Friday, February 15, 2008

gecmis ve simdi

Romali tarih bilgini Velleius Paterculus (MO 19 - MS 31) demis ki: "We praise more freely what we hear than what we see; and we regard the present with envy, the past with admiration: and we feel injured by the first (the present), instructed by the latter."

Alexander Pope da, 1711'de Essay on Criticism'i yazmis, hem de yasi daha 21 iken. Simdi boyle seylere sasirmanin bayagiligi ve sacmaliginin farkindayim elbette, Oxford vardi da biz mi gitmedik tonu aranmasin burada. Niyet etsem, kendimi karsilastirabilecegim alan ancak 'cagdaslarim' arasinda (paragraf onunla basladigi icin ve bu metin uzerinden olusacak bir tartisma hayal ederek soyledigimden) mesela Pope bilen, okumus kisilerle olusturulabilir, ki yeni yeni okudugum bu adamcagizi, yazimdaki curete bakarak ne kadar az tanidigimi; bu ve baska katilabilecek nedenlerle de simdilik hakkiyla yorumlamak yetisinden ne kadar yoksun oldugumu gorebilirsiniz. Ne var ki, musade ederseniz, kafam ister istemez (yani siz musade etmeseniz de) kendi cagim, dunyam ve cevrem ile "O" zamanlari, yani eskiyi karsilastiriyor. Paterculus'un dedigi gibi gecmise imreniyorum ama simdiye ozeniyor muyum emin degilim. Simdide var oldugunu gordugum, yani simdide var olan insanlarda gordugum bilgiye, vizyona, irade ve disipline, yaraticiliga, yaraticiliktan ayri dusunulmese de ayri bir basligi hak ettigine inandigim hayal gucune, niceligine bakmadan hayranlik duyabilirim, duyuyorum da. Yine ister istemez haybeye harcanmis, agzi acik gecmis vakitlerim (ki hep az oldugunu dusunurdum, degilmis), sucu biraz da 'zamanelik' niteliklere pay etmek kosuluyla, aklima ususuyor. Boyle bir hesaplasma veya ic sikintisindan kacmak icin uydurulmus en vasat bahane, insan omru uzadi, daha saglikliyiz artik diyen denyolardan cikmistir: Yani o 21'inde yaptiysa, zaten erken de olmus (56), benim de kafadan 40'ima veya en kotu 30'larimin ortasina kadar vaktim var gibi zavalli ve de ustune yanlis matematiklerle otelemeler. Iki nesil arasinda dogru oranti kurunca, Pope'un 21'inde yazabildiklerine teget gecebilecek bir seyleri kac yasinda yazmis veya dusunmus olmalari gerektigini de hesapliyorlardir herhal; e bu durumda kactir bu yas ve bir paralellik soz konusu mudur? Abes ve gulunc.

Ben yazdikca masamdaki ici tasacak gibi su dolu kocaman bardagim da sallaniyor, boyle suyun yuzeyi inanin ki curasikteki gibi pir pir ediyo. Yok bisi de demiyorum halbusem.

Aklima bir suru sey geliyor simdi ama tami tamina 2 bucuk gundur toplam belki 5 saat uyumusumdur. Bulaniklastim iyice, kafami toparlayip ve Pope yazisini bitirip tekrar buraya geri donmek isterim. Haydi muhabbetle.

Ertesi gun ekleme: Geri dondum yazayim biraz daha diye, uykumu aldim ya az da olsa. Ne var ki kafam hala tam yerinde degil. Heyecanim sakli konuyla ilgili en azindan ama Mart 8 zipring tatiline kadar bekleyecek sanki? Keyifli olacagim o zaman tatil ya, bir bu yazi, bir de tatilde ne etsemi dusunecegim sadece.

Thursday, February 14, 2008

Zzzt Mubarek

Dakikligimle ovmesin beni kimse, olamiyorum dakik. Ovmedi de ama belli mi olur? Dakika sevmiyor beni, bilmukabele. Zaman kafiriyim, bir geceyi bir de gunduzu bilirim. Birinciyi kabul eder alir, istedigimce uzatir otekine baglar, uzerine de fiyonk atarim, kardes yaparim birbirlerine. Eslik edenler de bir su kaynatmaya, bir de susmaya bakiyor. Ahmet Hamdi'ye ve Mubarek'e en icten selamlarimla.

Kitap kenarlarina, sayfa boslarina yazdiklarim, benden calinan anlari ebeledigimdir. Rahatlarim boyle bir o zaman. Esyalarla ben bas basayken en guzeli. Evimde yabanci cok sevmem o yuzden. Yabancim olmasin, canimi yesin gelen. Beni de yabanci etmesin ama onun evindeysem, degil mi, bilmukabele. Mesela geceleyin. Esyalar gibi yanimda biri olunca, sessiz sessiz keyif yapinca birlikte, sonra birden ben konusmaya baslayinca, o dinleyince ve beni karsilayinca, beni doldurup sevince, oleyim artik ne guzel diyorum. Oyle bir mest oluyorum, kalipsizlasiyorum yani. Gecenin verdigi zihin acikligi bu bir de. Kalipsizlik yani. Bedenime bas kaldiriyorum gibi, nedir yani istersem ben de duvar panosu veya perde olabilirim? Esyanin tabiatini yerim, emretmesin rica etsin. Demiri bukerim bir bakarsam derler ya, oyle hissederim. En sarilmaya korktuguma sarilmam, en sevismek istedigimi simsiki sevmeme sebep. Bence cibil cibil soyunup ama coraplarini cikarmayandan, saatini cikarmayan daha kotudur. Buyuk hayal kirikligi. Sabah tutukluguna da bir care gordum mu, benden leziz armut olmaz. Ha babam uzanmaktan rahat yuzu gormeyen sirtim rahatlar gece. Dinleyip izlemek en buyuk keyfim.

