Tuesday, January 29, 2008

Between the cortex and the buttocks

Inancin yitimi. O konustukca, bir oldum, “bu gunesli sonbahar gunu bu gezegende bir noktada olsak” dedikce ben kendimi, ne kadar bos geliyor soyledikleri diye dusunurken yakaladim. Oysa ki nasil da istiyorum bos degil demek. Dilegine katilsam da imkansizligi beni oyle hircinlastiriyor ki, istemem eksik olsun diye kollarimi savuruyorum boyle Cyrano gibi. Ama kuskunum yani. Burukluk var siklememek, alaycilik degil. O geri dondugu icin uzgun oldugunu, kafasinin dustugunu soyluyor. Ben geri donulen seyle gidilen seyin ayni oldugunu, geri donusun belki de sirf bu nedenle bir dusus olmamasi gerektigini soyluyorum. Nasil da saftirik yalanciyim heh! [Veya tam da ayni seyi soyluyorum ama itirazci, zit kafa oyle degil saniyor.]

(Okuyanlar dedi ki biz pek anlayamadik bu paragrafi.. Aciklama gerek. Simdi bu geri donulen ve gidilen sey muhabbeti, bana bunu yazdiran muhabbetin diger ucundaki arkadasimin anlattigi, yasadim dedigi "Extrovertive mystical experience" dan gelme. Yani o an, o ana cat diye baglanma. Yelkovanla akrebin bulustuklari an gibi. Huxley'in Ada'sindaki Mynah kusunun cigirtkanligini yaptigi 'burada ve simdi' hali. Lennon ve Imagine sarkisinin boyle bir deneyimle 're-visit' edilmesi. Tum sosyal kimliklerden, linguistik tanimlardan arinma, arindirma hali. Elektriklerin bir an gelip sonra tekrar gitmesi ama gozde zihinde vizyonlarin canli kalisi hali. Bu andan geri donuste, imagine edilen halde gormek etrafi. "Kollektif cennet", "bireysel nirvana"; arkadasima gore o anda orada olmakligi, "hep beraber ayni seyi yasamakligi" bu ani o sirada goremeyen bizlerin fark edememesi ve imagine edilenden geri donunce ayni yere dondugunun idraki, ama "mumkun olan halini de gormus olmanin" verdigi izdirap falan filan. Acikladi mi daha mi corba etti bilemedim.)

