Showing posts with label Somehow Political. Show all posts
Showing posts with label Somehow Political. Show all posts

Thursday, April 17, 2008

Militarizm uzerine

Rasyonel dusunce adina bir gereklilik oldugundan konsept olarak yaklasildiginda, dikkat edilmezse toplum, insan ve elbette bunlara bagli gundelik hayattaki turlu cesitli yansimalari onemsizlesebilecek, fasist ideolojilerin, sistemlerin ogretisidir. Sahip olma ve getirdigi guc (misal ABD’nin Irak’ta var olmasi yaygin olarak petrol icinmis gibi dusunulse de, aslinda bolgedeki politik ve tabii ekonomik soz ve eylem gucunu pekistirmek icindir), egemenlik kapasitesi ve manipulasyon yetisi, insanlarin nicin savastigi uzerine hatasiz yerlestirilebilecek nedenler arasinda sayilabilir. Kavramlari sosyal gercekliklerinden veya ornek-uygulamalarindan ayri tutarak veyahut bu iliskiye gerekli vurguyu yapmayarak olusacak siniflandirmalar, analizler, konuya yalnizca terminolojik yaklasma hatasinda bulunup, epistemolojik ongoruden yoksun kalabilirler. Zira militer sistemlerin gozbebegi orduyu meslek icra edilen bir kurum, askerligi de profesyonel bir meslek, uzmanlik alani haline getiren rejimler ile; insan dogasina atfedilerek tartismasiz kabul goren, insanin dogasindan bilinen (orn. savasmak), yansiz ve nesnel oldugu inanci sistem tarafindan cesitli yollarla yayginlastirilmis (dominant) bilgiyi olusturan iktidarlar aynidir. Bunu gozden kacirmak, orduya yuklenecek nostaljik ve de hissi niteliklerin daha da kutsallastirdigi profesyonel is tanimlarini desifre etme yetisini bizden alir goturur; Michel Foucault’in deyimiyle gizlenen soylemsel yapiyi iyice kemiklestirir. Savasin ve kaynagi olan militarizmin mesrulastirilmis motivasyonlarini cozmek icin de bu iktidar ve bilgi iliskisi ve hatta iktidar ve inanc iliskisi her daim aklimizda olmalidir. Zira militer mentalite, kesinlikle mumkun olan alternatif toplum duzenlerini, dogaya aykiri ve dolayisiyla imkansiz gosterme kabiliyetini bu iliskilere ve bunu goremeyen bizlere borcludur. Can kayiplarinin, sehitlik mertebesiyle sereflendirilmesi; olenlerin olmeden once, savasta yakinlarini kaybedenlerin de sonradan (veya her daim) sorduklari ‘nicin savasiyor(uz) sorusunu kafasi karisik, gerceklikten kopuk duygusal bir patlamaya donusturur, bogar. Soruda israr edilmesi halinde cevap milliyetcilikten, vatanseverlikten, ummetcilik veya (enustunculugu de –supremcy- icine dahil etmekte bir beis gormedigim) bireyci ozgurluk inanclarindan gelir, bu yolla yakinanlar sisteme geri kazandirilir.

Bildigimiz anlamda savas, iddia edilenin aksine dogada yer almaz. Hele ki kendi cinsini yok etmek ne bir icgudu veya durtudur, ne de insan dogasina aittir. Kapitalizm, emperyalizm, fasizm vb sistemlerse, kendinden olani veya herhangi bir varligi hayatta kalma amaci harici bir sebeple yok etmeyi, dogada var olan sarta bagli oldurmeyle es tutarak, dogallik argumanini besler. Militarist sistemlerin bir baska stratejik basarisi da bence militarist toplum belirtecleri olarak yalnizca askeri yonetimleri veya ordu mensubu olmaya devam eden devlet baskanlarina sahip olmayi one cikarmalaridir. Boyle olmayan sozum ona demokratik, bariscil ve hatta tarafsiz devletler, ordularini goreve cagirma nedenlerini business jargonuyla (ve/veya ulusal tarihle yakindan baglantili duygusal soylemlerle) anlatir, sirket modelinde yurutulen ulke yonetiminin optimum verim alinabilecek karari gibi gosterirler. Iste bu nedenle de, militer soylemleri saklandiklari deliklerinden cikarmak, afise etmek icin bu kulturlerin ardindaki konseptleri, bu konseptlere sikica bagli militarist gostergeleri, bilgi kaynaklari, bilgi paylasim yontem ve aglarini, bilgi onderlerini incik cincik etmek gerekir.

Konu buradan devletlerin ortaya cikisi, ulus devletlerin devreye girmesiyle, ajite edici cesitli sebeplerle mesrulastirilan (veya buna gerek dahi gorulmeyen) fetih amacli savaslarin, yerini daha sofistike ve devletce yasallastirilmis sebeplere birakmasina gelebilir. Bu ‘yasal’ yani mesru sebepler arasina, basi ceken milliyetcilik harici, mesela vatanseverlik, emperyalizm, totalitarizm, cinsiyet ayrimi, ustunculuk ve irkcilik da rahatlikla eklemlenebilir. Guc iliskilerinden kaynakli sebepler harici savas, ayni zamanda bireyler uzerinden toplumun genelini devlete (ekonomik sebeplerle mecburen) bagimli ve (milliyetcilik sayesinde duygusal nedenlerle) adanmis kilar (varlik, ondan daha yuce, kolektif oldugu yalaniyla olusturulan bir ust varliga armagan edilir). Bu adanmislik ve bagimlilik icin yaratilacak veya var olani cilalayacak iliskiyi Aldous Huxley “an encyclopedia of pacificm" kitabinda sahane kuruyor ve diyor ki, “milliyetci putperestlik, kisisel asagilik hissini yatistirir, keser.” (Buradan spor izleyicileri, ozellikle futbol maci izleme rituellerine selam cakiyorum.)

Iradesiyle kan bagi kesilmis insan, ulus devlet, sinif, irk soylemleriyle, ‘digerleri’ uzerindeki hem bireysel hem de komunal ustunluk ihtiyacini tatmin eder, bir tasla iki kus vurmus olur. Milli guvenlik ve kisisel guvenlik aynidir ve ordu sayesinde korunmaktadir. Bu nedenledir ki militarizm tesiri son derece kuvvetli, ideolojik bir yurutectir. Burada araya teknolojik gelismeyle kafayi cizdirtici bir paralellik gosteren vahset uygulamalari da eklenmelidir. Bu noktada da Hannah Arendt’e basvurabiliriz. Siddet uzerine kitabinda Arendt, rasyonalist militarist amaclardan bahseder ve militarizm lehinde ikna yontemlerinin zafer soylemlerinden barisin en etkili koruyucusu olarak caydirma politikalarini koyar. E tabii bu noktada en guzel orneklerin basinda nukleer silahlanma gelir. Hepi topu caydirma amacli bir silahlanmadir, butunuyle barisa hizmet eder (!) Devlet de elbet tehdit olarak iddia edecegi bir durum ortaya ciktiginda bu imtiyazini guc kaynagi olarak kullanacak ve savas acacaktir.

Aslinda benim en cok ilgimi ceken militarist ikna yontemlerinin basinda cinayet / vatana ihanet tantanasi gelir. Azicik bundan da bahsedip istemeden uzun olan bu yazimi sonlandirmak istiyorum. Yani aslinda kisaca, hatirlatmak maksatli ortaya atacagim sey sudur: geliskin modern toplumlarda ve gelismekte olanlarda kisinin vatanina ihanet etmesi, cinayet islemek gibi yuz kizartici, adi ve affedilmez suclarla dolayli yoldan kanunen bir tutulur. Bu carpik ve akil almaz durum, ne yazik ki yalnizca yasalarla degil, ondan da kuvvetle toplum tarafindan, kisisel onurla bir tutularak (mesela namus borcu) korunur. Iste bunu demek istedim. (Aslinda bu vesileyle, savas zamani tecavuz vakalari Pippa Bacca tecavuz ve cinayetine super baglanir ya, ben sadece boyle kancikca bahsetmis olayim).

Sunday, April 13, 2008

Pippa Bacca

Bunu sozluge de yazdim. Dolayisiyla aradaki 'yazar', 'baslik' vs gibi sozleri yabancilamayin.. Bunu belirtme sebebim de, soz konusu kelimeleri ve onlara bagli ifadeleri duzenlemeye usenmemdir. Yoksa sozlukte yaziyorum diye duyurma niyetinde degilim, zira yazmiyorum. Yazdim saniyorum, caylakligin raconu bu. Sonsuza kadar san. (Yuttum vallahi bu son sozleri, gulug gulug yuttum)

elimden geldigince benden once yazilanlari okudum, hani tekrar tekrar bir seyler soylemeyeyim diye ve fakat gordum ki, en azindan bu baslik altinda cok da onemsenecek bir sey degil bu. zira ofkeyi duyurmaya, dokmeye, yer yer de serbetlemeye ihtiyac var. hepimizin uzuntu dolu mesajlari, olayin vuku bulabilmis olmasindan dolayi degil ama turkiye ve turkiye benzeri ulkelerin, diger ulkelere nazaran, boyle bir olayin gerceklesmesi icin tum politik, sosyolojik ve hatta sosyal psikolojik sartlara sahip oldugunu bilmemize ragmen kafamiza inen saskinliktan kaynaklanmaktadir, bana sorarsaniz tabii.

lanetlemeler arasinda misal bir yazar demis ki (kabaca, hatirladigim kadariyla alintiliyorum) ulkede gazeteler ve diger iletisim araclariyla duyuru yapilsa belki bu olmazdi vs. gazeteler ve diger iletisim araclariyla duyuru yapilsa dahi bu olay gerceklesirdi. bir kere zaten pippa'nin gezisinden gazeteler haberdardi. kayboldugu zaman ana basinda yer aldi. toplumda var olan kayitsizlik, 'sorun' insan gruplarini gorunmez kilma, elbette "toplumun aynasi" kitle iletisim araclarinda da var. baska sorular da bu noktada akla gelmiyor degil. mesela haberlesme araclari kac hanede var, kac kisinin hanesi var, kac kisi bunlari dinliyor, okuyor veya okuma biliyor, kac kisi bu haberleri umursuyor, kac kitle iletisim araci bu tur haberleri bas sayfadan, gorulebilecek buyuklukte veya dikkat kesilinebilecek uzunlukta veriyor?

burada konu insanlar sekse doysun yeter artik da degil. olmamali. sukunetimi bozacak gucte zirvaliklar bunlar. boylesi bir cozum onerisinin, her mahalleye bir okul acilsin, her seyin basi egitim ve/veya her seyin sorumlusu egitimden farki yok. gebze ve benzeri bolgelerde yasayan insanlarin, kendilerine birkac saat mesafedeki daha temiz pak ve ‘insan’ gibi sartlarda yasayanlara bakisinin, temiz paklarin onlara bakisindan farki yok. islenen sucun, adli ve ahlaki buyuklugu su goturmez; dogrudur, katiliyorum. fakat bunun yaninda mesela suclu kisinin sosyal sartlari hafifletici neden olarak gosterilemez denecektir. hakeza hafifletici neden bulmak derdiyle yanmiyorum, ne var ki bu sosyal sartlar, yani fiziki yasama kosullari, calisma sartlari (tabii bir is soz konusuysa), bir takim adi suclardan, bu suclarin ardindaki motivasyondan ayri dusunulemez. bu sebeplerin hicbirine luzum olmadan islenmis 'ayni' suclari koltuk altindan cikarmak da cok kolay elbette. ama burada amacim kefenin bir tarafina yuklenmek degil. kefenin bir tarafini parmagimla isaret edip, dikkat cekmek.