Tembellik var, vakit hesaplandigindan beri. Problem edilebilsin diye, sanki ozume kufur gibi yaratilmis bir kelime olur tembel. Gece vakit hesaplamayinca, saatimi kolumdan cikarip yatagin uzerine atip uyu sen orada deyince bu hircinlik da kayboluyor, siliniyor gidiyor 'tembel'. Dalgaci Mahmut geliyor aklima, "gokyuzunu boyarim her sabah hepiniz uykudayken, uyanir bakarsiniz ki mavi" der, denizi diktigini haber eder. Herseye bir cevabim var gibi mesreplerdeyim. Bosa atmam, geriye cekmem, ne cekecem?! Oyle boyle kudret degil yani. Herseye inanasim gelir, inanirim. Yasamak cok kolay birlikte aslinda, bir anlasak. Aglarim oyle guzel olur ki, dikerim dudaklarimi birbirine gerekirse, mirildanmanin sevki kacmasin diye. Dilek tutarim, ladeslerim gunduzumu, gece aklimdadir. Bilirim ki o an bir elimle seni tutar, otekiyle havaya kapilar cizer, girer cikarim. Keyif bizim degil mi, oturur soluklanir ikimize bir de cay koyarim.

Monday, February 11, 2008

Kiz yazisi bu

Simdi karsimda kikirdastigim bir kiz varmis gibin yazacagim. Kikirdiyorum zira kendi kendime hala o yuzden. Bugun uzuun bir gun oldu vs. Dekanin dersi vardi yine. Cok guzeldi ama bu sefer. Gecen yazdigim yaziyla ilgili utandim kendimden falan filan. Iyi insanlar hepsi ne ukalalik yapiyorum diye boyle kizdim ama olur oyle neyse. The war of the worlds izledik once buyuk sinema salonunda, cok eglendim, ilk Eskisehir'de izlediydim filmi, yine eglendiydim sevdiydim. Neyse sonra guzel guzel sohbet ettik derste ama eve gec dondum, sonra actim bilgisayari muhabbet vs sonra iste yemek hazirladim. Yemek yerken dizi izlerim, uzerine makale yazacagim Family Guy izleyeyim dedim, internet sorun verdi olmadi. O sirada baska bir dizi gozume ilisti. Bir baktim Claire Danes ve Jared Leto var. Severim ben Danes aaa ne ki bu diye bakayim dedim, son bolumden daldim. Euhehe. Nefis teenage dizisi. Adi da my so called life. Neyse, muhtesem manasiz bir dizi, cok guzel. Cekirdegim ve birlikte izleyecegim bir kiz arkadas yok diye uzuldum. Sonra diziye baslamadan once dur bu gece guzel geliyor ben gidip bir sarap alayim diye ciktim. Market kapali malum Miami'deyiz. Evin dibindeki abidik foxes denen yere gittim, kapisinda tekel gibi bir baraka var. Orada da muhtemelen 1 ay once gidip sarap aldigimda tanistigim Yunan asilli sevimli bir adamcagiz var. Tanidi beni hemen, Turk oldugumu biliyor. Sarap deyince yok dur ben sana raki getirdim dedi, cikardi koydu onume Efe. Oooo yasa sen dedim. Hayirdir ders mi calisacaksin yine dedi. He dedim. Doktor olacan tabii zor isin dedi. (Adam doktor olacak adamin raki icerek ders calismasina sasirmadi veya sasirdigini belli etmeyecek kadar kibar bilemedim). Bir an duzeltecek oldum yok doktor degil doktora yapiyorum diye ama bi durdum. Doktor olayim dedim. Sigarayi biraktigindan, cigerlerinden falan filan bahsetti ben de bilir gibi cigerlerden bahsettim, neremden cikti o bilgiler bilmem. Doktorluguma suphe dusurmeden selam edip ayrildim rakimla birlikte. Simdi icmeye basladim, azar azar. Neyse diziye donelim, cok komik zira, sayin kizlar.