***
O konustukca ben kendimden korkuyorum. Cok baska fark edis benimki diyorum. Dedigimiz seylerin hepsine sosyal psikolojik, kritik teorisel, agdali guzel tanimlar verebiliriz demek istiyorum demiyorum. O anlatiyor dudak kenarlarina tukuruk birike birike heyecanla. Ben de ayni heyecanla okuyorum ustelik. Guzel soyluyor cunku ona ait cumleler soylediklerini. Okuyacam da dedim zira. Acaba gerisinde miyim, acaba sonrasinda tekrar donebilecek miyim imagine dunyasina diyorum. Yasarken gercek gibi hissettigim seyin imkansizligiyla, o seyin aslinda bir “gercek” olmayisi ayni sey degil. Imkansizin pesinden gidilebilir ama ya gercek olmadigina kalben artik inancinin kalmadigi bir seyin pesinden gidebilir misin? Hayir elbet. Gecici bir vazgecis, hayata karsi insansal bir huysuzluk olmasini diler devam edersin. Devam edebilirsin cunku inancsizlik, seni kendini oldurebilecegin kadar derin bir rahatliga, sukunete ve yavasliga kavusturur. Bu acidan surpriz ivmeler de getirebilir hayatina. Ama asil istedigim ne? Aylaaar once konustugumuz sisifus laflamasindaki bana donmek misal. O noktadan tekrar baslamak istiyorum. Inancsizligimin beni o mimlenmis ‘hal’in uzerinden tekrar gecmeye zorlamasini istiyorum. Birlige, yarenlige inanan ‘ben’, absurd olmayi goze alarak, ve hatta aslinda bunu hic de onemsemeyerek, inanmak istemekteyim. Bunu paylasacak esler dostlar var diye inanmak istemekteyim. Dinleten degil, ayni zamanda da dinleyen dostlar. Icimi pirpirlatan, yuzumu parlatan seyler yapmak istemekteyim. Hayatimi ve gunlerimi uretim bandina bakan isci gibi izlemeyi reddediyorum ve bu reddedisi bagirirken icim disim, hayatimi tam da boyle bir seye donusturmeye calisan gaileler, beni sikistiran burokrasi, hala inatla inandigim belki de conventional manada geleneksel yarenlik ve birlikteligin, tam da bu gelenekselciligin reddettigim hirtliklarindan kaynakli korkular ve ic bayan kaliplar yuzunden banallesmesi tehlikesi, bu nedenle benim banallesmem beni kutuphaneye gidip o cok sevdigim adamlarla kadinlarla hesaplasmaya zorluyor. Deli gibi boyle alenen. Boyle anlarda, tam da ben kendime soyle bir bakip, ‘bitti mi canim’ deyip baslayamadan, biri gelecek diyecek ki olacak boyle seyler elbet. Sanma ki hep boyle hissedeceksin. Her gun bambaska da olabilir. Son tahlilde insansin ve turun tarafindan orulu halihazirdaki dunyaya, sen de kendin bir seyler eklemleyerek, anlamlar katarak, representation of the self’lerle gelip gecen maratona katiliyorsun istemeden. Kosmuyorsun ama cikmiyorsun da. Bu noktada evet, balonu ben mi sisirdim! Tabi olduk o imaja, tam ortasina dustuk hemen anlayamadik diye isyan ediyor yazar. Bence sen de haklisin.
***
Geri donecegin ve simdi su an birlik diye hissettigin seyin aslinda hic olmadigini, zihninin sana oyun oynadigini fark edince ellerinle cizdigin giris kapisini kapatmiyor musun? Tekrar bulunabilir mi?
***
Beni imagine korkutmadi Aysel! Beni imagine’in aslinda hic olmadigi fikri korkuttu. Yandan istersen mantar al, lsd al ex at. Deneyimledigin, gercek gordugun sey ya harbiden de yoksa? Hissettigin gibi bir birlik, hormonlarin ve aklin oyunuysa? Bunu asla bilemeyecegiz (veyahut var mi bir yolu bilmenin?) ama suphe tohumu degil mi bu? O tohumun veletleri kafanda dolanir boyle arada fisildar sana ‘ayliiiin anani sikiyolar, yalan bunlar, hiclik var’ diye. Zayif anina geldi mi boyle inaniverirsin. Ama belki de hakli olabilecekleri ihtimalleri hep vardir. Beni kendim korkuttu Necla! Iskambil karti gibiydik dun. Bir tek seyin zit boyutlara, zit yonlere yansimasi gibi. Butunlesmesi imkansiz bir noktada ama tegetten dokunmali.
***
Hayatin, uzerimdeki dominantligini reddediyorum. Hayati tanrilastirmayi reddediyorum. Hayat da yarenim olsun istiyorum. Anlayisli olayim ben hayata. Kavgalarimiz tatli ve meyveli olsun falan fismanca. Bu is olmadi, cunku hayat vermedi, ezdi beni demedim. Once bir kendime baktim ve gordum aslinda kasim gozum baska yerlerde oldugu icin basit olani kacirmisim gozumden ve bu olamayisa katkida bulunmusum (cogunlukla yani). Oyleyse hayat olamaz tek suclu. Icine dustugum sosyal duzen olamaz tek sorumlu. Etrafimdaki kudretleri reddetmedim ama kendi kudretimi de gormeye calistim. Gotumu cilalamak seklinde de yapmadim bunu. Gozumun yasina bakmayarak yaptim. Sen soyle ettigin/etmedigin icin bu oldu/olmadi dedim. Ama tabii insanim degil mi ben de? Onu da ekledim sonuna ki hep Cimcoz kalmayayim. Yas ilerledikce yumusamaliyim, katilasmamaliyim. Soooyle bir flash back yaptigimda, katidan yumusaga gecis yaptigim kolay anlasilir zaten. Bunun katalizoru de esler dostlar yarenler oluyor. Katalizor sart oluyor. Katalizorun katalizorlugunu bilmesi de sart. Bilecek ki, iki uclu katarsis olsun. Gonuller senlensin. Aksi halde sen okuldaki bir sinifta, o sinifin dekorunun bir parcasi olarak, dersi cok iyi anlamis ogrencinin konuyu kusursuzca ozetledigi ana sahit yazilan sosyal varlik olarak kaliyorsun. Katalizor seni kendi gibi yasanan seyin icine aliyor halbuki. Zira sen de ona katalizorluk yapiyorsun. Bulunmasi zor bir iliski turu. Bugun benzer seyler konustugum arkadasima da dedim. Oyle geliyor ki bazen, etrafimda herkes ‘hoca’nin dediklerini anladi, bir ben anlamadim, sinavda cakacam gibi oluyor. Katalizor eksikligi.