gebze'ye gittiniz mi hic bilmiyorum. ben bir ara sik sik darica'ya giderdim ve bunun icin yolum gebzeden gecerdi (toplu tasima araclari kullanmak kaydiyla). kendi basina ve haline birakilmis bolgelerdir bunlar. sekilsiz yapilasma dolayisiyla fakirlik goze batar. elbette bu fakirligin arasinda, 'bana bulasma da ne halt edersen et' diyen devletten ustaca koparilmis 'gayri-resmi' haklar ile olusturulmus tam da o fakirlige gore bir orman kanunundan guc alarak kalelerini dikmis, bolgeyi parsellemis cikar babalari ve capulcular da vardir. bunlarin cogu da, bir zamanlar ayni siddette fakirlik cektigi komsularini, eslerini dostlarini sogusleyen, ust tabaka fakirlerdir. bu bolgelerin kendi kurallari var dedim, soyle bir ornekle aciklayayim. bakimsiz, ilgiden yoksun evler nasil curur veya disaridan bir goze uyumsuz gorunse de kendi ic dinamiginde nasil carpik (ama yikilmak uzere) bir uyum yakalamis olursa; bu bolgelerde yasayan, kendi kaderlerine terk edilmis, ‘gorunmez’ kilinmis insanlar da, goze gorunen ve itilmelerinde garip bir sekilde onemli bir rol oynayan fiziki goruntulerine vurmus fakirlikleri ve 'cahillikleri' bir yana, kendi bolgelerinin (veya siniflarinin) kanunlariyla dovulmus ruhsal ve ahlaki halleri cercevesinde bir suregenlige sahiptir. caresizlik, hinc ve yalnizliktan beslenen bu carpiklik, pippa orneginde oldugu gibi kendini disariya duyuracak yollar bulur, olaylar yaratir. yaratir ki, bu carpikligin disinda kalanlar, carpikligi daha da itsin, ondan daha da tiksinsin.

sonu sevimsiz bitmemis bir baska ornek de, misal bir ara tv magazin programlarinin gerilimi durtukleyen muzigimsi bir seyle verdikleri ‘tinerci cocuklar arzu yanardag’a saldirdi’ haberi ve yanardag hanimefendinin ‘insan degil bunlar’ diye bagir bongur hezeyanlaridir (bu yanardag haberinden ayri olsa da, genel olarak televizyondan bu cocuklarin imdadina kosan da, onlari ayni hizda polise ihbar edebilen savas ay olmustur malesef). yine de ummak, dilemek insana mahsus. umuyorum ki, pippa’nin basina gelenler, beyaz gelinlikli mujde ar esprilerinden, ictenlikleri su goturmez ama bir yere varmayan, ic bosaltici serzenislerden oteye gecer. sacma bir insanlik gosterisi yapip suclu kisinin ezilmis, itilmis bir zavalli olarak bagra basilmasi da elbette normal olmaz. ve fakat turkiye oyle turkiye boyle, ah bu magandalar, avrupa burada biter arkadas gibi masa basi sohbetlerini de artik kesmek ve gozleri acmak lazim. sikayet edebiyati, su benden onceki 12 sayfada mutekerrir sekilde hatirlatilmis benzeri tecavuz ve/veya cinayet orneklerinden de anlasilacagi gibi, bir ise yaramamis olacak ki bu olaylar sikca tekrarlanmistir. ki turistlerin oldurulmesi harici bir ornek de verilmemistir, veya gozumden kacmistir bilemedim; ama misal kan davasi nedeniyle oldurulen yuzlerce genc kiz ve genc erkek de vardir, bunun harici baska benzeri cinayetler de mevcuttur, hatta bunlara faili mechullar, faili belli ama mudahale edilmeyenler de dahildir. bunlarin ozde birbirlerinden hicbir farki yoktur. genis (olcekte) bakmamiz, genis olcekte hareket etmemiz gerekmektedir. bu adam pippa'ya nasil tecavuz edebilmis, oldurebilmis ve sonra da gomebilmisse ve bunu yaparken bariz bir ahlaki yoksunluk icindeyse, bence biz de ayni hizla adami, adamin nezdinde de tum 'maganda', 'kiro' sifatina layik gorulen adamlari kiniyoruz ve bunu yaparken de bariz bir akli yoksunluk, buna bagli olarak mudahale ve eylem aczi icinde oluyoruz. mudahale gucu, akil tutulmasindan kurtulus, akli mengeneye almis, kendinden olani, yaratilmasinda payin olan 'canavar' bolgeleri gormezden gelmene sebep olan gucleri, sistemleri gormeyi gerektirir.

Thursday, April 10, 2008

Sozlukten arak: Annem kurt, babam arap, ben turkum

Sozlukten arakladigim bu basligin altina, yine sozlukte muzmin ve bir o kadar da gorunmez bir caylak olarak yazdigim kisa yaziyi buraya koyayim istedim. Zira konuyla hafiften alakali bir haber de okudum bugun Radikal'de. Tam su an, Atlanta Havalimani'nda beni Virginia'ya goturecek ucagi bekliyorum. Elimde kahve, onumde bilgisayar, karsimdaki basik ekran TV'de David Petraeus, Amerikan ordusunun Irak'tan nicin cikmamasi gerektigini anlatiyor. Uyumadim yine bir gun once, dolayisiyla iki gunum birbirine baglandi, bulandi. Havalimanlari da malum araf gibidir. Oyle takiliyorum. Sozlugun gorunmez 9. nesil caylaklarindan biri olarak, kelamimi buraya da atayim dedim. Malum gorunuyorum. Yahu arkadas ne onemliymis, nasil tatli bir egoymus, ne bicim bir aliskanlikmis gorunur olmak? Buyurun kucuk harfli Ibrahim Tatlises alintisi yorumum:

irak'taki egemen etniklerin adeta bir ozetini veren tumce. kurt de var, arap da var, turk(men) de var. 2003 isgali oncesi birbirleriyle gayet iyi gecindiklerini, komsuluk iliskilerinde bir husumet olmadigini ama bu isgalin, hem isgal kuvvetlerinin, hem de ulke icindeki uyuz danalarin cikarlarina pek guzel hizmet etmesi dolayisiyla islerin sarpa sardigini biliyor muyuz? biliyoruz tabii. (gerci sunu da eklemek lazim ki, bu etnik mesele, 90'larda dahi temcit pilavi islevi gormustur ama irak'ta yasayan halklarin birlikte yasayabilme icguduleri, ancak bir icgudu olarak yasayabiliyor olsa da, yerli yerindedir).buyuk orta dogu politikasi, plan procesi tanir mi etnik metnik, hepimiz turkuz gibi bir sey lazim. hepimiz irakliyiz diyecekler misal. tatli tatli gecinir gideriz, cesit cesit adet, gelenek var ne guzel saftorozlugundan nasyonel birlik beraberlige, rasyonel kapitalist demokrasiye gecis yapacak bir gun irak da. (uzun bir vakit alabilir elbet, zira kaos irak'in dogasi oldu artik); boylece de, tipki komsulari turkiye gibi, onlarda da farkli etnikler bir arada yasarken, kendilerine irakliyiz biz demezlerse hassas dengenin, ulke butunlugunun sarsilabilecegi inanci iyice oturacak, konu (farkli etniklerin bir arada var olma durumu) kendi katiksiz ve spontane kontekstinden alinip, modern millet-devlet soyleminde muhimlestirilecek, icinden korku teorileri uretilecek, herkes gizliden gizliye kendi grubunu (etnik, sirket, millet vs bunlar benzer seyler) destekler iken, sahtekarligin da bir adabi vardir mottosuyla eskaza kantarin topuzunu kaciranlar olursa hepimiz irakliyiz diye tum milleti sagduyulu olmaya davet edecekler, her iyi vatanseverin de yapacagi gibi. kaldi ki, komsulari turkiye gibi ulkenin ismi, ulkede yasayan egemen halk grubununun isminden turetilmemistir; dolayisiyla safti iyice kaymis bir milliyetcilige cok da fazla bel verilmeyebilir. ve fakat her iki durum da abd'nin isine gelir hale cevrilebilir. yani ister etnik ic savas olsun, ister hepimiz irakliyiz istikrarini bozmaya yeltenen, ses yukselten azinliklar problemi olsun. her yola gelir, esnek bir projedir orta dogu projesi. konu da oyle petrol metrol degildir tabii; artik nihayet bilindigi uzere konu bolgede bir sekilde politik bir guce sahip olmak, daha dogrusu var olan gucu pekistirip arttirmaktir. petrol bonus. tek bir irk veya etnik altinda birlesmek veya en cok kendi grubunun hakkini savunmak, oncelik kavgasina girmek, bu noktada aslinda ayni yola cikar, ayni amaca hizmet eder, ayni kaynaktan beslenir. bizde de (turkiye) durum bundan farkli midir? pek de degildir bence. dolayisiyla birakiniz kim nasil isterse oyle tanimlasin kendini. mujde ar da misal dunya vatandasiyim diyor. laf geldi mi? ar'in iyi niyetini seziyor olsam da, liberal ve kaypak kisilerce de rahatlikla motto haline getirilebilecek bu cumle, cumleyi sarfeden kisiyi bariscil mi kiliyor? e bu durumda tatlises, oyleyken boyle ama ben turkum dediginde niye $arlansin? o da kendince bir baris mesaji veriyor; bunu varligini dominanta baglayarak yapiyor ve adamcagizin aciklamasina butun olarak bakildiginda, soz konusu ifade birlik mesajiyla taclanmis bir bildiri gibi duruyor. aslinda demek istedigi turkiyeli'yim. mustafa kemal'in ne mutlu turkum diyen sozunu, yok o aslinda turkiyeli olmayi kastetti diye savunabiliyorsak, tatlises de bu aciklamasiyla savunulmayi hak ediyor. ilelebet populer, ilelebet ezici turkluk soylemi, turkiyeliyim deyince yumusuyor ve fasist bir soylem olmuyor nasil olsa, degil mi? ben de bu durumda, cumlede gecen turkum kelimesinin son iki harfini aliyor, kendi cebimden tatlises'e -iyeliyim'i hediye ediyorum. hayirli, ve de ugurlu olsun.

guncel guncel edit ve de ekleme:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=252646&tarih=10/04/2008pek sirin, pek barisa davet edici bir mesaj degil mi? 30 bin asker de herhalde irakli olmanin oneminin iyice idrak edilmesi icin talep edilmistir?

Redaksiyon sart: Su anlamda sart: Kurt, Arap ve Turkmen diye bahsederken Irak halkindan, diger ayrimlari, misal mezhebi fraksiyonlari da soylemek gerekirdi zira onlarin arasindaki gerilim, savas oncesinde de az cok var idi. Saddam rejimi zamaninda siddeti cokca hissedilmis ayrimlardi bunlar. Simdi de misal, artik herkese malum oldugu uzere, silahlari el altindan Sii ve Sunni taraflara kardes payi yapan Amerika mevcut. Bu gerilimlerin savas donemlerinde ayyuka ciktigini da, herhangi bir arastirmaya basvurmadan tahmin etmek mumkun olabilmelidir. Bunu boylecene not duseyim dedim.

Tuesday, March 11, 2008

Buyukanit

Yahu cok sinir bozucu. Buyukanit'in Fenerbahce maciyla ilgili soyledikleri de artik alintilaniyorsa, populer kisilik olmustur demektir. Yaratilabilecek imajin arkasindaki strateji uzerine cesitli tahminler getirilebilir ama buyukanit'in bu imaji tasiyabilecek sevimlilik, ilginclik veya sikici da olsa bir orjinaliteye sahip oldugunu sanmam. Yine de eglenceli metinler ve gozlemler bunlar. Buyukanit'tan misal 'cocuklar beni tanirsiniz..' tadinda hulya avsar agizli girizgahlari gazeteciler "siz duygusal bir insansiniz.." tespitleriyle karsiliyor artik. Bu durumun kafada gorsele donmesi ve uzerine baska abeslikler ekleyerek ve biraz da adamcagizi maymun ederek aslinda daha komik durumlar yaratilabilir. Burada halihazirda mevcut komikligin dozunu artirmaktan bahsediyorum; misal tonlamasi uzerinde oynayarak, ve bu tonu jestlerine de isleyerek vs. Cunku zaten olayin ozunde taze ve guzel bir malzeme mevcut.

Ordu-devlet, ordu-hukumet, ordu-muhalefet, ordu-halk, ordu-secmen, ordu-dunya iliskileri bereketli bir donemde.

Wednesday, March 5, 2008

Evrensel siyasi tutarlilik

Giderek daha da katlanilmaz oluyor gazeteleri takip etmek ve Turkiye'de olup bitenleri okumak. Bunu 'allakaretmesin bu ulkeyi, bu siyasileri, iyi ki Amerika'dayim, biktim valla, okuyamiyorum gazeteleri, es geciyorum' gibi anlamasin kimse. Sadece hissettigim ofkenin yan etkileri budur, midem gercek anlamda buruluyor ve kusmak istiyorum. Tepkilerim asiri uclarda oluverir benim bazen evet, bunun da etkisi vardir ama durum bu. Kaypaklik, yuzsuzluk ve kor goze parmak ifadeler cileden cikartiyor beni. Tarihin tekerrur edisi, siyasette, ona bagli olarak savaslarda umut kirici.

MHP'nin, AKP tarafindan (ya bu da fenomenolojik bir vaka bu arada.. Kafami mikiyor), Kurtler'e saglanacagi soylenen sosyal ve politik haklar icin "ihanet projesi" demesi, ilimli siyaset, insan olmaya basladilar, bakiniz edebiyle sag partiler artik, ulku ocaklarinin pencere pervazlarini saksida cicekler susluyor yalanlarini, ucuz propagandalarini bir anda yerle bir ediyor; tabii gormek isteyen goze. Bu anlamda iyi bir sey. Misal Radikal'den direkt alintiliyorum AKP hakkinda MHP'den gelen aciklamanin bir kismini:

"...AKP'nin "PKK'nın siyasi gündemine dayanan siyasi açılım sürecini kademeli olarak hayata geçirmeye hazırlananlarla" nikâh tazelediğini savundu."

Neresinden tutsan ki simdi bunu? Sirf su cumleden, MHP'nin yapisal ve ideolojik cozumlemesine dair bir makale hatta abartmali ama imkansiz olmayan bir tahmin daha yurutup kucuk capli bir tez bile yazilabilecegini iddia edebilirim. PKK'nin siyasal gundemi, PKK'nin siyasi acilim sureci diyerek bu hareketin, bu orgutun arkasinda bir ideoloji, bir siyaset yattigini, muhtemelen de kazanilmak istenen bir takim siyasi haklarin soz konusu oldugunu kabul ediyorsun. Bu senin icin kabul edilemez bir sey zira fasistsin, otokrasi ister yurecigin, anliyorum seni. Bunu birilerinin kademeli olarak hayata gecirmek istemesi kabuslarinin en buyugudur. Hele ki zaten inandigin irki temsil ettigini iddia ettigin bir mecliste, DTP denen kalpazanlarla ayni havayi solumak zorunda birakilmissin. Bu da yetmezmis gibi simdi daha da fazlasini istiyorlar ve senin hukumetin buna canak tutuyor, firsat verecegini soyluyor. Bir biraksalar atacaksin hepsini, vereceksin eniklerine alenen bu sefer defterleri durulsun diye ama olmaz. Bu tavra da tavim ben, zira tutarlilik devam ediyor, tam bir fasist diye gurur duyasim var; gozlerinden operim. Uzerine bir de nikah tazelemek dedin, tamam oldun. Bize de ancak AKP-DTP iliskisinde hangisi erkek hangisi kiz, kim kimi mikmekte diye bayagi sakalar yapmak duser. Bu durumda hangisi ibne oluyor, gotveren oluyor vs. Uzar bu. Nedir? Adam dogasina aykiri bir sey soylemiyor, fasist dedigin boyle konusur.. Tutarliliklari icin tebrik bile edesim var MHP'yi..

Ya CHP ne oluyor? Yani bana sorsan onlar da tutarli ya; yine de taraftarlari soz konusu olunca bir saskinlik oturabiliyor uzerime. Yani nice CHP'li gordum. Parti ici rezaletlerini cok yakinen bilmekteyim zaten. Ne var ki aklima kendi ailemde, veyahut aileye yakin tanidiklardan kimseler geliyor. CHP'li olup koru korune kemalistleri saymiyorum. Onlar malum. Bir de soyle bir kitle var misal ailemde, cevremde. Hepsini cok seviyorum, cok sekerlerdir vs ama misal genc kizliklarinda, delikanli caglarinda "Avrupalar"da okumuslar (bu lafa da hastayimdir, avrupalar; cogullayinca daha da parliyor anlam); sonra guzel guzel islerde calismislar, "aydin" olmuslar, ulkelerine donunce imrenilerek bakilmis onlara, Mustafa Kemal'in bursla yurt disina yolladigi cocuklar gibiler adeta. Neyse, bunlar haliyle CHP'li. Ve fakat Deniz Baykal'a da kuskunler, sebep sor, net bir sey soyleyemezler. Sonra bunlardan biri, en son yapilan secimler oncesi yaptigimiz bir sohbette agzimi bir karis acik birakti. Hala ne kadar da siyaset safi oldugumu suratima carpti resmen. Sen misin Cem Uzan'i iplemeyen, parayla satin alinan secmen birakir adami yari yolda, arkadan seeder falan diyen. Al sana.. Gunes gibi, altin gibi parlayan saclar, bicak gibi, cakir mavisi gozler fetisiyle buyumus bir millet olarak Uzan, dirseklerime kadar sokacam alt metinli, kollari siyrilmis beyaz gomlegiyle kalplerini kazanacak tabii bu Baykal partisi eskilerinin. Neyse dedi ki bana bu teyzecigim, ben bir de Uzan'i deneyecegim bu secimde. Guzel seyler soyluyor, denenmemis hem. Kepek yapan sampuanini degistirmek uzere raflari dolasan, artik yeni bir marka denemeye hazir musteri gibi. Ayrica da hepsi ayni bunlarin, al birini vur otekine (en klasik ve en berbat secmen soylemdir, gozumde affedilmezdir); Uzan yolsuzluk yaptiysa peki suna buna ne demeli diye de eski gazete bilgileri tazelenir vs. Buyrunuz mevcut CHP taraftarlari. Partideki kaypaklikla karsilastirildiginda tutarsiz degil tabii ama tanidigim bildigim, dogru duzgun, akli fikri saglam, bir de kemalistlik taslamasa harika olacak insanlar var. Onlar niye oradalar? Nicin turban yasagi kalkmasin diye akla hayale sigmaz saklabanliklar yaptiklari yuruyusler duzenliyorlar? Anlamsiz, anlayamiyorum. Amerika dedi diye ciktik, bu ne kepazeliktir diye sinirden dudaklarimi isirmama sebep olan aciklamalar yapmaya devam ediyor Baykal. Bad ass olmaya calisiyor. Kimse beni susturamaz, freedom of speech!!! Tavir bu. Cok rezil, cok igrenc. KI, tutarsiz degil. Zira en basindan beri savasa, askeri mudahaleye susamis soylemleri olan, taraftarlarini ve muhalefeti paylastigi partileri ve de orduyu gaza getiren, durten bir CHP, elbet harekatin bitmesinden memnun olmayacak ve memnuniyetsizliginin temeli, AKP'ye saldirmaci ve artik alenen orduya da bulasici bir "Amerika'nin usagi, kuklasi" suclamasina dayanacak. Askeri mudahale basindan beri yanlisti, sivil cozumler bulunmali, demokratik platforma tasinmali artik bu mesele demesi beklenemez, abes olur. Dogasina aykiri. Oyle bir sey derse artik merkez sagda bir parti oldugu gerceginin anlasilmasi zorlasir. Bu anlamda iyi ki de oyle dedi. Yakininda olmamak sartiyla kendisine uzaktan bir hayfayf cakiyorum!

Ordu da bu anlamda bana gore son derece tutarli.. Buyukanit cok yakisiyor bulundugu yere. Yere goge koyamam onu. DTP'nin sivil cozum uzerine aciklamalarini "PKK soylemi" diye dis gicirtarak, burnunu kaldirarak karsiliyor. Asil kan akiyor damarlarda malum. Kulagima geliyor gibi sivil cozum onerenleri odleklik, nonosluk ve bu ikisine yakisir bir nitelik olarak vatan hainligiyle suclamalari. Ustune bir de Buyukanit demis ki, harekatin Amerika soyledi diye bittigini kanitlasinlar, uniformami cikaririm. Sahane. Cikar uniformani bence her sartta, olmasin uniforma ama nasil laftir bu.. Benim aklim sen boyle deyince zaten uzerindeki resmiyeti ister istemez siliyor, uzerine mavi cizgili, beyaz atletini teshir edici gogus dekoltesiyle 'baba' pijamasi giydirip eline de cay verip balkona koyuveriyor. Mizansen cesitlendirilebilir. Ayrica da nasil ispatlasin insanlar? Sen 1. meclis kayitlarinin uzerinde bile hala kuluckadayken? Bu da tutarli. Sag olsunlar, var olmasinlar.

AKP konusu cok enteresan. Bir surec olarak incelenmeye deger nadide partilerden; hareketlerden. Tee MSM doneminden baslanmali, uluslararasi siyaset ve Orta Dogu'daki hallerle yakin baglantili olarak hem de. Ne ise, onlarin da orduyla ilgili enteresan aciklamalari var tabii. Misal kahramanlik yaparak ordunun, harekat bitisi ve "olasi" ABD mudahalesi (bu "olasi" ile baslayan ne aka ne boka haber metinlerine de bayiliyorum, kullanmak istedim) suclamalarinin disinda tutulmasi gerektigini, iyelik eki kullanarak icine soktugu "Silahli Kuvvetlerimiz'in" siyasi polemigin icine cekilmemesi gerektigini, siyasi muhatabin kendileri oldugunu soylemis. Kara Murat benim'in daha da yoz hali bu. Ordudan bir aferin hak ettiler bence de. Ne var ki kus tutsalar agizlariyla ordudan bundan ote yakinlik goremezler; uvey evlat veyahut besleme gibi kalacaklar. Bu aciklamanin bir diger yansimasi da, ordunun her tur kamusal, tuzel kurumdan, tum ideolojilerden ote oldugu, kutsal varligi, bagimsizligi, amacina hizmet eden her yol mubahtir ayricaligi soylemi. Riyakar bir kendini begenmisligin, korkunc bir egonun parlatilmasi. Mideme kramplar giriyor.

Saturday, March 1, 2008

Gazete, siyasi partiler, Irak harekati, Bulent Ersoy, kuzen sohbeti ve Winter Soldier II

Bunlar iyice kafayi kirdi! Gazetelerde harekatin bitirilmesi uzerine partilerin ettikleri laflar siralanmis. Bakinca cok sevimsiz ve komik hissediliyor. Artik zorlaniyorum bu konuda ne hissettigimi anlatirken.

"Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'a yönelik kara harekâtını sona erdirmesi Ankara'da şaşkınlıkla karşılandı." Oysa ben de sasirmalarina hic sasirmadim. Elbet sasiracaklar, elbet sasirdik diyecekler. Oyle demek zorundalar. Niye baslandigi "adamakilli" sorgulanmayan, sorgulatilmayan ama hukumetsel, ordusal, egosal ve turksel ekmeklere yag bal olan harekatin bitmesi de, muhalefet partilerinin en babalarinin parmak banacagi birseye benziyor. Simdiden MHP ve CHP soz birligi edip, ordu ve hukumetin 'erkekligi'ne laf atmis bile. Kibarca tabii zira orduya kolay kolay laf cakamazsin. (Burada bir duzeltme-aciklama yapmam lazim. CHP ve MHP'nin dogrudan orduya yonelik bir laf atma eylemi yok; biri ordunun elinde dogmus, digeri pisekarligini yapiyor. Yedigin kaba sicmak olur aksi bir durum ama bu iki parti bence istemeden, konusmalari sirasinda bir tukuruk damlasi konduruvermis ordunu yuzune. Yakin temas yuzunden.) Demisler ki "ABD istiyor diye çekiliyorsak, doğru olmamıştır". Yani onemli olan harekatin bitmesi, TSK'nin askerleri geri cekmesi (pardon boyle de dememek lazim, yoksa mecburiyet havasi olusuyor lafimin etrafinda, halbuki Buyukanit dediydi, ne zaman canimiz isterse o zaman diye. Simdi istemis demek ki) ve/veya geri cagrilmasi degil, Amerika'ya karsi el pence divan durdugumuzun "talihsiz" olarak yorumlanan bir "tesadufler zinciri" ile ortaya cikabilir olma korkusu degil mi? Ama CHP ve MHP bunu da AKP uzerinden isleyerek, biz olaydik hayatta da cikmazdik yarim agizligiyla soyluyor. Cok onemli mi, belki degil; kimse farketmedi mi, mutlaka fark edilmistir ama bu tur stratejilerin, laf oyunlarinin siyasetin geregi oldugu inanci arkadan saglam destek aldigi icin onemsenmemistir. Turkiye'nin ABD karsisindaki domalik pozisyonu ve bundan hoslanmamasi, aksini ispatlayabilmek adina zaman zaman boyle gereksiz, sacma aciklamalar yapmasina sebep olabiliyor. Su turk askerlerinin basina cuval gecirilmesi hikayesi de boyle bir sey degil miydi? Neyse gazetelerden devam.

Baska partilere geciyor gazeteler sonra; misal DTP'liler "Operasyonların çözüm olmadığı anlaşıldı. Siyasi çözüm yolları aransın" demis, biz de arabulucu olalim diye de eklemisler. Zaten bugunku gazetede (Radikal'e baktim bir) bu siyasi cozum yollari konusunda tanidik onerilerden bahsediliyor. Bu kez umuyorum ki bu oneriler ciddiye alinir. Kurt halkinin varligini kabul etmek, dil, egitim, ifade ozgurlugu saglamak, (hem belki onlara saglanirsa, Kurt olmayan diger halklar ve vatandaslar da sebeplenir, bize de bize de derler) gibi. 85 yildir sivanmis yalanlar, boyle igrenc bir harekatin ve sinir kaldiran 'erkek' soylemlerin ardindan bir anda nasil gecilir siyasi cozumlere bilmiyorum. AKP de 'Hedeflere ulaşıldığı için operasyon bitmiştir' diye kendini savunmus. Hedefler ne idi? Acik konusulmayacak; ama umuyorum ki bir seyler daha alenen konusulmaya baslanacak. Gecen Mustafa'yla da konusuyorduk. Mustafa benim super kuzenlerimden biri. Bende kuzen bol bilinir.

Neyse, Turkiye'deki vicdani retcilerden biri Mustafa. Ulusal basinda vicdani ret uzerine olumlu yazilar cikmasi, konunun aslinda Bulent Ersoy'la bir anda parladigi uzerine konustuk. Ersoy'a ve askerlik uzerine sozlerine kuru siki saldiranlardan bahsetmeye gerek yok; olacakti bu ve Ersoy da buna zaten alisiktir zira cinsiyetini kendi tercih etme curetini gosterdigi icin oldukca sik taslanmistir, taslanmaktadir. Her dedigi guzel midir, iyi midir? Degildir elbet ama bu mesela askerlik uzerine kimsenin alenen soylemeye cesaret edemedigi sozlerine golge dusurmemelidir. Neyse Mustafa'yla konusmamiza geri donuyorum. Askerlik uzerine konusurken Mustafa, askerlige, militarizme karsi hareketler adina gelisme sayilabilecek, soyleyen kisi veya olayin boyutlari dolayisiyla ses getiren ornekleri hatirlatti. Misal iste Tarkan'in askere gitmek, kursun sikmak istemiyorum demesi. Dogrudan buna bagli degil elbette ama bu 'tartismali' aciklama sonrasinda bedelli askerlik ilk kez gundeme geldi ve yururluge girdi. Ossi'nin (Osman Murat Ulke'nin) AIHM'deki Turkiye aleyhine davasini kazanmasi olay kopardi, Vicdani Ret'i herkes duydu. Ha sonra teror sucu kapsamina girdi ayri.. Hatta TV'deki kendini bilmez adamlar (misal Hulki Cevizoglu) Vicdani Retciler'e PKK taraftari deme densizligini gosterdi. Densizlik de degil, dupeduz aptallik. Silahli her turlu eyleme karsi bir hareketin silahli eylem yapan bir orgutu destekledigini dusunebilecek kadar akli kaymis, tutulmus insanlar bunlar. Tum bunlarin uzerine, gundem baska onemli konularla mesgulken, zart girdik Irak'a ve sonra Bulent Ersoy'un gumlettigi laf. Ha ilk o mu soyledi? Elbette hayir ama herkesi gafil avladi Bulent Hanim, agizlar bir karis acik, kafa mikici, akil tutucu program izlerken herkes, bir anda tokadi basti gibi oldu Ersoy. Aaa ne diyo ayol bu dediler. Ciddi bir seyler diyor, musiki falan demiyor resmen TSK, askerlik falan diyor. Dedi evet; iyi de dedi. O dedigi icin; osurugu, sevgilileri, kocalari konusulan, gulusu, endami taklitlere meze giden Ersoy bunlari soyledigi icin herkes dinledi. Eferim kendisine. Mustafa da bu noktada cok onemli baska bir konuya bagladi bunu: Baska muhalif hareketlerin de savas karsitlari hareketine dahil edilmesi, muhalif hareketlerin birlesmesi ve seslerini yukseltmelerine. Bir muhalif hareketin muhalif oldugu sey zaten toplum icinde var olan bir sikintidir (escinsellik, ulus-devletcilik, vs.). Hareket bu sikintiyi ortaliga aciyor, dedi Mustafa ozetle. Elbette; zaten bu durumda bir muhalif hareket diger muhalif hareketlerle birlikte, onlarla benzer noktalarda varlik gosterebilir ve muhalif olunan tum konular birlikte ele alinarak bu yonde eylem olanlarina girisilebilir.

Turkiye'yle dogrudan alakali degil gerci ama sebep olsun bu yazi, okuyan birileri varsa hem haber vermis olayim, hem de heyecanimi paylasayim. 13-16 Mart arasi Washington DC'deki Winter Soldier II etkinligine gidiyorum ben de. Para toparlayabildim nihayet. Oncesi belki NY ve orada WRL ile gorusme, sonra da otobusle DC. 1972'deki Vietnam Savasi uzerine yapilan Winter Soldier'in ikincisi bu. Irak ve Afganistan'a gitmis savas gazileri (savas emektarlari) basin ve sanirsam halk onunde yasadiklarini anlatacaklar. O yuzden olayin adi ifade vermek, yani testimonials. Bunlar filme alinacak ve onumuzdeki Sonbahar'a yetistirilmek uzere, ikinci bir WS belgeseline donusturulecek. Ben de buna sahit olacagim!!!!! Okuldan kamera alacagim, bir de kameraman istedim ama kimse uygun degil. Tek basima nasil becerecegim bilemiyorum ama ben de, (asker ifadelerini cekmeme muhtemelen izin vermezler) ne bulduysam cekecegim artik. Bu geziden tezime enfes malzeme, bu donem aldigim tarih dersine final odevi bir de kurgulanabilir kalitede goruntu cikarsa ne ala. Haber budur.

Ekleme: Yarin Catholic Worket House diye bir yeri arayacagim. Buradan bir tanidigin dedigine gore orada ucretsiz kalabilirmisim, yemek de verirlermis. :S Bakalim.. Otel param yok, fena olur gunu birlik gitmek.

Thursday, January 17, 2008

O sirada gozumun onunde o var idi, ondan

Gecen hafta okudugum bir haberdi bu ama postalamadiydim. Uzatmamaya karar vererek sadece bu haliyle kalabilecegine karar verdim. Olay su:

Cemevleri'nin ibadethane olarak kabul edilmesi icin talep gelmis. Devlet de reddetmis. Zamaninda.. simdi konu, asker tavlasi gibin gundeme ziplatilmis, baska konularin uzerine kondurulmus.. Dikkatler orada.. Erdogan da demis ki, bir iftar yemegi sonrasi sorulan soruya cevaben, haberim yok, talep gelirse anayasa cercevesinde degerlendiririz. Biz bu konulara uzak kalamayiz.' Kalmamak ve kalamamak arasindaki semantik farki biliyordur herhalde degil mi Erdogan? Kipler onemli malum. Cemevi ibadethane olarak sayilirsa bundan kim fayda gorecek, kimin kulagina su kacacak acep.. Nedir niye uzak kalamiyorsun a be canim? Iftar yemegi de Alevilerle yenmis bu arada. 2005 yilinda yapilmis ayni basvuru, Islam'in ibadethanesi camiidir diyerek dogma damga bomba yapmis devlet.. Simdi bu esneklik niyedir? Yani bunlar cok elzem sorular degil tabii hatta mevcut yalanci paranoyaya cicek kondurur gibi. Aman oyle anlasilmaya. Bu zaten oyle ardindan trampet calinacak bir 'uyanis' hic degil.. Oynak ve embelek gumbelek bir sistemin ele bele bir oyuncusu olaraktan Turkiye'de de haliyle benzer, mini bir sistem var. Kor topal ilerlese de, biz cilgin turklerden beklenmeyecek political correctness'lar var, asikar. Sinir bozucu olan bunlari olduklari gibi gorememek; eki eki uyaniga bak gibi icki masasi yavsakligiyla yorumlamaktir. Yani tatli alaycilik degil, harbi tasak gecenlerdir sinir bozan.

Bir de soyle denebilir bence: Erdogan, katolik ve protestan tartismasini, bir devlet baskani olarak alevilik ve islam arasinda yapiyor... Nispeten. Islamla Aleviligi ayiriyor. Bu cok baska, teolojik bir tartisma olsa da, azicik bilgimle, haksiz bir yaklasim oldugunu dusunuyorum. Ha Aleviler butun dunya kardes olsa mi diyor? Gelinim kizim ikiniz de anlayin beni. Neyse bu konu degil zaten.

Ve fakat Baykal da asureye davet etmis Alevileri aliskanligi uzere. Baykal demisken:

-2-

Omer Laciner, milliyetcilik uzerine diyor ki "herhangi bir insanî-toplumsal sorunu birilerini ağır biçimde mutsuz, ezgin etmeden “çözme”si, yatıştırması mümkün olmayan milliyetçilik(ler)in üstelik bu kimyalarıyla 'Kürt sorunu'nun tarafı olmaları, sorunun kendisinden de kat be kat vahim ve büyük bir sorundur. Asıl bu sorunun farkına varılmadıkça; kimyası nedeniyle “çözüm”den dikte etmeyi anlayan, 'uzlaşma'yı zaaf olarak algılayıp, en basit hakkı bile bir bahşedici kibriyle tanımayı büyüklük sanan milliyetçi zihnî bozulma, çarpıklık, milli 'ben'lerimizi aşamamış bizleri kırk katırdan kırk satıra savurmaya daha uzun süre devam edecek demektir."
En basit hakki bahsedici bir kibir taniyarak bunun buyukluk olduguyla kutur kutur boburlenen Kemalistler icin de uygun bir tanimdir bence. Türbanın kadın özgürlüğü ile ilgisi yoktur, erkeklerin dayatmasıdır, kabul edilirse elalemin gozunde kadinlarini zorla tesetture sokuyor derler diyen, derken de derin nefes aldirici bir celiskiye dusen Deniz Baykal'in da hangi kategorilere soyle bir topak haline getirilip sokusturulabilecegi de asikar elbette. Niye Deniz Baykal, baska yok mu? Var tabii. Gozum once onu gordu o yuzden.

Monday, December 3, 2007

Eylem insani tartismasina minik bir ekleme

Tat gelsin diye.

Final odevlerimden birini yazmaya debelenirken okudugum kaynaklardan birinde yazar (Alberto Melucci) kolektif aktorler ve hareketlerden bahsederken soyle diyor: Kolektif aktorler simdiki zamanin gocebeleridir (konargecer demek de hos geliyor kulaga). Akimlarda (hareketlerde) katilimci olarak yer almak basli basina bir amac kabul edilir cunku, mantiga aykiri bir bicimde aktorler, bilincli olarak (kendini bilir bir halde), arayisi icinde olduklari gelecege dair sosyal degisimleri simdiki zamanda pratige dokerler {Bu kafayla hazin bir ceviri yapmis olabilirim; o yuzden metnin orjinalini de ekliyorum. Soyle ki: Collective actors are 'nomads of the present' ... Participation within movements is considered a goal in itself because, paradoxically, actors self-consciously practise in the present the future social changes they seek.} (Burada eylem insanlari kastediliyor ve kitap bu tur kitlesel hareketlere ve icindeki bireylere organize olmus fakat entelektuel bir amaca, fikre sahip olmayan kalabaliklar olarak bakan geleneksel teorileri reddediyor zira diyor ki, bunlar artik gunumuz hareketlerini aciklamakta yetersiz ve islevsiz. Basarili bir ozet olmasa da Melucci, direnis hareketleri ve dahilindeki bireyler, problem ve catisma yaratan sisteme ait sartlar degistikce ve karmasiklastikca cok farkli ve cok daha bilincli olmustur demeye getiriyor.) Bu son derece dusundurucu ve onemli bir tanim bence. Bir cirpida anlasilacak bir sey degil. Ben de bir cirpida uzerine bir sey yazamam simdi. Yalnizca dusunmeye deger buluyor, ne-yer-ne-icer bilmedigim sizlere sunuyor ve can sikintisiyla odevimi yazmaya geri donuyorum.

Gunun ozlu sozu: "Miami'ye oldurucu miktarda sekerli Kuba kahvesi ve Starbucks'a alternatif olacak haso bir kahveci gelsin artik!" Kizgin ve de azgin azinlik.

Wednesday, November 28, 2007

Bu da benim cevabim

Cevap da degil ya. Ragip Amca gafil avladi beni ama karsilik vermek gibi degilse de, hem ayni seyleri soylerken, hem de ona katildigimi anlatmaya calisacagim. Sanilmasin ki uzun yazacagim. Insanin ona boyle bir yazi yazdirmis oldugu icin sevinip, saygilar dileyip aradan cekilesi geliyor.

Benim yazinin pek cok yerine iserim zaten yine o ayri ama ozunu sakli tutayim, ya da simdi bakinca hala ayni dusundugum seyleri yazayim. Kenarina cicek, kalp, kelebek cizilesi bir yazi olmus sanki zaten bu ilk gam yazisi. Delisinden. Gun gelir bu ikinci gam yazisina da iserim. Eski yazidan simdiye rahatlikla tasiyabilecegim seyler sunlar. Mesela “Ben diyorum ki gamsiz olmak icin got donulen seylerin kotegini yemek gerek. Gamsizlik ne bilgeliktir, ne de salt kayitsizliktir.” Hala boyle dusunuyorum.

Gamlilar uzerine biraz daha farkli seyler soyleyebilirdim belki; zaten Ragip Amcam’in yazisinin bilgeligi beni buna mecbur da etmekte. Bu yazida soyler miyim bilemiyorum ama belki de soylerim. Zira benim gamsiz, icinde gamli kendini de tasir, gururla, severek. Mesafeli, seviyeli bir sevgidir ama bu.

“Gamlilar, gamlariyla bireysel olarak bogusurlar, boyle aga dolanmis salak bir sinek gibi” demisim. Kolektiflik gamliyi gamsiza donusturebilir. Iyi bir donusumdur bence bu cogunlukla. Cogunluk icin, benim gibiler icin. Kolektiflikse, yazinin aktivistlere gonderme yapmasi yuzunden, yalnizca eyleme dayali bir kavram olarak dusunulmemeli. Kolektiflik birbirini gama ragmen korkmadan sevebilmektir ayni zamanda.

Gamsizligin cesaretine, alayciligina, meddahligina ihtiyac var.

Joni Mitchell demis ki, “there’s comfort in melancholy”. Gamsiz olmak, melankoli ister, bu da “comfort” getirir demek istedim. Zeki olmaya, kelime oyunlari basarmaya calismiyorum.

Gamli olmasaydik eger, gamsiz olurduk demissin Ragip Amca. Nasil bu kadar kesin konusulabilir ki? Nasil emin olabilirsin? Yasadigin seyi, bir kelimenin bilinir anlamina nasil boyle hapsedersin? Kelime birkac ekle genisler ama siniri vardir neticede. Senin sonsuz olman lazim. Sonsuza eklenmen lazim. Kelimenin bile kendisi degil anlamidir zaten sonsuz olan. Senin elestirin, gamsizligin kelime anlamini sasirtmamaysa anlarim ama gamsizligin bana gore ne oldugunu anlattigimda, aslinda senin de soylediginin bir baska turlusunu soyledigimi nasil gormezsin? Gordun de, benim hala dusmeyen bir jetonum mu kaldi, anlamiyorum? Gamli olmama hali, gamsizlik degildir her zaman; gami buyur etmediysen, anlamadiysan buna ne denir oyleyse? “…Karanlik ortse de ustunu, gece de devam eder renk” demis Can Yucel ama gam sen anlamasan da var olur mu? Senin icin en azindan gam denir mi ona? Duygularin yaratilmasinda, var olmasinda bizim hic mi payimiz yok? –siz olma hali, -li olmanin irfanini, anlamayi gerektirir bence. Mesela burada eski yaziya gonderme yapabilirim. Her insan boyle olamaz demisim. Gamsizligi mutlulukla karistirir onlar, umursadigin, seni gam-li yapacak bir sorun yok sanirlar. Gamli ve gamsiz arasindaki ortaklik sorumluluk almama demissin sen Ragip Amca. Ezgin gamlilik ve ucari gamsizlik disinda bir sey yok mudur? Senin olumladigin gamliysa, benim olumladigim gamsiza giden yoldur bence. Isik-golge, yumurta-tavuk. Aralarinda boylesi bir ortaklik vardir benim gozumde.

Aktiviste senin taniminca gamsiz demedim. Gami bilip, kucaklayip, gama ragmen gamsiz olabilen, vurdumduymazlik degil, pozitif bir donusum, harekete meyledis yasayan demek istedim. Belki de pasif gamsiz ile aktif gamsiz diye ayirmak gerekir. Hadi buyur, simdi de bunu tanimla Aylin.

Muzik ve acilmak isteme benzetmesi yapmissin. Bu misal benim gam-gamsiz tanimlamama, anlamda oynamalar yapmaya calismama, verili anlami algilamayi reddetmeme benzetilebilir. Bu da dedigin gibi bence iki uctan birinde oynamak degil, ortada kalmaktir. (Bu ortada olma, politik goruslerin ortada kalani gibi degildir, en azindan benim icin).Ortadadir zira her iki uctan da guc alir, beslenir, kanca atmistir her ikisine, ceker kendine dogru ve denge kurar kendinde. Gorunurde kolay ama gercekte zor olan budur iste. O yuzden herkes harbi gamsiz olamaz. Gamli olmak ise kolaydir.

Gamlilik bilgelik, gamsizlik heyecan kiyilari benzetmene katilamiyorum. Alternatif anlamlara musade etmeyen, sertlesmis bir tanim bu. Gamsizlik kayitsizlik, aldirissiz olma demek degildir. Her gamsiz, benim gamsizim gibi de degildir. Onlara gamsiz demek dogru mu bilemiyorum, benim sozlugumde kayitsiz denebilir. Onlarin da kayitlari tutulmaz bu dunyada zaten; hayat adil bir karsilik verir yani. Benim icin budur cunku ben gamla kilitleniyorum, gamsizliksa beni itiyor, guluyorum, umut doluyorum, patlayacak gibi oluyorum, agliyorum umuttan. Benim gibi birini az da olsa gorunce, yasiyor, var diye, yapisiyorum yakasina. Bana bunlari gam degil oteki yaptiriyor.

Aktivistlere dusunce adamligini, eylem ve dusunceyi bir arada goturmeyi cok gormek nicindir? Bu senin dedigin, akademide, ozellikle sosyal bilimlerde, onemli bir kavrama yasayan, toplumsal bir soruna bambaska yaklasarak belki de bir cozum olasiligi tespit etmeyi basarabilen bir akademisyenin, eyleme gecmemesi (ki bunu aktivist olarak da yapabilir kesinlikle), onu insan olarak hem hayattan hem de toplumdan koparmaz mi? Toplumda kendine boyle yabanci bir rol bicene iki yuzlu denmez mi? Nedir ilgisinin sebebi oyleyse? Oyle bir akademisyene gore bu bir ayricalikli roldur mesela yabanci rolu degil. Bunu ayricalik olarak gordugu icin zaten kendini ayri tutar. Bir donem felsefenin dustugu tespit edilen sorun da bu degil mi? Gamin gucuyle dusunce eylemini gerceklestiren insan, gamsizligin verdigi cesaretle ve umutla (gami bilen ve taniyan bir gamsiz olarak) eyleme yonelmez mi? Ustelik bu eylem dusuncenin ta kendisi de olabilir. Eylemini dusunceden nasil ayri goruruz? Hem kimin boyle bir luksu olabilir? Gam bilmeyenlerin, gam bilmedigi, dusunmedigi icin ancak kayitsiz ve kaderci olmayi basarabilen kisinin belki de hakki vardir. Ki bu bir hak degil, mahkumiyettir. Gami bilen gamsizin gozunde bir mahkumiyettir tabii. Zira mahkum oldugunu veya kimin, neyin onu mahkum ettigini bilmeyenin gozunde bu sadece bilinmeyendir, kaderdir, baskalarinin sucudur, ama her durumda ondan bagimsiz, gayri bir seydir.

Eylem insanlarinin ellerini tasin altina soklamalarini takdir etmis ama “yine de bu, eylem insanlarının, hakkı verilmiş bir zihni sürecin içinden geçtiklerini göstermez” demissin. Gecmediklerini de gostermez oyle degil mi? Hatta, “çoklukla böyle bir zihni ve ruhsal süreci yaşamadıklarını gösterir” demissin. Nasil olur, nasil bilebilirsin? Nasil eminsin? “Eylem insaninda dusunce faaliyeti derinlikli degildir, olsa cabuk hareket etmez, eylemine derinlik katardi” demissin. Bu noktada, belirli bir eylemden veya bir kisiden bahsettigine neredeyse eminim artik. Kimdir veya nedir o? Kimdir aklindaki aktivist, eylem adami sana bunlari soyletiyor? Eylem insanlari adina onemli ozelestirilerin gerekliligini gostermesi bakimindan son derece bilgece bulsam da, yorumlarinda ciddi oranda onyargi da var bence. Nedir bunun kaynagi veya kimdir merak ettim. Inek demissin eylem adamina! Nasil olur? Benim, belki de degersiz bir zihin jimnastiginden ote bir sey degildir ama, boyle dusunmemde buyuk payi (belki de en buyuk payi) olan sen, beni niye anlamiyor gibisin? (Aglarim simdi, yumusadi mi kalbin?)

Gamsiz ve herkesle birlikte olmanin guvenligine sahip olma demissin. Bunu eylemci, dusunen gamsizin kolektife inanci olarak da gorebiliriz. Gerci ben guvenlige sahip olma durtusunu one cikarmazdim.

Gamli olmak, dusunmeye baslamanin belki de ilk adimidir demissin. Cok guzel! Ben zaten gamsiz olabilmek icin birincil, mutlak sartin oncelikle gamli olmus olmak oldugunu soyledim. Bu evreden gecersin dedim. Bu evre baslar ama bitmez ama gamsizligin icinde yasamaya devam eder dedim. Gamini tasimayan, sahiplenmeyen gercekten gamsiz olamaz dedim. Farkli kelimelerle ama tam da bunu soyledim. Dusunce eylemi gamla baslar belki evet ama sonunda varilan gamsizliktir. Gamin olgunlasmasidir, olgun halidir gamsizlik. –siz olma, yokluk degildir. Ancak, kayitsizlik bir yokluk olabilir. Gamsizliksa gam olmadan var olamaz. Dusunme eylemi basladi mi, asla bitmez. Yogunlukta oynamalar olabilir ama sonlanmaz. Umut tukenmez zira, gamini tasiyan gamsiz sayesinde. Gamsiz durusttur bu yuzden, komiktir, alaycidir bazen de. Gamsiz olan, diger gamsizin icindeki gami gorur ve o yuzden yakindir onlar birbirlerine. Sisifus gibidir gamsiz bir nevi. Tekrar ve tekrar devam eder, bosuna olabilecegini bile bile. Mucadele surdurulur; neticede bir beyhudeligin anlasilmasi riskine ragmen yapilir bu. Olum mudur bu netice, o da bana gore bilinmez bir sey. Olsem de, benden ote devam eden seyler vardir, beni gamsiz yapan gamlarim gibi. Bu devam edise inanma zaten herseye ragmen, gamina ragmen ve onun sayesinde gamsizi guclu, umutlu kilar. Bir arkadasimin dedigi gibi, sisi (o boyle kisalttiydi) “kayayi tepeye tasimak, stabilize etmeye calismak zorunda. Bu ugrasisinda da baskalarina sadece kayayi yukari tasirken yarenlik etmesi icin degil, yukariya tasidiginda sabitleyecek karsi bir guc olusturmasi icin de ihtiyac duyuyor olmali. Sorun aslen kayanin yukariya tasinmasinin beyhudeliginde degil, yukarida kayanin oteki ucundan tutarak dengeleyecek baska birisi olmayisinda. Kayayi dengeleyip, zirvede kayanin cevresinde oturup laflamak da olasi olsun diye baskalarina ihtiyac var, dort elden sarilmak, ve ihtimal, zirvede bitirmek icin. Absurt bir gorev icin bile olsa, boyle bir sonun (ya da ihtimalinin), neseli olacagini kim yadsiyabilir?” Cok guzel dedi, agzina saglik. Iste dengeleyecek bir es, bir grup olsa tatmin olmanin olasiligina inanctir gamsizin inancinin bir parcasi. Bu kolektiflige de bir gondermedir. Bunun ozlemidir. Bu diger insanlara gore daha yuksek oranda bir eylem adaminin; sevdigine, sevgilisine, esine, dostuna kolektif bir sevgiyle bakabilenin asabilecegi bir talihsizliktir. Sisi’nin bir baska talihsizligi de, mit olmasidir. Onu, baska gorerek ve icime alarak da ancak ben talihsizliginden kurtarabilirim.
(Tamamen duygusal)

Gamsiz yazisina Ragip Topaloglu'ndan cevap

Himmm. Benim yazi soyle bir seydi:
Pazar pazar niye aklima geldi, niye yazdim bunu bilemem tabii ama aklima bugun gelmedigi daha yuksek bir ihtimal olmali. Gamsiz olmak nedir diye dusundum, cok gecen bir kelime oldugundan beri hayatimda. Tanimiyla ilgili simdilik vardigim nokta ne kadar mustesna onu da bilmiyorum. Zihnimin isleyisi okuyanlarin gozunde geriden takip eder gibi mi yoksa ucmus, araziye cikmis gibi mi sekillenir onu da hic bilemem, ama umurumda mi bilirim. Ben diyorum ki gamsiz olmak icin got donulen seylerin kotegini yemek gerek. Ya da tehdidini bir kez olsun ciddiye almis olmak gerek. Gamsizlik ne bilgeliktir, ne de salt kayitsizliktir (Hifzi Veldet V. ve Unsal Oskay bolca kullaniyordu bu salt kelimesini, cok hosuma giderdi, bu yaziya da nasipmis). Gam sahibi olma mertebesinden, olmamaya gecilerek varilan haldir. Bu bir evre degildir ve fakat. Evre deyince sanki herkesin gececegi, kacari olmayan bir dogallik tadi geliyor, oyle demiyorum. Her insan evladi boyle olamaz. Misal, gamsizligi mutlulukla karistiran ve sorunlu gorunmedigin, hatta normalin uzerinde mutlu gorundugun zaman sana ne mutlu insansin, hic derdin yok senin belli diyenler boyledir. Simdi bu gam sahibi olma ve gamsizlik arasindaki iplik; yokluk ve varlik, isik ve golge arasindaki neden-sonuc degil de (ya da belki biraz), yumurta-tavuk hassasiyetle bire bir (abartmayayim, emin olamam, buyuk olcude) aynidir. Gamsiz, gamdan, elemden beslenir. Beirut dinliyordum, yazasim geldi.. Bu memlekette (Amerika oluyor o) melankoli kelimesinin anlami bilinmemekte, bilen sayisi bilmeyen altinda eziliyor. Zira gamsiz insan az.. Cok gamlilar.. Oyle gamlilar ki.. Mutluluk benzeri bir sey hissettigimde (boyle kelebek, kertenkele hesabi) huzunlenmemin, aglar gibi olmamin (hatta aglamamin) sebebi bu da olabilir. Ben gamsiz olabilirim! Bu da en baba ovunmem olsun.

Ekleme: Sanilanin aksine aktivistler, gamlilari mutsuz eden, sevimsiz konulara dair mucadele veriyor, tepki koyuyor olsalar da, notr veya aktif olmayanlardan daha cok umut dolu ve optimist olabilirler veya aktivistler gamsizdir da diyebilirim. Gamsiz olma umutlu ve optimist olmak mi emin degilim gerci. Yakin ama ayni degiller; ama bu boyledir cunku aktivist olmalarinda itici bir guc olan 'degisime inanc' ve umut vardir. (Absurt olma pahasina :) ) Diger insanlar daha umutsuzdur, cunku gamlidir onlar. Gamlariyla bireysel olarak bogusurlar, boyle aga dolanmis salak bir sinek gibi; sevimsiz ve bazen de salaktirlar (uyyyyy, cok agresif!) Aktivist, yalnizca protestocu, elinde pankart, bez afis yuruyus yapan eylemcileri kapsamaz. Aktivist melankolik ve gamsiz insandir. Bilge olma ihtimali yuksektir.

Asagidaki yazi da, guncel ve fistik atmalik bir olaya gonderme yapmaktan geri durmayan basligiyla, Ragip Topaloglu'nun, benim biricik, canim amcamin cevabi:

GAM ÜSTÜNE ÇUL SERMEYELİM !
Her insanın kendince hayata karşı bir duruşu var. Bu biraz yapısal kökenden (söz gelimi aileden), biraz kültürel oluşumdan ve çokça da kişilik yapısıyla belirlenen bir şey. Tabii bu belirlemeler genel nitelikte olup, çoğu kez de içini hakkıyla dolduramadığımız ama kulağımıza, kabul kapasitemize de uygun gelen, içine ne doldursan sığacak kabilinden şeyler. Ancak tüm bunlar, hayat karşısında takındığımız tavrın önemini ortadan kaldırmıyor.

Önce hayata karşı duruştan neyi anlamamız gerektiğini açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Bu tabii yaşam boyunca karşı karşıya kaldığımız her türlü olguyu nasıl algıladığımıza ve buna karşı nasıl bir tavır geliştirdiğimizle yakından ilgili. En temelde ise, hayat karşısında nasıl bir sorumluluk seviyesini içimizde barındırıyoruz; bu ilk sırada yer alıyor. Hayatı ne kadar ciddiye almışsak sorumluluk algımızda o kadar yüksek olmalı. Yok eğer hayatı, bu bize bir piyango; nasıl olsa bir şekilde yaşayıp gideceğiz şeklinde bir algıyla karşılıyorsak; davranış kalıplarımız, yaşamdan olabildiğince keyif almayı önceleyecektir. Sorumluluk anlayışını önceleyen insanda, bu sorumluluğun getirdiği kaygı, tedbir ve çözüm bulma çabası daha bir ön plana çıkacaktır. Diğer halde ise hayat, emek sarfetmeden büyük ikramiyeyi kazanmış insanların har vurup harman savurması kabilinden tüketilecektir. Elle gelenin düğün bayram olduğu bu davranış kalıbı gamsızlık olarak da adlandırılabilir. Bu bakış ile gamsızlık, sorumluluk üstlenmemeyi, bunu başkalarına devretmeyi - çünkü yaşamını keyfine uygun ve istediği şekilde yaşayabilmesi ancak o yaşamın kendisine bir imkan olarak başkaları tarafından sunulmasıyla mümkün - gerektirdiği için kendi kendine yeterli olamayan ya da asalaklık tanımlamasına uygun düşecektir. Bu yönüyle gamsızlık düşüncesizliktir, düşüklüktür.

Alınan sorumluluk altında ezilmek ise gamlılık değil, yine gamsızlığın negatif bir yansıması olarak kadercilik, kederciliktir. Bu hal en çok çaresizlik hali olarak görülebilir. Bu durumda kişinin kendi sınırlarının hiç bir şeye yetmiyeceği; sonuçta da kendisini bir hiç olarak algılaması söz konusudur. Elinden hiç bir şeyin gelemiyeceği inancıyla, kendini büzülmüş olarak kabuğuna hapseden insanla, elini hiç bir taşın altına sokmayan uçarı insanın buluştuğu nokta “sorumluluk almaktan kaçınma”dır. Yapabileceği hiç bir şeyin olmadığını düşünen insan gamlılığı; iradesini kiraya veren insan tutumu gibidir. Kendine olan inancı kaybolmuş, dahası karşı karşıya kaldığı sorunların nedenini hep kendi dışında faktörlerde arayan, sonuçta da çözüm için kendisinin yapabileceği bir şeyin olmadığını düşünen insan gamlıdır. Gamlıdır; çünkü sorunlar, onun sorumluluk çerçevesi içinde sadece üzülünecek şeylerden ibarettir. Çözüm daima kendisinin dışındadır. O sebepten de, kendisinin inisiyatif alması söz konusu olmayıp, olanlar karşısında yapılabilinecek tek şey, olan biten hakkında kaderci, kederli ve isyankar ancak isyana kalkışmayan yorumlar yapmaktır. Bu durumda varılan sonuçta elbet; sıkıntıya sebep olanın, çözüm için de harekete geçmesi gerektiğidir. Eyleme geçmesi gereken kişinin kendisi olmadığı da , bu düşünceye göre gayet açıktır. Gamlı kişi, zaten çözümün imkanları kendisinde olmadığı için, gamlıdır. Eğer bu imkan- velevki sorunun kaynağı kendisi olsaydı- kendisinde olsaydı, elinden bir şeyler gelecek ve harekete geçecekti. Başkasının günahını üstlenemiyeceği için de, elinden bir şey gelmiyecektir; artık gamlanmaktan başka da yapacak bir şey yoktur.

Hayat karşısında ezilmekle, hayatı kelebek gibi algılamak arasında, sorumluluk alma bakımından büyük benzerlik söz konusu. Her iki insan yaklaşımı da kaçmayı, kaçınmayı bir tutum olarak benimsemişdir. Hayata karşı ezgin olmakla, hayatın üstünde bulutlar arasında dolaşma arasındaki ortak nokta, hayatın size verili olduğunun kabulüdür; hayat sizin kuracağınız bir şey olmayıp, sizi ezen veya size verilen bir müjde olarak, sizin dışınızda ancak sizin için belirlenen bir şeydir. Ezgin gamlılık ile uçarı gamsızlık bu bakımdan aynı kaynaktan beslenirler; karamsar ve hovarda iki kardeştirler.

Gamlılık tedirginlik duyma halidir. İnsanın en temel arayışlarından birisinin güvenlik içinde olmak, güvenliğini sağlamak olduğu açık. Tedirginlik en başta güvenliğin tehlikede olduğunu söyleyen haldir. Bu nedenle tedirginlik uyarandır. Gamlılık ilk bakışta her ne kadar, sadece kasavet içinde bulunmayı ihsas eden bir hal gibi görünse de, insan harekete gamlılık üzerinden geçer genellikle.Gam duymasaydık belki de hiç harekete geçmezdik...Sadece mevcut halimiz ne ise onu korurduk. Bu belirleme, fizikteki “bir biçimli hareket”e, davranış kalıplarımızın açıklanması bakımından tipik bir benzetmedir denilebilir. Gamlılık bizi motive edebildiği ölçüde, çözüm üretme yollarını bulmaya zorlayan bir etkendir. Yoksa daha önce belirttiğimiz durumla buluşuruz. Gamlı olmasaydık eğer, gamsız olurduk ki; bu da eylemimizin bir bilince karşılık gelmediğini, tam tersine bilinçsizliğimizi, havailiğimizi bize ihsas edecekti.

Müzikte gam, tiz’den bas’a va bas’tan tiz’e doğru iki yönlü bir akışı gösteriyor. Bastan tiz’e giderken, müzik sanki neşelenir, tiz’den bas’a doğru ise, bir ağırlık çöküyor gibidir. Hayata ne çok tiz’den basıp, tiye almalı; ne de bas’ta demir atıp, boğulmalıyız. Fa ve sol notaları bu nedenle olsa gerek, müziğin dengeyi bulma notalarıdır. Bu seslerle biz müzikte orta şekerli ses hareketlerini, yani normali yakalarız. İnce do ve kalın do, bizi ya çığırtkan yapar ya da boğurtkan. İki nota da bizi zorlar!. Ne var müzik icra edeceksek eğer; sesimizi incenin ve kalının tonlarına doğru seğirtiriz. Burada zor olan normalde dolaşmaktır. Çünkü müzik genelde sıradan olanı değil, içimizdeki sıradan olmayan ruh halimizi yansıtır. O nedenle orta karar ses tonlamaları genelde konuşma hal ve dilidir. Onun için bu tonda total olarak müzik pek olmaz. Bu tonlar müzikte çoklukla geçişleri, bağlantıları sağlama işlevine sahiptir. Çünkü normalde yani genelin ortalalama kulvarında durduğunuz takdirde, müziğin heyecanı kalmaz görünür, onun için müzik yapmak istediğimizde açılmak, aşağı ya da yukarı yayılmak isteriz. Görünürde kolay olan gerçekte zor olandır. Müzikte en zor şey belki de sadece fa’lardan ve sol’lerden ilginç ve güzel bir müzik parçası oluşturmaktır. Hayat biraz da müzik gibidir; kolay olanı yaşamak isterken, bize ilginç ve çekici gelen kenarlarda olanlardır. Müzik için daha ince ve kalın notalara doğru yolculuk yapmak isteriz. Onlar bize ilginç ve zor görünürken, esas zorluk merkezi değerlendirebilmektir. Çünkü zor müzik parçaları asıl buralarda icra edilebilirler. Onun için olsa gerek, hayallerimiz iniş ve çıkışların bulunduğu yerlerde seyreder. Ancak çoğunlukla merkezde ve fakat renksiz ve heyecansız yaşarız. Çünkü merkezi renklendirmek, orayı bir cazibe merkezi yapmak gerçekten en zor şeydir. Gamlılık bize bilgelik gibi görünüp, gamsızlık ta heyecan kıyılarında dolaşmak gibi gelirken, ikisi birden bizi yanıltmakta adeta yarışa girmiş gibidirler. Onun için olsa gerek dünyamızda, meşhur düşünür ve sanatçılar hep uçuk kaçık gibi görünen kıyı ve köşelerden bize seslenirler. Çünkü onlarda bilirler ve kolaya kaçarlar; merkezde bir şeyler yapabilmek ne onların ne de başkalarının harcı değildir. Meşhur düşünür ve sanatçılar küçük olamadıkları için büyük değildirler. Zor olan merkezde durup, oradan olağanın üstünde bir şeyler yapmaktır.

Sanıldığının aksine eylem adamları, belki bunlara aktivistler de denilebilir, gamdan hareketle, eylemi çözüm olarak öne almış insanlar değillerdir. Aktivistler bir şey üzerinde çok düşünmeyi gereksiz gördükleri için eyleme öncelik tanıyor olabilirler. Bunu yaparken, düşünceyi eyleme taşıdıkları gibi bir görüntüyü bizler, onların gamlılığın ataleti yerine eylemin çözümleme karakterini öne çıkardıkları gibi bir algılamayla değerlendiririz. Bence bu yanıltıcı bir değerlendirme. Eylemcilerin pek yaman görünen eylemcilikleri, düşüncenin derinliğinden kaçıp, eylemin çözüm kolaycılığına tav olmalarındandır. Gerçekte zor olan eylem; düşünme eylemidir. İnsan çoğunluğu bu eylem türü en zor olduğu için, düşünmeyi başkalarına, sonuçlarından istifadeyi ise kendilerine uygun bulmuştur. Sorunlar karşısında hemen harekete geçen insanları elbet takdir etmek gerekir; kedergâm gamlıların utanılası bekle ve gör politikası yerine, ellerini taşın altına sokma gözüpekliğinden çekinmedikleri için. Ancak yine de bu, eylem insanlarının, hakkı verilmiş bir zihni sürecin içinden geçtiklerini göstermez. Hatta tersine çoklukla böyle bir zihni ve ruhsal süreci yaşamadıklarını gösterir. Ataklıkları cesaretlerinden dolayı değil, tam tersine fazla cesur olamadıklarındandır. Gerçekten de bir kişilik özelliği olarak fevriliğin, inceden ve derinden gelen bir düşünce ürünü olduğunu söylemek zordur. Evet ortada bir düşünce faaliyeti vardır; ancak bu süreç eylem insanında, sanıldığı kadar bir derinlik taşımaz. Taşısaydı; zaman kaybetme telaşesine eylemini kurban etmez; eylemine derinlik katardı. Eylem adamının eylem pratiğinin başlıca kaynağı, pragmatizmdir. Eylem adamı kısa vadeli yararlar peşinde koşan, ne var ki, stratejisi olmayan kişidir. Bunun için eylem insanlarından uzun soluklu, ince hesaplanmış, tartılıp biçilmiş davranışlar beklenmez. Ancak yararlıdırlar. Uzun vadeli, ince hesapları olanların, hesaplarının tutmasına yardımcı olurlar. Beyinlerinden çok kaslarını çalıştırırlar. Ve gerçekten çok çalışırlar. Başlarını meranın otlarından hemen hiç kaldırmayıp, sürekli otlayan ve çot süt verenlerdendirler.

Gamsızlık olan biteni hiçe saymak olduğundan, aklı kıt ancak kibir sahibi olanların harcı olmak durumundadır. Akılları kıttır; düşünmek onlar için katlanmaya değmeyecek bir eylemdir. Kibirlidirler; olanların içindeki aklı göremeyecek kadar rahatlarına düşkün, olan her şeyin kendilerine sunulu olduğuna inanacak kadar da kendi içlerine yöneliktirler. Her şeyi kabulündeymiş gibi karşılayan gamsız, soru sorma acziyeti ile malüldür. Eylemlerinin nedeni gamdan kurtulup, ona çözüm bulmak değil, herkesle birlikte olmanın güvenliğine kolayca sahip olma arzusundandır.

Gamlı olmanın ayarı yerinde olduğu takdirde, davranışlarımız aklımızla o ölçüde birleşecek ve sinerji yaratılacaktır. Bunun dışında ise, ya hep süt vereceğiz ya da verecek bir sütümüz hiç olmayacak. Gamlıyım ancak kasvetli değilim, gamsızım ne var; başıboş değilim...

Gamlı olmak, düşünmeye başlamanın belki de ilk adımıdır. Tasalanmak çözüm için, içinden geçilmesi gereken bir aşamadır. Çok tasalanmak ise, tasalanma halimizi koruma altına almak demektir. Giderek gamlılığımızı istikrar içinde devam ettirmek suretiyle, onu muhkem bir şekilde muhafaza altına almak; uyanmamak için derin bir uykuya dalmak gibidir. Uyurken düşünmediğimiz ama rüya gördüğümüz de muhakkak. Derin uyku, düşünceden derin bir şekilde sıyrılma değil midir? Soğuk havada yorganımızın kalınlığıyla ısınıp, gördüğümüz sıcacık rüyanın cazibesine aldanmayalım. Bitmeyen rüya hiç olmadı şimdiye kadar. Gamımızın üstüne çul sermeyelim, böylece rüyamızın bizi ayartmasına izin vermeyelim.

*** (Bu uc yildiz, devami gelecek demek. Gozumu korkutmak maksat.) Ben de yarin birseyler seetcem bakalim.. Edemeyebilirim de tabii.

Saturday, November 24, 2007

Nezih bir eylemden donuyorum

Bugun Miami'de bir eyleme katildim. Birkac hafta once cenazesine gittigim Gracia "BG" Beaugris ve oldurulen diger 3 siyah kisi adina, polis merkezi onunde yapildi eylem. Onemli ve guzeldi elbette ama daha once dahil oldugum, gormeye alistigim eylemler gibi degildi. Kuralina uygun yapilinca dikkat cekme ihtimali o kadar dusuk ki eylemlerin.. gibi geldi bana hep. Yanlis dusunuyorum belki de, emin oldugum seyler parmakla sayilabiliyor artik. Baska bir yer burasi. Fasist polis yazma dediler, basimiza bela aliriz. Ben fasist diye bagirmaya aliskinim ama? (diyosun) Fasist diye bagirabilmek ozgurluk mu peki?

Quilapayún'un El pueblo unido jamas sera vencido'su Ingilizce versiyonuyla tekrarlandi defelarca. The people united will never be defeated seklinde. (Sarkiyi ilk dinledigim zamani hatirliyorum. Ortaokul son sinif. Kadikoy Anadolu'da sol gruba girmisim, gururluyum, toplantilar guzel geciyor falan. Babam da bana devrim sarkilari kasetlerini vermis, dinle diyor. -Duzeltme yapmam lazim. Babam al evladim dinle demedi tam olarak. Bana oyle gelmisti, salon masasinin uzerine sergiler gibi yaymisti. Odamdan gelen sesleri duydugu halde bir sey dememesi, ozellikle biraktigini dusundurmustu bana. Onemli bir detay mi? Olmayabilir tabii- Dinliyorum, cok pis etkiliyor sarkilar ama ne diyorlar bilmiyorum. Bu sarkiyi da ezberlemistim dinleye dinleye. Eniyini volkin ayu volkin ezberleri gibi tabii.) (Uvak! Uvak! likupiir!) Sonra arada What do we want? Justice! When do we want it? Now.. Bu sloganin ritmi bana Karadeniz horonlarini hatirlatti. Daha ziyadesiyle Artvin horonlarini. Miami-Dade, you can't hide, we charge you for genocide da dendi. Killer cops to the jail dendi. Olen 4 kisiyi temsilen kartondan 4 siyah tabut vardi bir de. Torensi bir yuruyusle polis merkezinin kapi dibine, cimenlerin uzerine birakildi. Birkac polis gelip bakti. O arada fotograf cekti herkes. Ben de cektim cek-atimla. (Temel'in biri Amerika'da eyleme katilmis...) Herkes kendine pankartlar hazirliyordu ortaya kurulmus masada. Iste ben de kendiminkini hazirlarkene fasist polis demek istedim, deme dediler. Bildigim eylemlerden farkliydi bu. Temiz, sade ve kendi halinde gibi. Belki de bana oyle gorundu bilemiyorum. Kotu mu ki bu? 3 saat boyunca sinirlari polis barikatlariyla belirlenmis alanda don don durduk. Konusmalar yapildi tabii, olen cocuklardan birinin annesi, polis binasina donup oglunun nicin olduruldugu sordu ciglik cigliga. O sirada BG'nin kardesi yanimda duruyordu. Ifadesiz bir yuzle konusmalari dinliyor, donenleri izliyordu. O donmedi. Ailecek gelmislerdi. Uzerlerinde ogullarinin resmi olan t-shirtler vardi. Caresiz hissettim kendimi. (Niye anacigim ya, nedir bu Cezmi Ersoz hassasiyetin) Mikrofon bozuktu ama kulagim yine de konusulanlardayken, yola yaklastim. E-5 tadinda, gidis-donus bir yol uzerinde oldugu icin merkez, yanimizdan vizir vizir arabalar geciyordu. Otobus soforleriyle kesisti gozum once, el salladim, onlar da korna caldilar. Megafondan slogan cigiranlardan biri bana gelip aferin iyi fikir dedi. O zaman hepimiz el salladik arabalara, pankartlari okuyabilmeleri icin kaldirarak. El salladilar, korna caldilar, hareket cektiler, durup sohbet ettiler vs. Kameralar da geldi bir anda, fotograflar cekiliyordu. (Tabii kameralar biz el salladik diye gelmedi. Yazinin romantik gidisati oyleymis gibi hissettiriyor, aldanmayin). Ben de cektim ama manuelimi getirmedigim icin bir yandan da pisman oldum. Cek-at'la ne yakaladiysam yakaladim artik. Cathy (benim hocanin arkadaslarindan) beni habire birilerine takdim etti. Ilk cumlelerden biri "Aylin is Turkish". Minik bir es ve ardindan saskinlik. Simdi harbiden de bu eylem icin kalkip Turkiye'den geldigimi dusunmemislerdir herhalde ama hani oyleymis gibi bir saskinlik soz konusuydu bazilarinda. Iyi hissettiler ama herhalde, ne diyecegim zaten. "Geciyordum, doneyim sizinle dedim"?

Donuma kadar olmasa da, munasip bir oranda islanmama sebep olan bir yagmur da vardi. Bu insanlarin cogunu henuz ikinci kez goruyorum ama cenazeden beni hatirlayanlar cikti, selamlastik, konustuk. Cenazede bir adam beni boyle kucakladi, elimi sikti uzun uzun, seni gordugume cok sevindim, uzun zamandir gorusmemistik dedi. "Miami aktivist camiasi" ile beni tanistirmaya getirmis sevgili hocam da bonlesti bir kac saniye.. Gozlukleri arkasindan supheyle bana bakti, dudaklarini buzdu. Cok komik gorunuyordu, o yuzden hemen mudahale etmedim. Sonra da "oyle guzel dedi ki, o ben degilim diyemedim" dedim. Durum acikliga kavusunca guldu hoca. Adamcagiz sonra anlar herhalde beni birine benzettigini diye dusundum. Gel gor ki bugun o da oradaydi ve beni gordu ama yine baskasinin anilariyla gordu. (sevgili arkadasim seni bir kez daha aniyorum. Anladiysan sen oldugunu kusuruma bakma, densizlik.) Cok merak ettim bugun ben kimim diye. Bir ara uzaktan bana bakip "seni gidi seni, naber kiz" gibi bir seyler dedi eliyle koluyla. Merakim iyice artti. Kimim ben? Yapilir mi bu bana?

BG'nin kardesi kafama takilmis durumda. (Anacligimi azaltici hap kullanmaya razi olmak uzereyim). 14-15 yaslarinda bir delikanli. BG'ye cok benziyor. Birkac sene once Haiti'den gelmis. Ingilizce'si zayif. Haiti'nin durumu malum, Bir umut Amerika'ya gelinmis (kisaca boyle denebilir ama yetersiz bir aciklama tabii). Little Haiti var Miami'de diye buraya goculmus belki. Stigmanin allahini yasiyor cocuk. Yuruyusu, konusmasi, bakislari herseyi nefret uyandiriyor kardesini vuran gibilerin gozunde. Vesikalik fotolar gibi hayatlari. Suratsiz, tehditkar, terorist, katil bakislar. Ben de oyleyim misal hemen hemen butun vesikaliklarimda. Pasaportumdaki daha da icler acisi. (Nasil aldilar beni bu ulkeye bilmem, hele ki diger vizeler de goz onune alininca). Donmedolap eyleminin pek de etkili degilmis gibi gelmesinin bir sebebi de, icimdeki terorist olabilir. Icinizdeki terorist. Hepimiz teroristiz! Terorist kim? Ben! Ben! Ben! ... (Sonradan ekleme: Ben bu son birkac cumleyi -ve yazinin buyuk bir kismini- tekrar okurken enseden yukari dogru elimi soyle bir teget savurayim, surteyim istedim kafama; cok fena yaziyorum cok. Ibret olsun diye de birakiyorum oylece.) (Akilli ol)

Bende bir huzursuzluk vardi eylemde. Eylemin kendisiyle ilgili bir huzursuzluk bu sanirim. Dilime geliyor ama bilmiyorum hala nedir. Boyle disinde bir sey kalmis alamiyorsun; seffaf sumuk akti akacak, el atamiyorsun; biri arkana saka kagidi yapistirmis; pantolon agin yirtilmis olabilir.. Bu da degil tam.. Yazarken bile ayni sey. Acaba bu Miami'deki neredeyse tum siyahlarin katildigi genis capli bir yuruyus olsaydi, mesela South Beach'de veya bugunku yerde. Ne olurdu? BG'nin kardesi ne yapardi? (Bi sik yapmazdi) Cenazeye gittim diye mi boyleyim? Tas degilim ya etkilendim elbet; BG'yi "view" ettim. Kardesimle ayni yasta -19-, kafadan yedigi iki polis kursununun etkisi basariyla gizlenmis. (Simdi de kafadan degil, gogsunden yemis diyorlar, neticede olmus arkadas) Baptist kilisesi zaten, balyozla saldiriyor sinirlere. Unutamadim arkadasinin tabut basindaki caresiz halini. Bu kitlesel olarak bambaska bir seye donusmeliydi sanki ama. Ya buralar buna musait degil, ya da ben anlamaya musait degilim. (Alismadigimdan da degil, aptalligimdan musait olmayabilirim.) Boyle evimin salonundan biraz daha buyuk bir alanda, edeplice donmek, tam da arkama benimle tasak gecen bir yazi asilmis gibi hissettirdi. Devlet baba basimi oksadi uslu oldugum icin sanki; (bunu Turkiye'de hissetmedim mi? Hem devletten, hem de pankart sahiplerinden pandik yedi oradaki eylemler de elbet). Ondan diyorum bundan daha baska bir sey niye olamadi diye. Gunlerdir dolaniyor eylemin olacagi haberi. 100 kisi anca olunmustur herhalde. Donduk durduk, episodic haber olalim diye kameralara poz verdik. "Story" olduk. Baska birsey olmaliydi. O da degil, bu da degil. Yeni bir sey tanimlanmaliydi. Uyumlu olma sarti aranmayan bir yol. Verilenden gayri. Verileni almiyor bunye ne yapabilirim. Bu mudur icimizdeki ofkeye reva gorulen eylem, gosterge? Sacmaliyorum ben. Fena sacmaliyorum. Sinuslerim agriyor, gozlerim yaniyor. WRL makalesini hala yazmadim. Yazmak ne kelime, dokumanlari tam olarak okuyamadim bile.

Cok cahilim. Kutuphanede yasamak istiyorum bir sure. Bir kahve termosu, uyku tulumu, dis fircasi ve macunu. Kulaklikla muzik dinleyebilecegim herhangi bir sey.. Kutuphaneye her gittigimdet, (veya bir kitabevine ama kitabevine zaten bu niyetle giderim) mutlaka raftan baska kitaplar da almis olarak cikiyorum. (cisimi yaporum, cisimi yapoorum popom kuru kaloo) Boynum, kollarim agriyor. Ruhum daha da agriyor, hepsini okumaliyim, cok cahilim diye. Zaman hic yetmiyor, kutuphane mailler atiyor, getir artik kitaplari, sictirtma diye. Daha beteri, okudugum eski kitaplara ait unuttugum seyler cikiyor ortaya. Cok fena oluyorum. O kitaplara yazdigim notlar, hersey Istanbul'da. Notlarimi istiyorum.

25 Kasim 2007 Miami Herald'indan:

(http://www.miamiherald.com/news/miami_dade/story/319739.html