Simdi bu Claire abla (dizideki adiyla Angela) Jared'a (yani Jordan) yanik. Hippitik arkadaslari var Angela'nin, ama o gayet standart, saglikli, normal bir aileye sahip, arkadaslarinin aileleri ekstrem. Bu Jordan da okulun en guzel adami ve fakat hem populer hem icine kapanik vs. Liseyi kurcalayalim kizlar tanidik gelecektir Jordan: Boyle yavas konusuyor, bazen geri zekali saniyorsun, boyle gec ogrenen tipler var ya. Neyse, bu da Angela'nin ona ilgisinin farkinda (bi tabii) ve o da kiza kayitsiz degil ve fakat cok da umurunda degil. O da teenage neticede. Diyor ki iste hayat felsefem: ne olacaksa olur (tanidik geldi mi?). Ama cok da seker bir cocuk.. Arada daliyor gidiyor, gozlerini kapatiyor, bazen yalniz takiliyor, ama bazen de hirto arkadaslari var onlarla goruyoruz ama onu asla hirtoluk yaparken gormuyoruz falan, agir bi abi zira. Neyse Angela oluyo bitiyor buna ve biz diziyi Angela'nin agzindan dinliyoruz zaten, kendisi anlatici ayni zamanda. Misal Jordan ile bi gun konusurlarken ve tabii ki Angela sacmalarken ve sacmaladiginin aci verecek kadar da farkindayken, gozu cocugun gomlegine takiliyor, oradaki yirtigi ve gomlegin aslinda yillarin gomlegi oldugunu fark ediyor. Boyle aile durumu, maddi kosullar vs gibi bir anda aklindan geciyor, bir baska gordum diyor, bir karakterlendi iyice diyor kiz tamam mi, ama boyle ayyy fakir la bu degil.. :) Daha da eglenceli olacak bak simdi. Bu Angela pek seker aliklanmalar ve akillanmalar yasiyor zati. Neyse bu bolumde mevzu bahis okul dansi. Kiz oluyor meraktan tabii Jordan gidiyor mu acep, o gidiyorsa ben de gitsem mi falan diye. Elbette Jordan'la konusurken dans mans sacma seyler muhabbetini de es gecmiyor dizi. Neyse fakat gidecek elbet, yalniz birinin onu davet etmesi lazim. Ona yanik bir cocuk var Brian diye, Angela ona gidiyor diyor ki ben de sizinle gelsem, en azindan birlikte gideriz ben sonra dansta yaninizdan ayrilirim. Zira Brian da baska bir kizi goturecek. Fakat eleman Angela'ya yanik oldugundan gidip oteki kiza diyor ki baskasina sozum oldugunu hatirladim kusura bakma.. Kiz perisan. Neyse hikaye karisik. Velhasil kelam, super sikici bu gecenin sonunda iste Angela bir arkadasiyla disarida abi biz amma salagiz, luziriz ha ehehehe diye bezgince takiliyorken bir anda Jordan disari cikiyor arkadaslariyla ve yuruyup gidiyolar. Bu yolun yarisinda duruyor, Jordan yani, (Angela'yi gordu zira ve kiz harbiden tas gibi olmus dans icin, normalde giydigi caputlari giymemis falan; yine tarz ayni ama alimli). Neyse Jordan duruyor ama hala sirti donuk kiza. Kizin gelmesini bekliyor herhalde. Ickili galiba bir de. Senarist kiyak gecmis Angela'ya, kiz sonradan kendi aptalligini hatirlayip, kendi uzerine fazla gelmesin, bahane olarak kullanabilsin diye herhalde abinin kafasinin bir dunya olmasini (tuyo verdim sanki). Neyse kizin arkadasi hade git diyor buna, Angela da gidiyor Jordan'in yanina. Simdi gozunuzde iyi canlandirin sevgili hemsirelerim.. Kopacaksiniz bunu becerebilirseniz. O Angela, biziz sanki, cok kilit bir an. Evet, simdi sahne su. Okul binasinin arkasi. Yol var haliyle onunde, bir de yolun bir tarafi tel orgu. Jordan tel orgulerin orada sirti kiza donuk duruyor. Kiz arkadan yaklasiyor. Kamera artik Jordan'in yuzunu goruyor, oglanin arkasindan yaklasan Angela'yi goruyoruz. Sonra Jordan kiza donuyor. Biz artik omuz cekimden ikisini birbirine bakarken goruyoruz. Jordan yavaaas yavas kizin uzerine dogru gelince kiz tellere dayaniyor. Oglan muhtesem bir hareketle bir elini tellere dayayarak kizi kiskaca aliyor. Acayip guzel gorunuyor o anda ikisi de. Zaten guzel insanlar malum. Neyse kilit diyaloga geldik. Oglan diyor ki, Why are you like that? Kiz kalakaliyor. Like what? diyor haliyle. Jordan diyor ki like the way you are. Tam kiz birsey diyecek ve an cok onemli boyle nefes alamiyorsun falan, kizla kalbin bir olmus. Tam kiz konusacak, arkadan oglanin arkadaslari bunu cagiriyor. Jordan kolunu indiriyor, kiskaci aciyor ve kameraya dogru ilerleyip cerceveden cikiyor. Kiz ve biz bok gibiyiz. Kiz, How am I? How am I?!! diye cubus gibi sesleniyor iki kere biri kisik digeri yuksek seste .. Ama oglan gitti. Angela teenage'ligin en tatli ve en got anlarindan birinde kisili. Ne dedi la simdi bu bana? Niye boylesin, boyle oldugun gibi.. Ne var la bende? Neyim bozuk, yamuk, nedir soyle anlayayim gozunu seveyim diye bakisini oyle iyi anliyorsun ki kizin.. :) Hissettiniz mi ani? Hele bir de benim gibiyse bu Angela, yani son lafi etme takintili ve edemedigi icin de patlayacak icinde. Caresizsin, vatemay mnkyim ya! Uhuu. Cok nefis.. Ne guzel imis bu teenage dizileri. Senlendim, var olsunlar. Simdi ders calisabilirim. Icimdeki Nur Cintay, sen de usulca bas git.

Sunday, February 10, 2008

Bu kadin beni oldurecek

http://www.youtube.com/watch?v=zBz7cFnRFuI

Yasmin Levy.. Israil asilli Ispanyol insan. Ladino soyluyor.. Kirmizi giymis bir de inanilmaz. Deger gordun mu? Ezberledim bunu :)

Bir de bunlar, vakti olan usenmeyip dinlesin..

http://www.youtube.com/watch?v=pMMd7lUFpEg&feature=related
(Bu klip elbet orjinali degil. Takilmayin goruntuye, sarkinin baska kaydini bulamadim, idare edin dinleyiverin.. Topragim yok yurdum yok falan diyor, damar..)

http://www.youtube.com/watch?v=6v9XDthWL7g
Bir de bu :)

Oncekinden devam ediyorum, yer yer tekrarliyorum

"Reflexivity" yok. Turkce'de dusunumsellik gibi tuhaf bir cevirisi var; o yuzden refleksivite diyeyim, olar mi? Neyse iste o yok gibi. Seylerle, kavramlarla hatta kendi oz deneyimlerimizle ne bileyim tozsel, dogrudan bir bag kuramiyoruz gibi. Acik arazideyiz yani surekli, koordinatlari tespit edemiyoruz. Kendi hayatlarimiza, onumuze konan gazete 'hikayeleri' (hatta haber metinleri diyelim), politik carpismalar, gelismeleri artik refleksiviteye donusturemiyoruz. Biraz manasiz geliyor boyle soyleyince, eksik cumlelerle karsiladigim icin dusuncelerimi ama demem o ki, herhangi bir surecin yapisini, gorduklerimizin aslinda gercek hayatin parcasi olmadigi 'gercegini' goremiyoruz. Filmdeki refleksivite budur mesela. Fakat bu ornek, paranoyaklik derecesinde bir kuskuyla karistirilmamali. Olaylari verili haliyle degil, olduklari gibi gorebilme gucu, suphecilik ve bilgi pesinde olma, bilgiye deger verebilme, bilgiyi isleyebilme, epistemolojik tutarlilik ve gucle alakali. Bunun bir de sosyal teorideki yeri, bu politika ve ideoloji tartismasina eklenir guzel guzel. Sosyal teoriye gore, en basit soylenisiyle kendine basvuru olarak refleksivite, gozlemcinin katilimindan bagimsiz olamayacak olan gozlemlerdir. Yani sen gozledigin ve hatta bizzat icinde oldugun bir seyi, durumu etkilersin. Etki tepki hikayesi yani.. Toplu eylemlerin derininde bu ihtiyac da var. Varligini dogrulamak. Ama bu boyle sahte ve gerceklerle tutarsiz 'ideolojiler' veya fikirler uzerinde gerceklestirilmeye calisilinca, acikli manzaralara gecis yapiyoruz. O mitingler, kipkirmizi eylemler, birliktelikler, traji-komik ve manasiz gondermeler (misal, karsi eylemlerde erkeklerin basortusu takmasi) ciddi bir israf. Fikir, akil, beden, hava israfi. Ekonomik ve sosyal israfi cabasi. Mudahil olma gerekliligi ve ihtiyacini karsilayacak, bunun gucune olan inanci insana verecek ideolojiler, 'esitlikci toplum' ve hatta 'komunellik' inanclari, degisim inanci olmadan, israf oldugu kadar tehlikeli durumlar bunlar.

Adorno ve Horkheimer diyor ki, "stereotyped approproation of everything, even the inchoate, for the purposes of mechanical reproduction surpasses the rigour and general currency of any 'real style'..." Yani, mekanik yeniden uretim adina, henuz tam olarak olusmamis da dahil olmak uzere herseyin 'sablonsal' benimsenisi, her tur 'gercek tarz'in titizligine (katiligina) ve genel gecerligine (yani kabul gormuslugune) ustun gelmistir..." . Kotu bir ceviri ama nispeten anlasilir oldugunu umuyorum. Burada bahsi gecen kultur endustrisi ve onun urunleri; uzerinden gittikleri ornek de sesli film ve hatta televizyon. Bu soylem elbette politik gorusler, ideolojilerde de boyle, degil mi? O yuzden cok partililik, birden fazla cep telefonu markasi ile esdeger bir fenomen oluyor artik. Liberalizm yukseliste diyorlar bundan ki lilberalizmin tanimi da bu anlamda kaydi gitti. Bunun farkinda olarak veya olmayarak (ki ikisi de birbirinden kotu) ben liberalim diyenler, bir anda zihnimde mutasyok gecirip, disinde 'yesil bisi' kalmis gicik bir insana donusuyor ve ben onu uyarmayarak kendi capimda ocumu aliyorum sanki. Kanciklik gibi geliyor.

Basortusu veya turban (nasil tercih ederseniz) konusuna takildim, oradan devam edeyim yine. Hem takanlar hem de takanlara gicik olanlar aslinda kendilerini bir stereotip/sablon olarak benimsiyorlar bir anlamda, bunu butunuyle boyle yasayan var, bunu reddederek mucadelesini bu duzeyde veren de var. Fakat insanlari kemalist yapabilen, tek adam arkasindan kosturan; olu oldugu icin, uzerinde yukselen hayalleri yikma ihtimali asla olmayan ve derinlere kazinmis "sig tarih"in ve bu tarihi koruyanlarin (ki onlar da ayri bir sehir efsanesidir) destegiyle buyuk bir ikon olarak hayatlara yerlesmis, dolayisiyla da nesnel degerlendirilme sansini buyuk olcude yitirmis bir kurtarmissa-yine-olsa-kurtarirdi kahraman yaratan; turbanin altina gizlenmis asil sorunlarin gorulmesini engelleyen; detayi kaybeden miyop gozlugu misali bir akil yapisi da iste buradan kokleniyor ve tum bu saydiklarim sayesinde de koklenen seyin devamliligi saglanmiyor mu?

Saturday, February 9, 2008

Ehliyetini universiteden mi aldin lan dumbuk!

Turban yasagi kalkmasin diye ayaklandi boncuklar ve fakat boyle manasiz bir yasak kalkmasin diye ayaklanilir mi? Yasa ne halde degisecek, degismis hali ne kadar tutarli ve dogru olacak meraklara vesile tabii. Meselelere ortadan dalanlarla bir tek kendi ucunu gorenler arasinda bu konu gidip gelirkene, universitelerle ilgili bir baska yasa tasarisi da arkada kalmis galiba. Birgun'de okudum. Ilgimi cekti. Artik universite kurulabilmesi icin Edebiyat, Fen veya Fen-Edebiyat fakultelerinin olmasi zorunlulugunu kaldiran bir tasari imis. Uc fakulte universite icin yeterli olacakmis. Birgun sanki telasli bu yuzden. Ya ama zaten zebil zebil universite acilmiyor mu? E-5 ve minibus caddesi uzerinde misal? Yenge, hatun, anne veya ogul isimleri verilerekten? Anadolu lisesi hazirlik kursu gibi aciliyordu bunlar epeydir? Kirmizi trabzanli, endustriyel, modern tasarimlardan yoksun, gemi enkazi icine yerlesmis baliklar gibin eski binalarda olanlarin cogu da efsane olarak ve kendilerinden hep nefret ederek, bir nevi karararak hayatlarina devam ettiler, yalan mi? Ustelik zorunluluklar, kural ve sinirlamalarin duzen sagladigina inanmaktaki hodbinlik, riyakarlik bir yana, ne zamandir universitelerin bu sayilan fakulteleri, gorunurde bagimsiz, gercekte cogunlugu kayitsiz kadro ve yonetimlere sahip sermayesi saglam okullarinki haric, isler gorundu? Korkulan sey bu fakultelerin mevcut halleriyle zaten bir ihtiyaca hizmet etmediginin, alan, zaman ve dimag yediginin fark edilmesi olmasin? (Hayiiiir! Ilahiyat da acabilecekler ondaaaan! Mmm.. Bak sen, vay serefsizler.)

Derken az once yasa tasarisi kabul edildi haberini okudum. Turkiye Pazar gunune benden once girdi malum. CHP'li biri kara devrim demis buna. Karar aciklandiktan sonra sanirsam Kamer Genc bir konusma yapmis ve konusmasi bittigi halde yerinden ayrilmayarak kursuyu "isgal etmis", "sorun ara verilerek cozul"mus. Sonra da sitem etmis diger vekillere, yanima gelmediniz, destek olaydiniz bik bik demis. Ne yapacaktiysa artik kursuye mi zincirleyecekti kendini denyo? Durum Kamer Genc gibileri icin omurluk firsat: Sartlar boyle densiz, ajite edici ve bir o kadar da zavalli kahramanlik oyunlarina uygun. Siyasi kariyerde bir 'break' vaktidir; hele de karinca kararinca ve carpik bir idealizm de mevcutsa damarlardaki asil kanda, kendini kaptirip sasali sahneler yaratilabilir, takdir toplanabilir. Inanarak, imanla one atilan bir soydan geliyoruz gazi da var murekkep yalamaya basladigimiz gibi bunyede birikmeye baslamis. Oyle iddiali, iddiayi birak tam dayaklik, densiz ve ne var ki onemli bir kitleyi galeyana getirici nitelikte sozler ediliyor ki. "Anayasanin sah damarinin kesilmesi"; "kara devrim"; sizofren bir aklin urunu olarak laikligi kisilestiren 'laiklik yogun bakimda, oldurdunuz onu!" gibi. Hele bir de hani kalabalik arasindan, kriz aninda biri cikar ve bir anda tum sinirleri gerecek, iclere suphe, nifak, her turlu akla zarar fikrin tohumunu ekecek "ben diyim bu boyle giderse var ya..." lafini ediverir, iste buna ornek olarak "Aksi halde iş üniversitede çarşafa kadar gider" diyebilen bir baska densiz Baykal var. O hep var. Koruklemesi gerekiyor zira mecburi tek care olarak gorulebilmesi icin tutunabilecegi en onemli meselelerden biri bu. Bize Tayyip'le ilgili abartiyorsun diyenler simdi anladilar, bizim tarafimiza gectiler, bu da olumlu bir sey diye de soyluyor zaten hasmetlim. Idam edelim bile demeye getirmedi mi? Heyecanina yenik dusen bu insan evladi, cok seyi acik ediyor aslinda ama duyan kulak var mi o mitinglerin gurultusunden?

Inanc soz konusuyken nasil olur da sen bu konuda en iyisini bildigini iddia edersin? Kime neyle, nasil bir argumanla karsisin? Kemalistlerden kaciyorum, gozlerine dahi bakamiyorum. Narsistlikleri fiziken nefesimi kesiyor, konusmak izdirap oluveriyor. Tayyip Erdogan ve partisi onlardan bekleneni ve zaten olmasi gereken bir seyi yapti, onemli bir siyasi mucadeleyi umuyorum ki sonuclandirdi. Bunun arkasindaki motivasyonun ne oldugunu gorecegiz zamanla ama yasagin kalkmasina karsi olanlar bunun bir 'hak' oldugunu anlamadikca ve yasagin muhatabi, kalkmasini isteyenler de nesne uzerine kurulu bu hakkin alinmasiyla birlikte baslayacak sureci dramatiklestirmek ve dolayisiyla sahiplenmek istemedikleri 'cahil' kitleyi galeyana getirmek yerine akilci adimlar atmadikca kaotik, cikmaz ve kendini tekrar eden surec, daha tedirgin bir boyutta devam edecek. Ne kotu ki kendilerini 'sol'da goren bu kemalist insanlar - laikler- mucadele edebilecekleri, inanabilecekleri bir dunya fikrinden yoksunlar ve aslinda inandiklarini dusundukleri kritik yalanlar uzerine yapilanmis bir ideal tarafindan sindirildiklerini goremiyorlar, boyle bir yuzlesme talepleri de yok ve ustune ustluk alenen de bundan kaciniyorlar; oysa ki karsilarinda, Omer Laciner'in tanimiyla "sozu edilir bir direnis, bir karsi cikis/alternatif" pesinde olan, zenginlesen orta sinifca desteklenen, sasirtici bir bicimde hic ummadiklari bir kitle var. Soylemlerinin alti cizilmis noktalari da acikli bir sekilde, 'sol' un simdilerdeki kemalist fasistlerinin bir zamanlar gozleri dola dola savunduklari seylere bire bir uyuyor. Gel gor ki siskin egolarin yarattigi ve ayni zamanda beslendigi, bir kimlik olarak "ustunluk" (supremacy), korkularini da bileyledigi icin, onlarin da on goremeyecegi bambaska urkutucu seylere canak tutabiliyor. Bakiniz ordu, bakiniz orduyu destekleyen 'ozgurlukcu' kitle, bakiniz cinayetler, bakiniz bu cinayetlerin bilvasita destekcisi ordu.

Turban yasagi yuzunden bu kumas bir siyaset malzemesine, ideolojik bir simgeye donusmedi mi dedi arkadasim. Ideolojik simge apayri bir konu ve bu bir 'gunah ise' bununla ilgili kimse ak degil. Ve fakat bence turbanin, bas ortusunun politik malzemeye cevrilmesinin otesinde, aslinda CHP, kemalist ve laikler de, turbani politik malzemeye cevirerek, inanclar uzerine asil konusulmasi yuzlesilmesi gereken tarihi, sosyal ve politik "temel" mevzularin uzerini kapatiyorlar. Eger turban konusu bir sekilde ortadan kalkarsa, tarihle de hesaplasilma talepleri yuzeye cikacak. Mesela biri diyecek ki (ki zaten dendi, deniyor ama onde degil), 1. TBMM kayitlarini iyice acalim bakalim, Istiklal Mahkemeleri ne halt etmis, ilk mecliste kararlar hangi sartlarda alinmis, bu kararlarin bu halde mesruluklarini tartisalim diyecek. Korkulan asil budur bence ve sokaklara dokulen insanlar, bu yalanlari kaldirabilir mi? Gokhan Ozgun pek uygun demis bugunku yazisinda: "Tarih sağlığından ve sığlığından en küçük bir şey kaybetmeden bugün de yaşıyor." Korunan sey de budur bence.

Neyse, boyleyken boyle. Son paragrafimi, genel bir toparlayicilikla baslatip, "ne dedin la simdi"yi hak eden yozlukta bitirmeye ozen gosterecegim.

One gelen karma icinde uretken olmak, uretmek, dusunmek, dogru sorulari sormak dolayisiyla bunlar icin calismak ve kendini sevmek, kendinden cikip insanlari sevmek degil; basarmak (ureterek veya en iyisi urettirerek), yarismak, kazanmak ve sonunda da kendini kutlamak ve odullendirmek icin eglentiye gitmek var. Var olmanin gercek sartlarini, durumunu temsil etme yetenegini kaybetmis bir toplum, ozgur olma, ozgun olma, evrenseli gorebilme kapasitesi uzerine de sifon cekmis oluyor sanki.. Bu var olma polemigi uzerine bir de fasist narsizm ekleniyor. Ideolojiler mi kendi icinde tutarsizlasti yoksa bizler mi bilemedim ama tercih senindir ve gerceklestirecek kudret de vardir sende guvenini telkin eden ideolojiler nereyedur simdi, arada benim gozumden yitiyor sanki? Tersten mi okunmaktadir? Insan, insan uzerine degil onlarin yaninda kurmalidir degil mi hayati? Eglenmek guzel seydir ustelik, kendini kaybetmek, esriklesmek vs. Esriklesip herkesi bulmak, neredesin bilmek, soylenmeyen varsa acik etmek utandirmak sonra da gulmek de mi? Yani ne guldun, gotum mu meydanda diyene buyuk harfle EVEEET!!! demek gibi.

Ve de evet abi, ehliyeti universitede resmen veriyorlar.

Thursday, February 7, 2008

Rabelais ve Mualla

Umut, zamanda ve gecicilikte! Tavim ben buna zira zaman her seyin, her daim galibi; itinayla baslardan alir taclari ve devreder bir baskasina.. Rabelais icin uc kez!
...
Sonra da Paris Kimsesizler Mezarligi'ndan Karacaahmet'e, her daim suclu Modali Fikret Mualla'ya ve Abidin Dino'ya, unsiyetimizi hasredek, raki alip sereflerine icek.
...
Su Miami'de ne sahaf var, ne Istiklal, ne de Karanfil Sokak. Kiyafetlerim guzel guzel degil rutubet kokuyor, palmiye bocekleri de asap bozuyor. Ne edelim, budur simdilik.. Mualla'nin Masal veya Usera Karargahi'ni bulur muyum acep internette? Kuzum inci cicegi, iyi ki hatirlattin be Mualla'yi bana...
...
Muhabbetten laf acildi, Mualla'dan devam.





Dino'yla Mualla, icki parasi icin el acmislar Akademi onunde.

Wednesday, February 6, 2008

Bir sasiran insanim ki sorma gitsin

Ben bu sasirma hallerime de bazen anlam veremiyorum. Kimse veremiyor, bazen gercekten bu saftirikligime engel olmaya calisiyorum, hayat 'kasari' edalariyla, pes ses tonumla konusuyorum falan ama yok abicim sivayamiyorum kararinca. Herkes de boyle biliyor beni, ilk birkac gun, ve hatta rekorum 4-5 aydir caktirmiyorum bu saskaloz hallerimi ama eh, bir sure sonra ele veriyorum kendimi. Heyhat, vallahi caresizim. Beni boyle hallerimle cok sevenler hatta sevimli bulanlar var. Booyle gozlerini aciyorsun, agzini ya buzuyor ya da sinek kacabilecek genislikte acik tutuyorsun, pek komiksin diyorlar. Iste bu Muge'nin senin 'ama' larin meshur demesinde bu da var. Isyan ediyorum, sasirmisim ya; ama nasil olur falan. Annemde ve hatta anneannemde de var bu; mesele irsi. Muhtemeldir ki bana gicik olanlar da vardir. Ne diyim ki? Dedim hatta, yapacak bir sey yok. Uzerinde calisiyorum arkadas, ama cok ufak ilerlemeler kaydedebildim bunca zaman. Misal bugun sasirdigim bir seyi anlatayim. Kutuphanedeyim. Elimde, yarinki tarih dersi icin hocanin rezerve ettigi pek muazzam kitap. Nasil bitirecegim ben bunu bir gecede diye kara kara dusunuyorum. Ne yapacagima karar vermek icin de, binanin girisinde, merdiven altindaki soteye gidiyor ve tekli koltuklardan birine ilisiyorum. Hemen yanimdakilerden ikisinde de, bir kizcagiz oturuyor. Araya Amerika'ya geldigimden beri sasirdigim, duzenli ve tutarli ayar oldugum bir tavri da sokayim cabugundan. Ayar oldugum sey, iste bu bahsettigim 'kizcagiz'in iki adet tekli koltugu, birine poposunu, digerine ayaklarini koymak uzere isgal ediyor olmasi; ayakkabilar cikmiyor elbette. Her ne varsa artik potinlerinin altinda, o koltuga gececek, oradan koltuga sonradan oturacak kisinin poposuna, onun poposundan da bilmem nereye, boylece karanfil elden ele (Edip Cansever'e terbiyesizlik gibi oldu bu karanfil gondermesi ama cok istedim kullanmak, densizligime verilsin). Bu kic koyulabilecek alan ayrilmis her mekanda, ortamda boyle. Neyse iste bu sadrazamin sol tasagi kizcagiz da, elindeki kalemi tikir tikir ede ede onundeki notlari okumaya calisiyor. Bir sure sonra baska bir kiz aramiza katiliyor, belli ki tanisiyorlar. Bu yeni gelen abla, diyelim ki adi Susan olsun, simdiden sonra Linda diye hitap edecegim sol tasak kizcagizla benim aramdaki iki koltukta karar kiliyor. An gecmiyor ki Susan, Linda'ya bir seyler soyleyerek aramizdan ayriliyor. Ben de trafigi yogun buldugum ve bilgisayardan bir sey kontrol edesim geldigi icin cantami toparlayip ayaklaniyorum. Tam yurumeye baslayacagim, bu Linda 'pardon bakar misin?' diyor bana. Donup, evet? diyorum. Bir sey soyluyor bana ama ben israrla anlamak istemiyorum, sacma bir hava var sozlerde zira, yorgunum ondan diye dusunup tekrarlamasini rica ediyorum kibarca. Tekrarliyor Linda ve ben yanlis anlamadigimi idrak ediyorum. Romali Perihan pozunu bozmadan, tebaasina seslenir gibi bana diyor ki, "ya simdi ben bu kizi cok da iyi tanimiyorum. Yani taniyorum ama sadece merhabamiz var. Simdi bir yere kadar gitti, esyalarini da bana emanet etti. O gelene kadar benimle burada kalir misin? Bir sey calindi, esyamda noksan var diyecek olursa ben sorumlu olmayayim." fgkf;glfgmsfgmfsgmflsg.
E pes.

Monday, February 4, 2008

Film annenizin orekesidir sayin dekanim!

Su anki dersten bahsedecegim. Dekanin verdigi, lisansustu derecede bir ders; populer sinema zart zurt uzerine. Sinifta bir adam var ve haliyle tavriyla ilk gunden itibaren 'kil' olup (o gun yaptigi gibi bana dalasmadigi muddetce) fazla muhatap olmayacagim dedigim biri. Az once hoca tarafindan ortaya atilan ve sabirlari zorlayan film nedir sorusuna, moving image of philosophy of history dedi. Sinif sustu. Esasli kelimeler. Dekan, neden peki dedi. Ilk soru kadar gereksiz bir soru ama ben de ister istemez bir aciklama beklemedim degil hani. Sormazdim ayri. Neyse. Bir yazarin dedi (isim verdi ama ben bilmedigim ve aninda not almadigim icin yazamiyorum buraya), bir kitabinda okudugum bir sozu beni cok etkiledi. Sonra dusundu ama hicbirini hatirlayamadi. Ne kitap (veya her nerede okuduysa o), ne de onu bu derece etkileyen bolumun, cumlenin ne karin agrisiysa icerigi gelmedi aklina. Sonra, hissettigim seyi hatirliyorum ama diyerek aciklamaya giristi ki onu da toparlayamadi. Ben bir yere varamayacagini, sahte guven pozlarina girdiginde anladiydim. Boyle eller basa, sabah tatli tatli geriniyoruz hareketi; ama eller bir sure sonra yuzune kapandi, goz ovusturma jesti. Yani diyor ki cok yorgunum. Olabilir tabii aksamin 8'i olmus, kafalar, gonuller ev yoluna meyletmis. Tam o sirada dekan sozu devralarak durumu kurtardi. Simdi, ben zaten adama yeniden kil olmaya razi gibiyim, mazimiz var, altyapi musait. Ne var ki, ben bir durdum; niye simdi bir an kis kis gulecek gibi oldun? Yakisiyor mu sana? (bu son seyi demedim ama yakin bir seyler hissettim) Sen de benzer bir duruma dusebilirsin degil mi? Elbet. (Bugun ona yarin sana, gulme komsuna vs vs.. Ondan degil bu dedigim) Gerci ben bir yazara gonderme yapiyorsam ya kaynagin adini, ya da onemli dedigim cumle, paragraf her ne haltsa onu aklimda kaldiginca ortaya salarim; o da olmadi ozetlerim. Temel egitim yillarimi buna armagan etmisim, nedir ki? Hicbiri aklimda degilse, hatirlayana kadar susar, israr edilirse derdimi baska turlu anlatirim. Neyse, yani benim hatam, kirilacak notum buradan olmaz. Ha bana ozel armutumsu durumlar olur, misal ne kadar hakim olursam olayim, Ingilizce ifade ettigim bir dusunce Turkce kullansam daha vurucu olabilirdi hircinligiyla, o anki Ingilizce aciklamami yetersiz bulabilirim. Palavar atabilirim bazen bilerek, bazen suursuzca. Mesela hoca su filmi gordun mu der, bilinmeyen gucler tarafindan vucudumun kontrolu (belki tam da o anda kendine guven sekerim dusmeye yuz tutmuskene) ele gecirilir ve ben gormedigim halde kafami sallarim, gordum evet ne var diye. Bazen de hayir derim, izlemis olmak ve begenmek beni o sirada gereksiz bir tutukluga sokacaksa. Veya tam cumlemin ortasinda sacmaladigimi fark eder, ya bir anda susup lafin sacmaligini itiraf ederek calmak uzere oldugum vakti iade ederim ya da cepteki bozuklar misali 3-5 kelam eder susarim.. (Simdi konu ben olsam boyle anlatacak cok falso var ama bu kadarini nicin yazdim? Ben de insanim demek icin, evet.) Fakat bu adama, felsefe ve tarih sozcuklerini kullandirtan ne? Cidden meraklardayim. Soramiyorum da, ukalalik yapabilecek kadar baymamis ders veya ofkeli degilim. Harbiden bir sey demeye calisti ama diyemedi ve ben uzuldum bu kil oldugum adam icin. (Harbi ve cidden kelimeleri durumla alakadar heyecanimi anlatiyor degil mi?) Niye uzuldum lan? dedim. Hapisten yeni cikmis ve master'a baslamis, yasi 30'lu bir seyler.. Takdir edilesi vs diye mi? Deli gibi sorguladigim, elime koluma bulasan, dogrulugu amenna kabul edilmis verilileri gururlandiran bir 'basari' cizgisi uzerindeki bu adama kil olamamamin sebebi -kendimi ondan daha ustun gorerek tabii- takdir etmem mi onu? Ederim cok istiyorsa ayri ama sorun bu degil. Bu onemli degil daha dogrusu. Derdim su. Bunu takdir etmek, kendi inancimin (veya beni inancsizliga goturen tum sorularimin) yikimi, onlara ihanetim olmaz mi? Ama tam da bu noktada, zaten beni simdiki dusuncelere, inanca/inancsizliga -veya inancsizliga inanmacaya- getiren muhakeme, metod herneyse onun ozu de bu degil mi? O sirada inandigim -veya daha makul bir ifadeyle- dogru olma ihtimalini yuksek gordugum bir fikrin, yine ayni yolla, saglamasi yapilirkene misal curutulebilirligi dusuncesi; dolayisiyla hicbir seye mutlak, kayitsiz bir dogruluk payesi vermeme (verememe degil) ve iste tam da bu sayede dusunme isini (onu metodsuz, basi bos birakma, per perisan etme pahasina), ortaya cikan ama asla 'tamam budur' demeyecegim 'dusuncemsileri' nispeten ozgur kilan -en azindan bu iyi niyetle var olan- bu tavir degil mi? Oyleyse bu insan evladina uyuz olamamamin sebebi nedir? Bu iki durum birbiriyle alakali mi?

Ikinci bir ornek vereyim. Ayni dersten devam. Baska bir adam, heyecanla ve gordum ki inanarak 'film is nothing but white supremacy' dedi. Himmm dedi dekan, neden? Cevap geldi: Cunku nereye bakarsam bakayim, tum filmler hep beyazlari one cikariyor, ozellikle dikkat ediyorum, cunku ben bir filmde oncelikle azinliklara, etnik gruplara bakarim ooooy yazarken zorlandim ya. Boyle seyler dedi. Bu argumanlarin her ikisi de duymaktan yoruldugum ve beni gunduz fantezilerime donduren tartisma basliklari listesine girer ama benim derdim baska simdi. Benden once davranan bir arkadasim masanin ortasinda dikkat cekebilmek icin gobek atan soruyu patlatti. Oyleyse sen Hollywood disindaki filmleri film kategorisine sokmuyorsun? Mmmm. O da dedi ki yok oyle demiyorum. Ben yalnizca bunlara 'expose' oluyorum maalesef dedi. Yine ben sasirmakla, anlayisli ve sinirli olmak arasinda gidip gelirken, bir yandan da bu kor ve cesur atislara hala sasiriyor olmamdaki safliga gicik olurken, baska bir arkadasim girdi lafa. Oyleyse bu expose oluyorum dedigin seyler haricindeki filmleri nicin arayip bulmuyorsun? Onemli bir soru olmasa da, cevabin kritik oldugunu dusundum. Zira nihayet durumu benim icin daha net hale getirecekti. Cevabi soyle bir seydi: You know what? I think you're right. I should go out and seek for them. Ofkeme yenik dustum simdi. Yine de iyi niyetini gozumun onunden kacirmamaya dikkat ederek -zira ben de, iyi niyetle ama boncuklu bokumla boyle sacmalamis ve birilerini homurdandirmisimdir- dedim ki, sozlerindeki niyeti anliyor ve onlara belli sinirlarda katiliyorum da; ama her seyden once soru populer film degil, film nedir idi. (Bu sirada arkadas dedi ki, ama ben sadece bu ulkeden bahsediyorum, cunku ben burada yasiyorum.) Ben de devam ettim lafa basladik bir kez diye. Yoksa coktan pismanim yani. Basim agriyor, rezillik. Bunun farkindayim, iyi bir orneksin dedim. Der demez de sustum, utandim falan. Cok kotu bir ukalalik, cocuktan ozur dilemem gerekecek ustelik bence. Cok manasiz bir laf. Niye boyle konusuyorum diye kiziyorum kendime, sessizlik yemini mi etmeli. Neyse, onu izle bunu izle diyecek halim yok, o kadarinin enseye tokadi hak eden ukalalik olacaginin farkindayim cok sukur. Ve fakat ardindan soyle demek istiyorum ve neyse ki demiyorum; ama buraya yazmam lazim, sonra gelip bakayim ibret alayim diye. (Dekan da benim devam etmeyecegimi anladi ki eee family guy izlediniz mi bu hafta diye girdi oteki konuya.) Ha ben sunu diyecektim cocuga: Sana bunu soyleten, onemli bir argumana donusebilecekken, bunun aksine seni de beni de su dakika banallestiren su tavrinla, aslinda o bahsettigin supremacy'nin parcasi oldugunu, ve henuz bunun farkinda olacak hassasiyete de sahip olmadigini gosterdin. Niye boyle bir sey demek istedim, bundan gereksiz ne denebilir? Durum gereksiz, laf gereksiz. Ustelik de bendeki supremacy ondan beter. O hassasiyete sahip degilsin sen ne demek? Hani boyle sanki munazara edesin vardir da, dahil oldugun grupta baska zaman kosarak uzaklasacagin bir sey konusurulur ve sen bir an manasizca katilirsin o tartismaya, sonra da cikmaya debelenirsin ya, oyle iste. Yahu ben niye gicik oldum bu cocuga? Otekine niye olmadim? Nedir durum cozemedim. Kendime gicik oldum simdi. Gelip de bunun uzerine pit diye durumu cozen veya benim su dakikadan itibaren, tamamiyle dekanin westernlerden bahsetmesinden bayginlik gecirip oyalanacak bir seyler bulmaya calismamin eseri olduguna inanmaya basladigim su yaziyi ciddiye alan olursa cok bozulacagim. Neyse ki ders bitti su dakika itibariyla. Save now, publish at home.

ek: Nur Cintay'in is hayatinin dibine duzenli olarak ektigim ayrik otlarina ve yukaridaki yaziya bakarak, diyorum ki en azindan ben kendi blogumda takiliyorum Nur Hanim. Beni buradan yakalayamazsin.