***
O yuzden reddettim inancsizligimi dun gece, ‘inanmak’ istedim. Ondandir ki mantar dedim lsd dedim; rutine baglayayim alayim. Bir care olmali. Onun dedigi gibi bir recete. Insanlik veya benim icin. Balonlar sonsun ama bir ihtimal olsun, olmek ve oldurmek (veya yok etmek, silmek) olmasin o ihtimal henuz. Ihtimal olsun, inanilasi ve yalin ve guclu ve piril piril; olmama ihtimaline ragmen, inanmasi bile guzel. Inancsizlik fena. Gunler, uzerinden tas sektirilir gibi gecip gidiyor yoksa. Okumaktan haz ettigin yazar bir anda onune atiyor laflarini, kusuveriyor adeta ve sen sadik bir duvar olarak uzerinde top sektimesine musaade ediyorsun. Uzerinde top sektirirken iyi ses veren duvarlar vardir ya. Veya yazmak istiyor sen defteri oluyorsun. Araya notlar konduruyorsun ama yazara gitmiyor notlar biliyorsun. Ne fena ve ne guzel. Bu da benim top sektirdigim duvar. Okudugum yazarlar rastlar da okursa, okur da durursa ne ala.
***
Boyle hissediyorum.. Ayni seyi soylemiyoruz sanirken bir anda ayirdina variyorsun. Kendini tersten okudugunu fark etmek gibi. Yani tersten konusmak gibi.. Zor birsey ustelik ne aci ki ayni seyi soyluyorsun aslina bakarsan. Veya farkli soyledigimiz ne? Bando’daki bilmeceler gibi. Iki resim arasindaki farki bulunuz. Fena halde farklilar bu arada. Yani ayni gorunuyor ama var olan veya olmayan seyler, iki resim arasindaki yanlis benzerligin semantik yapisini alt ust ediyor. Guzel de olabilir bu yani. Uyum da boyle bir sey.
***
Ben bisiler yazmaya ugrasiyorum simdi. Yazmazsam bu beni delirtecek gibi, veya daha akla gelir bir ornekle sunu diyebilirim: Kasinti veren bocek veya kendi sacinin kili gibi. Tutup cekip cikardin mi, bir sonrakine kadar rahatsin. Ama bakiyorum dusunuyorum, bu adam niye benim ilerimde gibi duruyor. Niye mesela benim hissettigim seyi o konusmada benden once elini cabuk tutup soylemis de ben niye tersi yone asilmisim? Bir ilginc durum tabii. Guzel ama sanirsam kendi sinirlarinda.
***
Kendine katlanamamak nicin normal? Normal yapan ne? Genele vurulabilir veya evrensel bir sey olmasi mi? Dunya katlanilmaz bir yere donusuyor ne demek? Daha oncekiyle farklari nedir? Tutarli bir kotuye gidis varsa, bu tutarlilik beni paradoksal bir carpma etkisiyle iyi etkilemeliydi ama bekledigim bildigim, ogretilen anlamiyla bir ‘iyi’ degil bu sanki.. Yani donusen benim, realite ve bu dunya degil oyleyse.. Olan hicbir sey tutarsiz degil. ‘Consistency in inconsistency’ diye cevriliyor Aristo. Guzel ceviri. Oyleyse belki de onumden gecenleri tutamayan benden baskasi degil. Bir an dikkatim dagilmis bir bakmisim aaa dunya kotuye gidiyor.. Oyle mi? Ben gidiyordum zaten sen gormemissin. Reddediyorum veyahut bu tutarliligi surekli. Umut etmek realiteyi reddetmek midir? Veya biz hep iyiye gitsin derdindeyken bu duz cizgi gidisi goremedik de kotuye donusum var mi saniyoruz. Kotuye giden dedigimiz aslinda gercegi gorme deneyimleri ile yasanan zikzakli idrak cizelgemiz mi? Yani saniyoruz ki birseyler kotuye gidiyor ve fakat tutarli iste. Kotu deyince beklentilerin tersine bir sapma soz konusu. Kotuye gidiyor demek icin beklenen baska bir sey olmali kafada.
***
Sena (tevellut 1990lardan biri), nam-i diger dugme burunlu biricik kuzenim, msn’den haber etti dedi ki teyzem agliyor simdi Aylin abla. Amma sulugoz. Neden dedim, biliyorum oysa. Senin sarkilarini dinlediler, sonra Ragip Amca siir okumaya basladi. Muberra teyzemin de gozleri doldu agladi. Ben de dedim ki git sen saril ona, de ki ferah aglasin.. Ben de simdi tam su an onu dusunuyorum sadece. Mesaji iletti Sena.. Daha cok agladi ama dedi sonra. Simdi su an iste. Gercek bu. Beni nefesi darlanarak ozleyen, guzel bir anne var. Kelebek gibi annem. Kuvvetli ama oyle de narin, dokunmaya kiyamadigim pembe teni gibi. Ses cikarmamaya ozenli agliyor su anda, nefes verisini duyuyorum yutkuna yutkuna. Bir de kiziyor kendine niye agladi diye, Sena bana niye dedi diye, duyabiliyorum. Ragip Amca da katilmistir ona eminim ben. Sena diyor ki keske ozlemek diye bir sey olmasa. O hep bizi ozleyerek gecirdi simdiye kadarki kisa yasamini. En cok birlikte olmayi sevdigi biz hep uzaktik ona. Oyle guzel bir de inadi var hayata, diyor iste ne sulugoz annen var diye bana.. Duygulari patlamis kadinlar ailesi bizimkisi. Sena da bizden, simdi ben de agliyorum cunku seni ozledim diyerek gogsumu kabartiyor benim. Bir manyak kadin daha eklendi aileye hayirlara vesile olsun. Simdi su an beni ozluyor onlar. Gecedir orada, musait duygular ortami ele gecirmeye. Esyalarin ses cikardigi saatlere gecti orasi. Ben ofiste, kulaklarima Bulent Ortacgil tiktim guzel guzel.
***
Kutuphaneye yururken tekrar sordum kendi kendime. Denizde bogulayazdigim ve kurtarilmadan hemen once yasadigim en guzel deneyim olan teslim olmanin hafifligi ani; 3 ya da 4 yasinda gordugum o tuhaf ruya nicin capcanli aklimda hala? Benim de “Attention” diyen tropikal bir kusum var sanki mynah kusu gibi kafamin icinde. Hani insan en cok bunu unuturmus diye Attention der ‘Ada’daki kus insanlara, burada ve simdi der ardindan. Bakmayi, uzerinden gecmeyi reddettigin, erteledigin her neyse bir an once aradan cikar ki burada ve simdi var olabilesin. Var oldugunu sen de anlayabilesin.

