin tanimi da bu anlamda kaydi gitti. Bunun farkinda olarak veya olmayarak (ki ikisi de birbirinden kotu) ben liberalim diyenler, bir anda zihnimde mutasyok gecirip, disinde 'yesil bisi' kalmis gicik bir insana donusuyor ve ben onu uyarmayarak kendi capimda ocumu aliyorum sanki. Kanciklik gibi geliyor.

Basortusu veya turban (nasil tercih ederseniz) konusuna takildim, oradan devam edeyim yine. Hem takanlar hem de takanlara gicik olanlar aslinda kendilerini bir stereotip/sablon olarak benimsiyorlar bir anlamda, bunu butunuyle boyle yasayan var, bunu reddederek mucadelesini bu duzeyde veren de var. Fakat insanlari kemalist yapabilen, tek adam arkasindan kosturan; olu oldugu icin, uzerinde yukselen hayalleri yikma ihtimali asla olmayan ve derinlere kazinmis "sig tarih"in ve bu tarihi koruyanlarin (ki onlar da ayri bir sehir efsanesidir) destegiyle buyuk bir ikon olarak hayatlara yerlesmis, dolayisiyla da nesnel degerlendirilme sansini buyuk olcude yitirmis bir kurtarmissa-yine-olsa-kurtarirdi kahraman yaratan; turbanin altina gizlenmis asil sorunlarin gorulmesini engelleyen; detayi kaybeden miyop gozlugu misali bir akil yapisi da iste buradan kokleniyor ve tum bu saydiklarim sayesinde de koklenen seyin devamliligi saglanmiyor mu?

Saturday, February 9, 2008

Ehliyetini universiteden mi aldin lan dumbuk!

Turban yasagi kalkmasin diye ayaklandi boncuklar ve fakat boyle manasiz bir yasak kalkmasin diye ayaklanilir mi? Yasa ne halde degisecek, degismis hali ne kadar tutarli ve dogru olacak meraklara vesile tabii. Meselelere ortadan dalanlarla bir tek kendi ucunu gorenler arasinda bu konu gidip gelirkene, universitelerle ilgili bir baska yasa tasarisi da arkada kalmis galiba. Birgun'de okudum. Ilgimi cekti. Artik universite kurulabilmesi icin Edebiyat, Fen veya Fen-Edebiyat fakultelerinin olmasi zorunlulugunu kaldiran bir tasari imis. Uc fakulte universite icin yeterli olacakmis. Birgun sanki telasli bu yuzden. Ya ama zaten zebil zebil universite acilmiyor mu? E-5 ve minibus caddesi uzerinde misal? Yenge, hatun, anne veya ogul isimleri verilerekten? Anadolu lisesi hazirlik kursu gibi aciliyordu bunlar epeydir? Kirmizi trabzanli, endustriyel, modern tasarimlardan yoksun, gemi enkazi icine yerlesmis baliklar gibin eski binalarda olanlarin cogu da efsane olarak ve kendilerinden hep nefret ederek, bir nevi karararak hayatlarina devam ettiler, yalan mi? Ustelik zorunluluklar, kural ve sinirlamalarin duzen sagladigina inanmaktaki hodbinlik, riyakarlik bir yana, ne zamandir universitelerin bu sayilan fakulteleri, gorunurde bagimsiz, gercekte cogunlugu kayitsiz kadro ve yonetimlere sahip sermayesi saglam okullarinki haric, isler gorundu? Korkulan sey bu fakultelerin mevcut halleriyle zaten bir ihtiyaca hizmet etmediginin, alan, zaman ve dimag yediginin fark edilmesi olmasin? (Hayiiiir! Ilahiyat da acabilecekler ondaaaan! Mmm.. Bak sen, vay serefsizler.)

Derken az once yasa tasarisi kabul edildi haberini okudum. Turkiye Pazar gunune benden once girdi malum. CHP'li biri kara devrim demis buna. Karar aciklandiktan sonra sanirsam Kamer Genc bir konusma yapmis ve konusmasi bittigi halde yerinden ayrilmayarak kursuyu "isgal etmis", "sorun ara verilerek cozul"mus. Sonra da sitem etmis diger vekillere, yanima gelmediniz, destek olaydiniz bik bik demis. Ne yapacaktiysa artik kursuye mi zincirleyecekti kendini denyo? Durum Kamer Genc gibileri icin omurluk firsat: Sartlar boyle densiz, ajite edici ve bir o kadar da zavalli kahramanlik oyunlarina uygun. Siyasi kariyerde bir 'break' vaktidir; hele de karinca kararinca ve carpik bir idealizm de mevcutsa damarlardaki asil kanda, kendini kaptirip sasali sahneler yaratilabilir, takdir toplanabilir. Inanarak, imanla one atilan bir soydan geliyoruz gazi da var murekkep yalamaya basladigimiz gibi bunyede birikmeye baslamis. Oyle iddiali, iddiayi birak tam dayaklik, densiz ve ne var ki onemli bir kitleyi galeyana getirici nitelikte sozler ediliyor ki. "Anayasanin sah damarinin kesilmesi"; "kara devrim"; sizofren bir aklin urunu olarak laikligi kisilestiren 'laiklik yogun bakimda, oldurdunuz onu!" gibi. Hele bir de hani kalabalik arasindan, kriz aninda biri cikar ve bir anda tum sinirleri gerecek, iclere suphe, nifak, her turlu akla zarar fikrin tohumunu ekecek "ben diyim bu boyle giderse var ya..." lafini ediverir, iste buna ornek olarak "Aksi halde iş üniversitede çarşafa kadar gider" diyebilen bir baska densiz Baykal var. O hep var. Koruklemesi gerekiyor zira mecburi tek care olarak gorulebilmesi icin tutunabilecegi en onemli meselelerden biri bu. Bize Tayyip'le ilgili abartiyorsun diyenler simdi anladilar, bizim tarafimiza gectiler, bu da olumlu bir sey diye de soyluyor zaten hasmetlim. Idam edelim bile demeye getirmedi mi? Heyecanina yenik dusen bu insan evladi, cok seyi acik ediyor aslinda ama duyan kulak var mi o mitinglerin gurultusunden?

Inanc soz konusuyken nasil olur da sen bu konuda en iyisini bildigini iddia edersin? Kime neyle, nasil bir argumanla karsisin? Kemalistlerden kaciyorum, gozlerine dahi bakamiyorum. Narsistlikleri fiziken nefesimi kesiyor, konusmak izdirap oluveriyor. Tayyip Erdogan ve partisi onlardan bekleneni ve zaten olmasi gereken bir seyi yapti, onemli bir siyasi mucadeleyi umuyorum ki sonuclandirdi. Bunun arkasindaki motivasyonun ne oldugunu gorecegiz zamanla ama yasagin kalkmasina karsi olanlar bunun bir 'hak' oldugunu anlamadikca ve yasagin muhatabi, kalkmasini isteyenler de nesne uzerine kurulu bu hakkin alinmasiyla birlikte baslayacak sureci dramatiklestirmek ve dolayisiyla sahiplenmek istemedikleri 'cahil' kitleyi galeyana getirmek yerine akilci adimlar atmadikca kaotik, cikmaz ve kendini tekrar eden surec, daha tedirgin bir boyutta devam edecek. Ne kotu ki kendilerini 'sol'da goren bu kemalist insanlar - laikler- mucadele edebilecekleri, inanabilecekleri bir dunya fikrinden yoksunlar ve aslinda inandiklarini dusundukleri kritik yalanlar uzerine yapilanmis bir ideal tarafindan sindirildiklerini goremiyorlar, boyle bir yuzlesme talepleri de yok ve ustune ustluk alenen de bundan kaciniyorlar; oysa ki karsilarinda, Omer Laciner'in tanimiyla "sozu edilir bir direnis, bir karsi cikis/alternatif" pesinde olan, zenginlesen orta sinifca desteklenen, sasirtici bir bicimde hic ummadiklari bir kitle var. Soylemlerinin alti cizilmis noktalari da acikli bir sekilde, 'sol' un simdilerdeki kemalist fasistlerinin bir zamanlar gozleri dola dola savunduklari seylere bire bir uyuyor. Gel gor ki siskin egolarin yarattigi ve ayni zamanda beslendigi, bir kimlik olarak "ustunluk" (supremacy), korkularini da bileyledigi icin, onlarin da on goremeyecegi bambaska urkutucu seylere canak tutabiliyor. Bakiniz ordu, bakiniz orduyu destekleyen 'ozgurlukcu' kitle, bakiniz cinayetler, bakiniz bu cinayetlerin bilvasita destekcisi ordu.

Turban yasagi yuzunden bu kumas bir siyaset malzemesine, ideolojik bir simgeye donusmedi mi dedi arkadasim. Ideolojik simge apayri bir konu ve bu bir 'gunah ise' bununla ilgili kimse ak degil. Ve fakat bence turbanin, bas ortusunun politik malzemeye cevrilmesinin otesinde, aslinda CHP, kemalist ve laikler de, turbani politik malzemeye cevirerek, inanclar uzerine asil konusulmasi yuzlesilmesi gereken tarihi, sosyal ve politik "temel" mevzularin uzerini kapatiyorlar. Eger turban konusu bir sekilde ortadan kalkarsa, tarihle de hesaplasilma talepleri yuzeye cikacak. Mesela biri diyecek ki (ki zaten dendi, deniyor ama onde degil), 1. TBMM kayitlarini iyice acalim bakalim, Istiklal Mahkemeleri ne halt etmis, ilk mecliste kararlar hangi sartlarda alinmis, bu kararlarin bu halde mesruluklarini tartisalim diyecek. Korkulan asil budur bence ve sokaklara dokulen insanlar, bu yalanlari kaldirabilir mi? Gokhan Ozgun pek uygun demis bugunku yazisinda: "Tarih sağlığından ve sığlığından en küçük bir şey kaybetmeden bugün de yaşıyor." Korunan sey de budur bence.

Neyse, boyleyken boyle. Son paragrafimi, genel bir toparlayicilikla baslatip, "ne dedin la simdi"yi hak eden yozlukta bitirmeye ozen gosterecegim.

One gelen karma icinde uretken olmak, uretmek, dusunmek, dogru sorulari sormak dolayisiyla bunlar icin calismak ve kendini sevmek, kendinden cikip insanlari sevmek degil; basarmak (ureterek veya en iyisi urettirerek), yarismak, kazanmak ve sonunda da kendini kutlamak ve odullendirmek icin eglentiye gitmek var. Var olmanin gercek sartlarini, durumunu temsil etme yetenegini kaybetmis bir toplum, ozgur olma, ozgun olma, evrenseli gorebilme kapasitesi uzerine de sifon cekmis oluyor sanki.. Bu var olma polemigi uzerine bir de fasist narsizm ekleniyor. Ideolojiler mi kendi icinde tutarsizlasti yoksa bizler mi bilemedim ama tercih senindir ve gerceklestirecek kudret de vardir sende guvenini telkin eden ideolojiler nereyedur simdi, arada benim gozumden yitiyor sanki? Tersten mi okunmaktadir? Insan, insan uzerine degil onlarin yaninda kurmalidir degil mi hayati? Eglenmek guzel seydir ustelik, kendini kaybetmek, esriklesmek vs. Esriklesip herkesi bulmak, neredesin bilmek, soylenmeyen varsa acik etmek utandirmak sonra da gulmek de mi? Yani ne guldun, gotum mu meydanda diyene buyuk harfle EVEEET!!! demek gibi.

Ve de evet abi, ehliyeti universitede resmen veriyorlar.

Thursday, February 7, 2008

Rabelais ve Mualla

Umut, zamanda ve gecicilikte! Tavim ben buna zira zaman her seyin, her daim galibi; itinayla baslardan alir taclari ve devreder bir baskasina.. Rabelais icin uc kez!
...
Sonra da Paris Kimsesizler Mezarligi'ndan Karacaahmet'e, her daim suclu Modali Fikret Mualla'ya ve Abidin Dino'ya, unsiyetimizi hasredek, raki alip sereflerine icek.
...
Su Miami'de ne sahaf var, ne Istiklal, ne de Karanfil Sokak. Kiyafetlerim guzel guzel degil rutubet kokuyor, palmiye bocekleri de asap bozuyor. Ne edelim, budur simdilik.. Mualla'nin Masal veya Usera Karargahi'ni bulur muyum acep internette? Kuzum inci cicegi, iyi ki hatirlattin be Mualla'yi bana...
...
Muhabbetten laf acildi, Mualla'dan devam.





Dino'yla Mualla, icki parasi icin el acmislar Akademi onunde.

Wednesday, February 6, 2008

Bir sasiran insanim ki sorma gitsin

Ben bu sasirma hallerime de bazen anlam veremiyorum. Kimse veremiyor, bazen gercekten bu saftirikligime engel olmaya calisiyorum, hayat 'kasari' edalariyla, pes ses tonumla konusuyorum falan ama yok abicim sivayamiyorum kararinca. Herkes de boyle biliyor beni, ilk birkac gun, ve hatta rekorum 4-5 aydir caktirmiyorum bu saskaloz hallerimi ama eh, bir sure sonra ele veriyorum kendimi. Heyhat, vallahi caresizim. Beni boyle hallerimle cok sevenler hatta sevimli bulanlar var. Booyle gozlerini aciyorsun, agzini ya buzuyor ya da sinek kacabilecek genislikte acik tutuyorsun, pek komiksin diyorlar. Iste bu Muge'nin senin 'ama' larin meshur demesinde bu da var. Isyan ediyorum, sasirmisim ya; ama nasil olur falan. Annemde ve hatta anneannemde de var bu; mesele irsi. Muhtemeldir ki bana gicik olanlar da vardir. Ne diyim ki? Dedim hatta, yapacak bir sey yok. Uzerinde calisiyorum arkadas, ama cok ufak ilerlemeler kaydedebildim bunca zaman. Misal bugun sasirdigim bir seyi anlatayim. Kutuphanedeyim. Elimde, yarinki tarih dersi icin hocanin rezerve ettigi pek muazzam kitap. Nasil bitirecegim ben bunu bir gecede diye kara kara dusunuyorum. Ne yapacagima karar vermek icin de, binanin girisinde, merdiven altindaki soteye gidiyor ve tekli koltuklardan birine ilisiyorum. Hemen yanimdakilerden ikisinde de, bir kizcagiz oturuyor. Araya Amerika'ya geldigimden beri sasirdigim, duzenli ve tutarli ayar oldugum bir tavri da sokayim cabugundan. Ayar oldugum sey, iste bu bahsettigim 'kizcagiz'in iki adet tekli koltugu, birine poposunu, digerine ayaklarini koymak uzere isgal ediyor olmasi; ayakkabilar cikmiyor elbette. Her ne varsa artik potinlerinin altinda, o koltuga gececek, oradan koltuga sonradan oturacak kisinin poposuna, onun poposundan da bilmem nereye, boylece karanfil elden ele (Edip Cansever'e terbiyesizlik gibi oldu bu karanfil gondermesi ama cok istedim kullanmak, densizligime verilsin). Bu kic koyulabilecek alan ayrilmis her mekanda, ortamda boyle. Neyse iste bu sadrazamin sol tasagi kizcagiz da, elindeki kalemi tikir tikir ede ede onundeki notlari okumaya calisiyor. Bir sure sonra baska bir kiz aramiza katiliyor, belli ki tanisiyorlar. Bu yeni gelen abla, diyelim ki adi Susan olsun, simdiden sonra Linda diye hitap edecegim sol tasak kizcagizla benim aramdaki iki koltukta karar kiliyor. An gecmiyor ki Susan, Linda'ya bir seyler soyleyerek aramizdan ayriliyor. Ben de trafigi yogun buldugum ve bilgisayardan bir sey kontrol edesim geldigi icin cantami toparlayip ayaklaniyorum. Tam yurumeye baslayacagim, bu Linda 'pardon bakar misin?' diyor bana. Donup, evet? diyorum. Bir sey soyluyor bana ama ben israrla anlamak istemiyorum, sacma bir hava var sozlerde zira, yorgunum ondan diye dusunup tekrarlamasini rica ediyorum kibarca. Tekrarliyor Linda ve ben yanlis anlamadigimi idrak ediyorum. Romali Perihan pozunu bozmadan, tebaasina seslenir gibi bana diyor ki, "ya simdi ben bu kizi cok da iyi tanimiyorum. Yani taniyorum ama sadece merhabamiz var. Simdi bir yere kadar gitti, esyalarini da bana emanet etti. O gelene kadar benimle burada kalir misin? Bir sey calindi, esyamda noksan var diyecek olursa ben sorumlu olmayayim." fgkf;glfgmsfgmfsgmflsg.
E pes.

Monday, February 4, 2008

Film annenizin orekesidir sayin dekanim!

Su anki dersten bahsedecegim. Dekanin verdigi, lisansustu derecede bir ders; populer sinema zart zurt uzerine. Sinifta bir adam var ve haliyle tavriyla ilk gunden itibaren 'kil' olup (o gun yaptigi gibi bana dalasmadigi muddetce) fazla muhatap olmayacagim dedigim biri. Az once hoca tarafindan ortaya atilan ve sabirlari zorlayan film nedir sorusuna, moving image of philosophy of history dedi. Sinif sustu. Esasli kelimeler. Dekan, neden peki dedi. Ilk soru kadar gereksiz bir soru ama ben de ister istemez bir aciklama beklemedim degil hani. Sormazdim ayri. Neyse. Bir yazarin dedi (isim verdi ama ben bilmedigim ve aninda not almadigim icin yazamiyorum buraya), bir kitabinda okudugum bir sozu beni cok etkiledi. Sonra dusundu ama hicbirini hatirlayamadi. Ne kitap (veya her nerede okuduysa o), ne de onu bu derece etkileyen bolumun, cumlenin ne karin agrisiysa icerigi gelmedi aklina. Sonra, hissettigim seyi hatirliyorum ama diyerek aciklamaya giristi ki onu da toparlayamadi. Ben bir yere varamayacagini, sahte guven pozlarina girdiginde anladiydim. Boyle eller basa, sabah tatli tatli geriniyoruz hareketi; ama eller bir sure sonra yuzune kapandi, goz ovusturma jesti. Yani diyor ki cok yorgunum. Olabilir tabii aksamin 8'i olmus, kafalar, gonuller ev yoluna meyletmis. Tam o sirada dekan sozu devralarak durumu kurtardi. Simdi, ben zaten adama yeniden kil olmaya razi gibiyim, mazimiz var, altyapi musait. Ne var ki, ben bir durdum; niye simdi bir an kis kis gulecek gibi oldun? Yakisiyor mu sana? (bu son seyi demedim ama yakin bir seyler hissettim) Sen de benzer bir duruma dusebilirsin degil mi? Elbet. (Bugun ona yarin sana, gulme komsuna vs vs.. Ondan degil bu dedigim) Gerci ben bir yazara gonderme yapiyorsam ya kaynagin adini, ya da onemli dedigim cumle, paragraf her ne haltsa onu aklimda kaldiginca ortaya salarim; o da olmadi ozetlerim. Temel egitim yillarimi buna armagan etmisim, nedir ki? Hicbiri aklimda degilse, hatirlayana kadar susar, israr edilirse derdimi baska turlu anlatirim. Neyse, yani benim hatam, kirilacak notum buradan olmaz. Ha bana ozel armutumsu durumlar olur, misal ne kadar hakim olursam olayim, Ingilizce ifade ettigim bir dusunce Turkce kullansam daha vurucu olabilirdi hircinligiyla, o anki Ingilizce aciklamami yetersiz bulabilirim. Palavar atabilirim bazen bilerek, bazen suursuzca. Mesela hoca su filmi gordun mu der, bilinmeyen gucler tarafindan vucudumun kontrolu (belki tam da o anda kendine guven sekerim dusmeye yuz tutmuskene) ele gecirilir ve ben gormedigim halde kafami sallarim, gordum evet ne var diye. Bazen de hayir derim, izlemis olmak ve begenmek beni o sirada gereksiz bir tutukluga sokacaksa. Veya tam cumlemin ortasinda sacmaladigimi fark eder, ya bir anda susup lafin sacmaligini itiraf ederek calmak uzere oldugum vakti iade ederim ya da cepteki bozuklar misali 3-5 kelam eder susarim.. (Simdi konu ben olsam boyle anlatacak cok falso var ama bu kadarini nicin yazdim? Ben de insanim demek icin, evet.) Fakat bu adama, felsefe ve tarih sozcuklerini kullandirtan ne? Cidden meraklardayim. Soramiyorum da, ukalalik yapabilecek kadar baymamis ders veya ofkeli degilim. Harbiden bir sey demeye calisti ama diyemedi ve ben uzuldum bu kil oldugum adam icin. (Harbi ve cidden kelimeleri durumla alakadar heyecanimi anlatiyor degil mi?) Niye uzuldum lan? dedim. Hapisten yeni cikmis ve master'a baslamis, yasi 30'lu bir seyler.. Takdir edilesi vs diye mi? Deli gibi sorguladigim, elime koluma bulasan, dogrulugu amenna kabul edilmis verilileri gururlandiran bir 'basari' cizgisi uzerindeki bu adama kil olamamamin sebebi -kendimi ondan daha ustun gorerek tabii- takdir etmem mi onu? Ederim cok istiyorsa ayri ama sorun bu degil. Bu onemli degil daha dogrusu. Derdim su. Bunu takdir etmek, kendi inancimin (veya beni inancsizliga goturen tum sorularimin) yikimi, onlara ihanetim olmaz mi? Ama tam da bu noktada, zaten beni simdiki dusuncelere, inanca/inancsizliga -veya inancsizliga inanmacaya- getiren muhakeme, metod herneyse onun ozu de bu degil mi? O sirada inandigim -veya daha makul bir ifadeyle- dogru olma ihtimalini yuksek gordugum bir fikrin, yine ayni yolla, saglamasi yapilirkene misal curutulebilirligi dusuncesi; dolayisiyla hicbir seye mutlak, kayitsiz bir dogruluk payesi vermeme (verememe degil) ve iste tam da bu sayede dusunme isini (onu metodsuz, basi bos birakma, per perisan etme pahasina), ortaya cikan ama asla 'tamam budur' demeyecegim 'dusuncemsileri' nispeten ozgur kilan -en azindan bu iyi niyetle var olan- bu tavir degil mi? Oyleyse bu insan evladina uyuz olamamamin sebebi nedir? Bu iki durum birbiriyle alakali mi?

Ikinci bir ornek vereyim. Ayni dersten devam. Baska bir adam, heyecanla ve gordum ki inanarak 'film is nothing but white supremacy' dedi. Himmm dedi dekan, neden? Cevap geldi: Cunku nereye bakarsam bakayim, tum filmler hep beyazlari one cikariyor, ozellikle dikkat ediyorum, cunku ben bir filmde oncelikle azinliklara, etnik gruplara bakarim ooooy yazarken zorlandim ya. Boyle seyler dedi. Bu argumanlarin her ikisi de duymaktan yoruldugum ve beni gunduz fantezilerime donduren tartisma basliklari listesine girer ama benim derdim baska simdi. Benden once davranan bir arkadasim masanin ortasinda dikkat cekebilmek icin gobek atan soruyu patlatti. Oyleyse sen Hollywood disindaki filmleri film kategorisine sokmuyorsun? Mmmm. O da dedi ki yok oyle demiyorum. Ben yalnizca bunlara 'expose' oluyorum maalesef dedi. Yine ben sasirmakla, anlayisli ve sinirli olmak arasinda gidip gelirken, bir yandan da bu kor ve cesur atislara hala sasiriyor olmamdaki safliga gicik olurken, baska bir arkadasim girdi lafa. Oyleyse bu expose oluyorum dedigin seyler haricindeki filmleri nicin arayip bulmuyorsun? Onemli bir soru olmasa da, cevabin kritik oldugunu dusundum. Zira nihayet durumu benim icin daha net hale getirecekti. Cevabi soyle bir seydi: You know what? I think you're right. I should go out and seek for them. Ofkeme yenik dustum simdi. Yine de iyi niyetini gozumun onunden kacirmamaya dikkat ederek -zira ben de, iyi niyetle ama boncuklu bokumla boyle sacmalamis ve birilerini homurdandirmisimdir- dedim ki, sozlerindeki niyeti anliyor ve onlara belli sinirlarda katiliyorum da; ama her seyden once soru populer film degil, film nedir idi. (Bu sirada arkadas dedi ki, ama ben sadece bu ulkeden bahsediyorum, cunku ben burada yasiyorum.) Ben de devam ettim lafa basladik bir kez diye. Yoksa coktan pismanim yani. Basim agriyor, rezillik. Bunun farkindayim, iyi bir orneksin dedim. Der demez de sustum, utandim falan. Cok kotu bir ukalalik, cocuktan ozur dilemem gerekecek ustelik bence. Cok manasiz bir laf. Niye boyle konusuyorum diye kiziyorum kendime, sessizlik yemini mi etmeli. Neyse, onu izle bunu izle diyecek halim yok, o kadarinin enseye tokadi hak eden ukalalik olacaginin farkindayim cok sukur. Ve fakat ardindan soyle demek istiyorum ve neyse ki demiyorum; ama buraya yazmam lazim, sonra gelip bakayim ibret alayim diye. (Dekan da benim devam etmeyecegimi anladi ki eee family guy izlediniz mi bu hafta diye girdi oteki konuya.) Ha ben sunu diyecektim cocuga: Sana bunu soyleten, onemli bir argumana donusebilecekken, bunun aksine seni de beni de su dakika banallestiren su tavrinla, aslinda o bahsettigin supremacy'nin parcasi oldugunu, ve henuz bunun farkinda olacak hassasiyete de sahip olmadigini gosterdin. Niye boyle bir sey demek istedim, bundan gereksiz ne denebilir? Durum gereksiz, laf gereksiz. Ustelik de bendeki supremacy ondan beter. O hassasiyete sahip degilsin sen ne demek? Hani boyle sanki munazara edesin vardir da, dahil oldugun grupta baska zaman kosarak uzaklasacagin bir sey konusurulur ve sen bir an manasizca katilirsin o tartismaya, sonra da cikmaya debelenirsin ya, oyle iste. Yahu ben niye gicik oldum bu cocuga? Otekine niye olmadim? Nedir durum cozemedim. Kendime gicik oldum simdi. Gelip de bunun uzerine pit diye durumu cozen veya benim su dakikadan itibaren, tamamiyle dekanin westernlerden bahsetmesinden bayginlik gecirip oyalanacak bir seyler bulmaya calismamin eseri olduguna inanmaya basladigim su yaziyi ciddiye alan olursa cok bozulacagim. Neyse ki ders bitti su dakika itibariyla. Save now, publish at home.

ek: Nur Cintay'in is hayatinin dibine duzenli olarak ektigim ayrik otlarina ve yukaridaki yaziya bakarak, diyorum ki en azindan ben kendi blogumda takiliyorum Nur Hanim. Beni buradan yakalayamazsin.

Thursday, January 31, 2008

Tourist

Epeeeey bir suredir Radiohead dinlemediydim. Sonra dedim dinleyeyim, en sevdigim albumlerinin basinda gelen OK Computer'dan Turist sarkisi baktim siritiyor resmen. Hemen baslattim. Sonra tabii birkac kez daha dinledim, dinledigim kadar deja vu yasadim. Megersem hep tekrar tekrar dinlermisim. Su 'burada ve simdi' muhabbeti uzerine cukadanak oturdu tabii Thom kisisinin Idiot slow down! diye agirdan damardan girmesi. Sozlerini suraciga aktarayim dedim. Yarin ben de soyleyecem kiskandim, kaydedecem kendimi kendime.

It barks at no-one else but me, like it's seen a ghost.
I guess it's seen the sparks a-flowin,
no-one else would know.

Hey man, slow down, slow down!
Idiot, slow down, slow down!

Sometimes I get overcharged, that's when you see sparks.
They ask me where the hell I'm going?
At a 1000 feet per second,

Hey man, slow down, slow down!
Idiot, slow down, slow down!

Hey man, slow down, slow down!
Idiot, slow down, slow down!

(O tekrarliyor nakarati, ben de 40 kez tekrarlasam yetmez.. Hani adama 40 kere aptal dersen aptal olur sonunda ya ve fakat belkim slow down da olur degil mi?)

Playlistinde olanlar dinlesin, olmayanlar edinsin dinlesin. Cok guzel cunku.

Durun vazgectim: Hepsini dinleyelim albumun.

Tuesday, January 29, 2008

Tam uzerine Huxley der

Arkadasim yazar insanla gecen yazismaya devam veya tekrar niteliginde buraya koydugum bir onceki yazida dediydim ki, ben soyle boyle diye argumanlar argumansilar atarken ortaya ama tam da ayni hizla kendimi yeniden duzenleyecek veya aydiracakken biri cikiverir benden once davranir. Annemin ben mutfakta fasulyeye katacak seker aranirken ve seker kavanozu tam da gozume ilismis ben yonlenmisken surada yahu diye gidip alip kavanozu bana uzattigi anlar gibi.. Huxley depoladim bugun kutuphaneden. Aldim birini eve getirdim, digerlerini ofiste biraktim. Ciktim odamin balkonuna hava alayim diye, elime de kitabi ve kahvemi aldim. Yeni banyo yapmisim, liflenmisim, bir mayismisim. Actim ilk sayfa. Huxley kafama kafama atti sunlari:

"There are many kinds of gods. Therefore there are many kinds of men. For men make gods on their own likeness.
...
Officially an agnostic, I feel the presence of devils in a tropical forest. Confronted, when the weather is fine and I am in propitious emotional circumstances, with certain landscapes, certain works of art, certain human beings, I know, for the time being, that God's in his heaven and all's right with the world. On other occasions, skies and destiny being inclement, I am no less immediately certain of the malignant impersonality of an uncaring universe. Every human being has had similar experiences. This being so, the sensible thing to do would be to accept the facts and frame a metaphysic to fit them. But with that talent for doing the wrong thing, that genius for perversity, so characteristically human, men have preferred, especially in recent times, to take another course. They have either denied the existence of these psychological facts; or if they have admitted them, have done so only to condemn as evil all such experiences as cannot be reconciled in a logical system with whatever particular class of experiences they have chosen, arbitrarily, to regard as "true" and morally valuable. Every man tries to pretend that he is consistently one kind of person and does his best consistently to worship one kind of God. And this despite the fact that he experiences diversity and actually feels himself in contact with a variety of divinities (or at any rate with extremely dissimilar aspects of the same Unknown God who may be presumed to lie behind them all).
...
Men are also citizens; there are no Crusoes. In a highly organized society, however, the citizens are apt to forget that they are also men. They come to value themselves and their fellows for what they can do in a socially useful way -as personified functions rather than as human beings. They admire those who are well provided with that kind of knowledge which I have called instrumental. For those who have grown strong on the knowledge that is life's nourishment, they have no particular respect; on the contrary, they often despise and , at the same time, mistrust and fear them."

Kaynak: Do What You Will - Aldous Huxley
1928'de basilmis bu kitabin adi, William Blake'den geliyor. O da demis ki:

Do what you will, this world's a fiction
And is made up of contradiction.

Between the cortex and the buttocks

Inancin yitimi. O konustukca, bir oldum, “bu gunesli sonbahar gunu bu gezegende bir noktada olsak” dedikce ben kendimi, ne kadar bos geliyor soyledikleri diye dusunurken yakaladim. Oysa ki nasil da istiyorum bos degil demek. Dilegine katilsam da imkansizligi beni oyle hircinlastiriyor ki, istemem eksik olsun diye kollarimi savuruyorum boyle Cyrano gibi. Ama kuskunum yani. Burukluk var siklememek, alaycilik degil. O geri dondugu icin uzgun oldugunu, kafasinin dustugunu soyluyor. Ben geri donulen seyle gidilen seyin ayni oldugunu, geri donusun belki de sirf bu nedenle bir dusus olmamasi gerektigini soyluyorum. Nasil da saftirik yalanciyim heh! [Veya tam da ayni seyi soyluyorum ama itirazci, zit kafa oyle degil saniyor.]

(Okuyanlar dedi ki biz pek anlayamadik bu paragrafi.. Aciklama gerek. Simdi bu geri donulen ve gidilen sey muhabbeti, bana bunu yazdiran muhabbetin diger ucundaki arkadasimin anlattigi, yasadim dedigi "Extrovertive mystical experience" dan gelme. Yani o an, o ana cat diye baglanma. Yelkovanla akrebin bulustuklari an gibi. Huxley'in Ada'sindaki Mynah kusunun cigirtkanligini yaptigi 'burada ve simdi' hali. Lennon ve Imagine sarkisinin boyle bir deneyimle 're-visit' edilmesi. Tum sosyal kimliklerden, linguistik tanimlardan arinma, arindirma hali. Elektriklerin bir an gelip sonra tekrar gitmesi ama gozde zihinde vizyonlarin canli kalisi hali. Bu andan geri donuste, imagine edilen halde gormek etrafi. "Kollektif cennet", "bireysel nirvana"; arkadasima gore o anda orada olmakligi, "hep beraber ayni seyi yasamakligi" bu ani o sirada goremeyen bizlerin fark edememesi ve imagine edilenden geri donunce ayni yere dondugunun idraki, ama "mumkun olan halini de gormus olmanin" verdigi izdirap falan filan. Acikladi mi daha mi corba etti bilemedim.)

***
O konustukca ben kendimden korkuyorum. Cok baska fark edis benimki diyorum. Dedigimiz seylerin hepsine sosyal psikolojik, kritik teorisel, agdali guzel tanimlar verebiliriz demek istiyorum demiyorum. O anlatiyor dudak kenarlarina tukuruk birike birike heyecanla. Ben de ayni heyecanla okuyorum ustelik. Guzel soyluyor cunku ona ait cumleler soylediklerini. Okuyacam da dedim zira. Acaba gerisinde miyim, acaba sonrasinda tekrar donebilecek miyim imagine dunyasina diyorum. Yasarken gercek gibi hissettigim seyin imkansizligiyla, o seyin aslinda bir “gercek” olmayisi ayni sey degil. Imkansizin pesinden gidilebilir ama ya gercek olmadigina kalben artik inancinin kalmadigi bir seyin pesinden gidebilir misin? Hayir elbet. Gecici bir vazgecis, hayata karsi insansal bir huysuzluk olmasini diler devam edersin. Devam edebilirsin cunku inancsizlik, seni kendini oldurebilecegin kadar derin bir rahatliga, sukunete ve yavasliga kavusturur. Bu acidan surpriz ivmeler de getirebilir hayatina. Ama asil istedigim ne? Aylaaar once konustugumuz sisifus laflamasindaki bana donmek misal. O noktadan tekrar baslamak istiyorum. Inancsizligimin beni o mimlenmis ‘hal’in uzerinden tekrar gecmeye zorlamasini istiyorum. Birlige, yarenlige inanan ‘ben’, absurd olmayi goze alarak, ve hatta aslinda bunu hic de onemsemeyerek, inanmak istemekteyim. Bunu paylasacak esler dostlar var diye inanmak istemekteyim. Dinleten degil, ayni zamanda da dinleyen dostlar. Icimi pirpirlatan, yuzumu parlatan seyler yapmak istemekteyim. Hayatimi ve gunlerimi uretim bandina bakan isci gibi izlemeyi reddediyorum ve bu reddedisi bagirirken icim disim, hayatimi tam da boyle bir seye donusturmeye calisan gaileler, beni sikistiran burokrasi, hala inatla inandigim belki de conventional manada geleneksel yarenlik ve birlikteligin, tam da bu gelenekselciligin reddettigim hirtliklarindan kaynakli korkular ve ic bayan kaliplar yuzunden banallesmesi tehlikesi, bu nedenle benim banallesmem beni kutuphaneye gidip o cok sevdigim adamlarla kadinlarla hesaplasmaya zorluyor. Deli gibi boyle alenen. Boyle anlarda, tam da ben kendime soyle bir bakip, ‘bitti mi canim’ deyip baslayamadan, biri gelecek diyecek ki olacak boyle seyler elbet. Sanma ki hep boyle hissedeceksin. Her gun bambaska da olabilir. Son tahlilde insansin ve turun tarafindan orulu halihazirdaki dunyaya, sen de kendin bir seyler eklemleyerek, anlamlar katarak, representation of the self’lerle gelip gecen maratona katiliyorsun istemeden. Kosmuyorsun ama cikmiyorsun da. Bu noktada evet, balonu ben mi sisirdim! Tabi olduk o imaja, tam ortasina dustuk hemen anlayamadik diye isyan ediyor yazar. Bence sen de haklisin.
***
Geri donecegin ve simdi su an birlik diye hissettigin seyin aslinda hic olmadigini, zihninin sana oyun oynadigini fark edince ellerinle cizdigin giris kapisini kapatmiyor musun? Tekrar bulunabilir mi?
***
Beni imagine korkutmadi Aysel! Beni imagine’in aslinda hic olmadigi fikri korkuttu. Yandan istersen mantar al, lsd al ex at. Deneyimledigin, gercek gordugun sey ya harbiden de yoksa? Hissettigin gibi bir birlik, hormonlarin ve aklin oyunuysa? Bunu asla bilemeyecegiz (veyahut var mi bir yolu bilmenin?) ama suphe tohumu degil mi bu? O tohumun veletleri kafanda dolanir boyle arada fisildar sana ‘ayliiiin anani sikiyolar, yalan bunlar, hiclik var’ diye. Zayif anina geldi mi boyle inaniverirsin. Ama belki de hakli olabilecekleri ihtimalleri hep vardir. Beni kendim korkuttu Necla! Iskambil karti gibiydik dun. Bir tek seyin zit boyutlara, zit yonlere yansimasi gibi. Butunlesmesi imkansiz bir noktada ama tegetten dokunmali.
***
Hayatin, uzerimdeki dominantligini reddediyorum. Hayati tanrilastirmayi reddediyorum. Hayat da yarenim olsun istiyorum. Anlayisli olayim ben hayata. Kavgalarimiz tatli ve meyveli olsun falan fismanca. Bu is olmadi, cunku hayat vermedi, ezdi beni demedim. Once bir kendime baktim ve gordum aslinda kasim gozum baska yerlerde oldugu icin basit olani kacirmisim gozumden ve bu olamayisa katkida bulunmusum (cogunlukla yani). Oyleyse hayat olamaz tek suclu. Icine dustugum sosyal duzen olamaz tek sorumlu. Etrafimdaki kudretleri reddetmedim ama kendi kudretimi de gormeye calistim. Gotumu cilalamak seklinde de yapmadim bunu. Gozumun yasina bakmayarak yaptim. Sen soyle ettigin/etmedigin icin bu oldu/olmadi dedim. Ama tabii insanim degil mi ben de? Onu da ekledim sonuna ki hep Cimcoz kalmayayim. Yas ilerledikce yumusamaliyim, katilasmamaliyim. Soooyle bir flash back yaptigimda, katidan yumusaga gecis yaptigim kolay anlasilir zaten. Bunun katalizoru de esler dostlar yarenler oluyor. Katalizor sart oluyor. Katalizorun katalizorlugunu bilmesi de sart. Bilecek ki, iki uclu katarsis olsun. Gonuller senlensin. Aksi halde sen okuldaki bir sinifta, o sinifin dekorunun bir parcasi olarak, dersi cok iyi anlamis ogrencinin konuyu kusursuzca ozetledigi ana sahit yazilan sosyal varlik olarak kaliyorsun. Katalizor seni kendi gibi yasanan seyin icine aliyor halbuki. Zira sen de ona katalizorluk yapiyorsun. Bulunmasi zor bir iliski turu. Bugun benzer seyler konustugum arkadasima da dedim. Oyle geliyor ki bazen, etrafimda herkes ‘hoca’nin dediklerini anladi, bir ben anlamadim, sinavda cakacam gibi oluyor. Katalizor eksikligi.
***
O yuzden reddettim inancsizligimi dun gece, ‘inanmak’ istedim. Ondandir ki mantar dedim lsd dedim; rutine baglayayim alayim. Bir care olmali. Onun dedigi gibi bir recete. Insanlik veya benim icin. Balonlar sonsun ama bir ihtimal olsun, olmek ve oldurmek (veya yok etmek, silmek) olmasin o ihtimal henuz. Ihtimal olsun, inanilasi ve yalin ve guclu ve piril piril; olmama ihtimaline ragmen, inanmasi bile guzel. Inancsizlik fena. Gunler, uzerinden tas sektirilir gibi gecip gidiyor yoksa. Okumaktan haz ettigin yazar bir anda onune atiyor laflarini, kusuveriyor adeta ve sen sadik bir duvar olarak uzerinde top sektimesine musaade ediyorsun. Uzerinde top sektirirken iyi ses veren duvarlar vardir ya. Veya yazmak istiyor sen defteri oluyorsun. Araya notlar konduruyorsun ama yazara gitmiyor notlar biliyorsun. Ne fena ve ne guzel. Bu da benim top sektirdigim duvar. Okudugum yazarlar rastlar da okursa, okur da durursa ne ala.
***
Boyle hissediyorum.. Ayni seyi soylemiyoruz sanirken bir anda ayirdina variyorsun. Kendini tersten okudugunu fark etmek gibi. Yani tersten konusmak gibi.. Zor birsey ustelik ne aci ki ayni seyi soyluyorsun aslina bakarsan. Veya farkli soyledigimiz ne? Bando’daki bilmeceler gibi. Iki resim arasindaki farki bulunuz. Fena halde farklilar bu arada. Yani ayni gorunuyor ama var olan veya olmayan seyler, iki resim arasindaki yanlis benzerligin semantik yapisini alt ust ediyor. Guzel de olabilir bu yani. Uyum da boyle bir sey.
***
Ben bisiler yazmaya ugrasiyorum simdi. Yazmazsam bu beni delirtecek gibi, veya daha akla gelir bir ornekle sunu diyebilirim: Kasinti veren bocek veya kendi sacinin kili gibi. Tutup cekip cikardin mi, bir sonrakine kadar rahatsin. Ama bakiyorum dusunuyorum, bu adam niye benim ilerimde gibi duruyor. Niye mesela benim hissettigim seyi o konusmada benden once elini cabuk tutup soylemis de ben niye tersi yone asilmisim? Bir ilginc durum tabii. Guzel ama sanirsam kendi sinirlarinda.
***
Kendine katlanamamak nicin normal? Normal yapan ne? Genele vurulabilir veya evrensel bir sey olmasi mi? Dunya katlanilmaz bir yere donusuyor ne demek? Daha oncekiyle farklari nedir? Tutarli bir kotuye gidis varsa, bu tutarlilik beni paradoksal bir carpma etkisiyle iyi etkilemeliydi ama bekledigim bildigim, ogretilen anlamiyla bir ‘iyi’ degil bu sanki.. Yani donusen benim, realite ve bu dunya degil oyleyse.. Olan hicbir sey tutarsiz degil. ‘Consistency in inconsistency’ diye cevriliyor Aristo. Guzel ceviri. Oyleyse belki de onumden gecenleri tutamayan benden baskasi degil. Bir an dikkatim dagilmis bir bakmisim aaa dunya kotuye gidiyor.. Oyle mi? Ben gidiyordum zaten sen gormemissin. Reddediyorum veyahut bu tutarliligi surekli. Umut etmek realiteyi reddetmek midir? Veya biz hep iyiye gitsin derdindeyken bu duz cizgi gidisi goremedik de kotuye donusum var mi saniyoruz. Kotuye giden dedigimiz aslinda gercegi gorme deneyimleri ile yasanan zikzakli idrak cizelgemiz mi? Yani saniyoruz ki birseyler kotuye gidiyor ve fakat tutarli iste. Kotu deyince beklentilerin tersine bir sapma soz konusu. Kotuye gidiyor demek icin beklenen baska bir sey olmali kafada.
***
Sena (tevellut 1990lardan biri), nam-i diger dugme burunlu biricik kuzenim, msn’den haber etti dedi ki teyzem agliyor simdi Aylin abla. Amma sulugoz. Neden dedim, biliyorum oysa. Senin sarkilarini dinlediler, sonra Ragip Amca siir okumaya basladi. Muberra teyzemin de gozleri doldu agladi. Ben de dedim ki git sen saril ona, de ki ferah aglasin.. Ben de simdi tam su an onu dusunuyorum sadece. Mesaji iletti Sena.. Daha cok agladi ama dedi sonra. Simdi su an iste. Gercek bu. Beni nefesi darlanarak ozleyen, guzel bir anne var. Kelebek gibi annem. Kuvvetli ama oyle de narin, dokunmaya kiyamadigim pembe teni gibi. Ses cikarmamaya ozenli agliyor su anda, nefes verisini duyuyorum yutkuna yutkuna. Bir de kiziyor kendine niye agladi diye, Sena bana niye dedi diye, duyabiliyorum. Ragip Amca da katilmistir ona eminim ben. Sena diyor ki keske ozlemek diye bir sey olmasa. O hep bizi ozleyerek gecirdi simdiye kadarki kisa yasamini. En cok birlikte olmayi sevdigi biz hep uzaktik ona. Oyle guzel bir de inadi var hayata, diyor iste ne sulugoz annen var diye bana.. Duygulari patlamis kadinlar ailesi bizimkisi. Sena da bizden, simdi ben de agliyorum cunku seni ozledim diyerek gogsumu kabartiyor benim. Bir manyak kadin daha eklendi aileye hayirlara vesile olsun. Simdi su an beni ozluyor onlar. Gecedir orada, musait duygular ortami ele gecirmeye. Esyalarin ses cikardigi saatlere gecti orasi. Ben ofiste, kulaklarima Bulent Ortacgil tiktim guzel guzel.
***
Kutuphaneye yururken tekrar sordum kendi kendime. Denizde bogulayazdigim ve kurtarilmadan hemen once yasadigim en guzel deneyim olan teslim olmanin hafifligi ani; 3 ya da 4 yasinda gordugum o tuhaf ruya nicin capcanli aklimda hala? Benim de “Attention” diyen tropikal bir kusum var sanki mynah kusu gibi kafamin icinde. Hani insan en cok bunu unuturmus diye Attention der ‘Ada’daki kus insanlara, burada ve simdi der ardindan. Bakmayi, uzerinden gecmeyi reddettigin, erteledigin her neyse bir an once aradan cikar ki burada ve simdi var olabilesin. Var oldugunu sen de anlayabilesin.

Biz de oyleyiz. Onca sey geldi gitti aklima, bir bakmisim bir arpa boyu yol deriz. Ama mumkun mu gercekten ayni yere donmek? Yani hicbir seyin degismemesi. Bunun farkinda olmak bile yokken nasil ayni yerdeyim denir?

Ahan da Huxley’in yutarak okudugum Ada’sindan, bulabildigim Ingilizce kopyasindan simdilik parmak bastigim, ama daha guzellerini buraya koymaya ant ictigim birkac alinti:

“Attention to the experience of something given, something you haven't invented. Not the memory of a form of words addressed to somebody in your imagination."

"With nothing between the cortex and the buttocks," said Dr. Robert. "Or rather with everything---but in a condition of complete unconsciousness and toxic stagnation. Western intellectuals are all sitting-addicts. That's why most of you are so repulsively unwholesome. In the past even a duke had to do a lot of walking, even a moneylender, even a metaphysician. And when they weren't using their legs, they were jogging about on horses. Whereas now, from the tycoon to his typist, from the logical positivist to the positive thinker, you spend nine tenths of your time on foam rubber. Spongy seats for spongy bottoms---at home, in the office, in cars and bars, in planes and trains and buses. No moving of legs, no struggles with distance and gravity---just lifts and planes and cars, just foam rubber and an eternity of sitting. The life force that used to find an outlet through striped muscle gets turned back on the viscera and the nervous system, and slowly destroys them."

[...Vijaya explained,] "If you'd been shown how to do things with the minimum of strain and the maximum of awareness, you'd enjoy even honest toil."

The point," Susila answered, "is to get people to understand that we're not completely at the mercy of our memory and our phantasies. If we're disturbed by what's going on inside our heads, we can do something about it.