Biz de oyleyiz. Onca sey geldi gitti aklima, bir bakmisim bir arpa boyu yol deriz. Ama mumkun mu gercekten ayni yere donmek? Yani hicbir seyin degismemesi. Bunun farkinda olmak bile yokken nasil ayni yerdeyim denir?

Ahan da Huxley’in yutarak okudugum Ada’sindan, bulabildigim Ingilizce kopyasindan simdilik parmak bastigim, ama daha guzellerini buraya koymaya ant ictigim birkac alinti:

“Attention to the experience of something given, something you haven't invented. Not the memory of a form of words addressed to somebody in your imagination."

"With nothing between the cortex and the buttocks," said Dr. Robert. "Or rather with everything---but in a condition of complete unconsciousness and toxic stagnation. Western intellectuals are all sitting-addicts. That's why most of you are so repulsively unwholesome. In the past even a duke had to do a lot of walking, even a moneylender, even a metaphysician. And when they weren't using their legs, they were jogging about on horses. Whereas now, from the tycoon to his typist, from the logical positivist to the positive thinker, you spend nine tenths of your time on foam rubber. Spongy seats for spongy bottoms---at home, in the office, in cars and bars, in planes and trains and buses. No moving of legs, no struggles with distance and gravity---just lifts and planes and cars, just foam rubber and an eternity of sitting. The life force that used to find an outlet through striped muscle gets turned back on the viscera and the nervous system, and slowly destroys them."

[...Vijaya explained,] "If you'd been shown how to do things with the minimum of strain and the maximum of awareness, you'd enjoy even honest toil."

The point," Susila answered, "is to get people to understand that we're not completely at the mercy of our memory and our phantasies. If we're disturbed by what's going on inside our heads, we can do something about it.

No comments: